PIKNIK

Seçim arifesinde duvar ustaları

Seçim arifesinde duvar ustaları
Yayınlama: 21.11.2006
A+
A-

Geçtiğimiz aylarda Hollanda’ya gelen, 1991-1995 dönemlerinde İsveç’in Başbakanlığını yapan ve daha sonra BM Genel Sekreteri’nin özel temsilciliği de dahil Balkanlar’da pek çok uluslararası görevlerde bulunan Sayın Carl Bildt’in De Telegraf Gazetesi’nde yayımlanan bir röportajını okumuştum.

 

Röportajında Carl Bildt, “Türkiye’nin AB üyeliğine kabul edilmemesi AB’nin kendi bindiği dalı kesmesi olur” diyordu. Türkiye’nin AB üyeliğini özellikle ekonomik nedenlerden dolayı savunan Bildt röportajının sonunda ise, “Biz bu insanlarla köprüler mi oluşturacağız, yoksa duvarlar mı öreceğiz ? Her şeyden önce bu soruyu yanıtlamamız gerekiyor.” şeklinde konuşuyordu.

 

İsterseniz gelin bu soruya birlikte cevaplar arayalım.

 







Basını yakınen takip eden okurlar iyi bilirler. Geçtiğimiz aylarda Toplumsal Gelişmeler Kurulu (RMO) hazırladığı raporunda; Hollanda tarafından izlenen entegrasyon politikasında hatalar yapıldığını ve bu nedenle hedefe ulaşılamadığını vurgulamıştı. Raporu Azınlıklar  Bakanı Rita Verdonk’a sunan danışma kurulu, bütünleştirici unsurlar aranırken  yabancıların dışlama, ayrımcılık ve sosyo-ekonomik sorunlarına gereken önemin verilmemesi tehlikesinin de bulunduğuna dikkat çekmişti.

 

Hükümet Politikaları Bilimsel Danışma Kurulu (WRR) ise bazı politikacıların; demokrasi ve  insan hakları ile bağdaşmadığı yolundaki asılsız iddialar ile İslam dinini karalama çabası içinde olduklarını belirterek CDA Meclis Gurup Başkanı Verhagen, Milletvekili Wilders, VVD’li eski milletvekili Hırsi Ali, Rotterdam’ın yerel partilerinden LR’nin lideri Pastors ve Bakan Verdonk’tan oluşan bazı politikacıların İslam dinine hakaret etmeye son vermeleri gerektiğinin özellikle altını çizerek, Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” teorisinede işaret ediyordu. Kurul, gidişatı tehlikeli bulduğunu belirterek, izlenen politikaların değişmemesi halinde sonucun medeniyetler çatışması olabileceğini ifade ediyordu.

 







Hollanda’nın geçmiş dönemlerinde aktif olarak politikanın içerisinde bulunmuş siyasetçiler de, parlemonto binasının basın merkezinde düzenledikleri ortak bir manifestoyla “Ülkedeki güvensizliğe bir an önce son verilmeli” diyerek hükümeti ve siyasileri uyarmıştı. Aralarında eski Başbakan yardımcılarından Hans Dijkstal (VVD), Senatör Anja Meubelenbelt (SP), eski Milletvekili Mohammed Rabbae (GL), Jos Van Kemenada (PVDA), Tineke Lodders (CDA), Jan Terlouw (D66), Bos De Gaay Foortman (GL), Karsten Veling (CU) ve Prof. Dr. Rinus Penniks’in de bulunduğu eski siyasiler yayınladıkları ortak deklarasyon da uygulanan yanlış politikalar sonucunda toplumlar arasında büyük farklılıkların oluştuğuna  dikkat çekerek “Tek ülke, Tek toplum” başlıklı deklarasyon da ; Hollanda’nın güven bunalımı yaşayan bir ülke konumuna geldiğine, göçmenlerin Hollanda da kendilerini evlerindeymiş gibi hissetmediklerine, hoşgörü ve uzlaşmacı yaklaşımıyla tanınan Hollanda’nın kutuplaşma, toplumlar arası gerginlik ve sert politikalar sonucu saygınlığını ve masumiyetini yitirdiğine vurgu yapmışlardı. Hükümet tarafından izlenen azınlıklar politikasını da sert dille uyaran tanınmış eski siyasetçiler “Hoşgörü bitti, yerine zorunluluk ve cezalar getirildi. Entegrasyonla ise artık asimile kastedilmektedir.”demişlerdi.

 

Visie 21 adlı sivil toplum kuruluşu tarafından yapılan bir ankette de Hollandalıların yaklaşık yüzde 10’u ülkesinden, bu ve benzeri politik sebeplerden dolayı utanç duyduklarını belirtiyorlar, Türk ve Faslı gençler ise Amsterdam ve Leiden’de Forum Enstitüsü tarafından yapılan araştırma da, kendilerine bıkkınlık veren konuların “Entegrasyon kelimesi, Hollandalıların İslam hakkındaki bilgi eksikliği ve yaratılan olumsuz imaj” olarak sıralayarak, artık entegrasyon sözünü duymak istemediklerini bildiriyorlardı.

 

1987-1997 dönemlerinde senatör olarak görev yapan, bunun son altı  ayında da senato başkanlığı görevini üstlenen ve Danıştay’ın resmi başkanı, Kraliçe Beatrix’in  çalışmaları başkan yardımcısına bırakması sebebiyle “Hollanda’nın ikinci kralı” olarak tanımlanan PVDA’lı Willink ise, üçüncü kuşak yabancılara çifte vatandaşlığı yasaklamak isteyen Azınlıklar Bakan’ı Rita Verdonk’a CDA, VVD, LPF ile Wilder’ten oluşan meclis çoğunluğuna ikazlarda bulunarak çifte vatandaşlığın korunması gerekliliğini hatırlatmıştı.

 

Anayasa hukuku Profesörü C. Kortmann ise  “UTANMALILAR” dediği milletvekillerinin Azınlıklar Bakanı Verdonk’a karşı zayıf ve güçsüz bir tavır sergilediklerini  söylemişti. IKON’un  “De andere wereld” adlı radyo programına katılan Kortmann, Bakan Verdonk hakkında kısa sürede ikinci kez sunulan kınama önergesinede meclis çoğunluğunun destek vermediğine vurgu yaparak “MECLİS ŞU YADA BU BAKANIN  ŞAK ŞAK ÇISIYMIŞ GİBİ DAVRANIYOR” demişti. Ayrıca Kortmann önce Kango’lu, daha sonra Suriye’li sığınmacılar konusunda yapılan ciddi hatalar nedeniyle meclise çağrılan Azınlıklar Bakanı’nın her seferinde ucuz kurtulmasının, parlemontonun denetiminde halkın güvenini kaybetmesine neden olacağını, bunun siyasi açıdan tehlikeli bir durum olduğunu da kaydetmişti.

 

Öte yandan yine siyasiler; anadilimizi öğrenmemizi engellemek amacıyla okullardan kaldırırken, Hollanda’nın sesi radyosunun kamuoyu araştırmaları ve pazarlama çalışmaları için oluşturduğu, 2 bin  kişilik göçmen Hollandalı arasında yaptığı ankette ise; Hollandalıların anadilinin yanısıra Sinterklaas kutlaması başta olmak üzere geleneklerinede sadık kaldıklarını ortaya koymuştu.

 

Had o kadar aşılmıştı ki, Partisi PVV (Özgürlük Partisi)’nin 2007 seçim programını açıklayan milletvekili Wilders ise, tüm bu uyarılara rağmen; ayrımcılığın her şeklini yasaklayan Anayasanın 1. maddesinin yerini “Yahudi-Hıristiyan ile hümanizme dayalı gelenekler ve kültür, Hollanda’nın dominant kültürüdür” maddesine bırakması gerektiğini bile  açıkça savunabiliyordu.

 

Malumunuz “yalancının mumu yatsıya kadar yanar” !…

 

Hollanda şimdi de İslam karşıtı tavırlarıyla dikkat çeken Somali asıllı eski milletvekili Ayan Hirsi’nin iltica için verdiği yalan beyan haberleri ile çalkalanıyordu. Koalisyon ortaklarından Demokratlar 66 Partisinin  “Artık bu yalanlara ve yanlış politikalara tahammülüm kalmadı” diyerek Bakan Verdonk’tan istifasını istemesi, istifa olayının gerçekleşmemesi ve üstüne üstlük CDA ile VVD partilerinin, uyguladığı politikalarıyla azınlıkları perişan eden  Bakan Verdonk’tan yana tavır alması sonucunda ise izlenen yanlış politikalara bir yenisi daha ekleniyordu ve  Demokratlar Partisi hükümetten desteğini çekiyordu. Böylece tüm uyarılara kulak tıkayan ve zaten güven bunalımı yaşayan Jan Peter Balkanende başkanlığındaki üçlü koalisyon hükümeti ise düşmek zorunda kalıyordu.

 

Schipol Havaalanı’nda 11 kişinin ölümüyle sonuçlanan yangında hükümetin hatalı olduğu sonucuna varılmasının ardından  adalet ve çevre, konut ve iskan bakanları istifa etmek zorunda kalıp yerine yeni geçici bakanlar atanırken Hollanda, her 46 mahkumdan birirnin yerine kiralık mahkum bularak sokakta gezdiği haberiyle sarsılıyordu.

 

Son günlerde ise bildiğiniz üzere Hollanda’nın demokrasisine balta vurulduğuna şahit oluyoruz. İki büyük siyasi partinin (CDA, PVDA)  bundan 100 yıl önceki uluslararası anlaşmazlıkları gerekçe göstererek,  Türk asıllı üç parlamenter adayını sözde ermeni soykırımını tanımayı reddettikleri için adaylık listelerinden çıkarılmışlardı. Herhengi bir hukuksal dayanağı bulunmayan, bu güne kadar henüz bilimsel olarak belgelenmemiş sözde soykırımı zoraki kabul ettirmeye çalışmak hangi demokrasi anlayışına hizmet etmektedir. Bu ifade özgürlüğü önüne konan ağır bir darbedir.

 

Mevcut Hollanda Hükümetine karşı bütün bu ve benzeri olaylar sebebiyle yüzlerce defa  uyarıların yapıldığını, İsveç eski Başbakanı Sayın Carl Bildt’e hatırlatarak şunlarıda sözlerime eklemek isterim: “Sayın Bildt Hollanda’ya gelerek güzel mesajlar vermeniz ve böyle bir soru sormanız belli ki sizin samimiyetinizi gösteriyor. Ben şahsım adına size teşekkür ediyorum. Ancak bilmenizi isterim ki; özellikle hoşgörüde, Hollanda’nın dünya çapında rehber ülke olma özelliğini kaybederek, yerini hızlı bir şekilde kutuplaşmalara ve sert politikalara bırakmasına sebebiyet veren, hergün  yeni yasalar çıkararak yabancı ve Müslümanların özgürlüklerini kısıtlayan, yabancılar üzerine hakaret dolu sözler sarfederek nefret ve kin tohumları ekip, Hollanda’lı yerli halkı göçmenlere karşı kışkırtanlar sizce köprülermi kurmak istiyorlar? Hayır efendim bunlar aksine Hollanda’nın etrafına duvarlar örmeye çalışıyorlar. İşte bu duvar ustalarının ördükleri bu duvarlara ise bazıları gelip İslamofobi yazıyorlar. Ancak biz bu duvarları örmek isteyenlerle hep mücadele ettik ve edeceğiz. Bu uğurda en büyük desteğimiz, her zamanki gibi sizin gibi siyasetçiler ve sağ duyulu Hollandalılar olacaktır. Bunların sayısıda hiçte az değil.”

 

Duvar ustaları duvarlarını öre, bütün dünya da  onlara güle dursun, bizim artık uyanmamız ve kendimize gelmemiz gerek. Bizim artık Hollanda da; ırkçılğın bir suç olduğunu söyleyecek, Azınlıkları asimile etmeye çalışan siyasetçilerin siyasette yeri olmaması gerektiğini söyleyebilecek, kutsal değerlere saygı duyulması gerektiğini iyi anlatabilecek ve açık yüreklilikle, “Ermeni soykırımı olmamıştır” diyebilecek siyasetçilere ihtiyacımız var. Gerekene gereken dersi milletinin çıkarları uğrunda verecek vekillere ihtiyacımız var.

 

7 Mart yerel seçimlerinde olduğu gibi önümüzde bir fırsat olan genel seçimde de, şimdiki bazı siyasetçilere gereken dersi sandık başında vererek, duvar ustalarının ördükleri bu duvarları hep birlikte yıkacağız İnşaAllah.

Simytech     Sifa