Alışkanlığımdır.
Sabah erken kalktığımda önce TR’den gazete manşetlerini okuyan bir tv kanalını açar, kahvaltımı öyle yaparım. Bu yıllardır böyledir. Bu sebeple şimdi sizleri bundan tam 9 sene öncesine götüreceğim.
Evet, bundan tam 9 sene önce, erken kalkmışlığın ve acıkmışlığın verdiği bir hazla kahvaltımı yaparken, tv sunucusu manşetleri bitirdiğinde, bir kaç köşe yazarından okumaya geçmişti ki, birden dikkat kesildim. Hürriyet’ten Yılmaz Özdil’in son yazısını okuyordu. Yazı o kadar dikkata şayan idi ki, bana sorarsanız bu yazı, aynı zamanda yazarın o zamana kadar ki içi dolu olan en ilginç tespidiydi.
Gerçi yazar yazısında her ne kadar İsrail’i es geçse de, o zamanların reyting rekortmeni dizisi Kurtlar Vadisi Pusu, aynı paralelde olan konuyu çoktan ele almıştı bile. Yani: ‘2023’ te, Avrupa (AB), Amerika (ABD) ve İsrail’in Türkiye’ye yönelik bölgesel senaryoları.
Dediğim gibi, o yazının üzerinden tam 9 sene geçse de senaristler ve senaryolarında pek fark olmadığı için sizlerle yeniden paylaşmak istedim.
Şimdi isterseniz önce yazarın bu günlere de hitap eden o yazısını birlikte bir okuyalım.
***
Diyorsunuz ki: “Nerden çıktı bu özerklik işi?”
Önce sorayım; Kürt vatandaşlarımız yarın öbür gün ayrılır giderse, hangi bölgemiz olur bu? Marmara mı?
Ya da şöyle sorayım.
Kendini Laz tabir eden vatandaşlarımız özerkliğe özenirse, hangi bölge gider? Ege mi?
Şablon kafamızda hazırdır… Lego gibi.
Önünüze harita koymadığım halde, şak diye bilir, tık diye ayırırsınız yukarıdaki sorularımın cevabını. Çünkü, ilkokuldan beri zihnimize kazınmıştır. Ezbere. Türkiye yedi bölgedir.
Peki, niye yedi bölgedir?
Niye sekiz değildir mesela? Ya da altı, dokuz?
Akdeniz’i ele alalım: Akdeniz diye ayrı bi bölgemiz var ama, Akdeniz Valisi yok, o halde niye Akdeniz diye ayrı bi bölgemiz var? Akdeniz diye özel lakap takmasaydık, ne olacaktı yani, oralarımız var olmamış mı olacaktı? İklim, bitki örtüsü, coğrafi konum filansa eğer, Denizli’ye Afyon mu daha çok benzer, Balıkesir mi? Neden Afyon Ege’dedir de, Balıkesir Marmara’dadır?
Denize kıyıysa mesele, Bilecik niye Marmara’da, kıyısı mı var? Ege sahilinde midir Uşak? Tokat ve Çorum neden Karadeniz’dedir? Onlar Karadeniz’e dahilse, Çankırı neden İç Anadolu’ya dahildir? Eskişehir ile Kütahya’nın farkı nedir ki, farklı bölgelerdedir?
Hiç sormayız kendimize. Öyle dendiği için, öyle kabul ederiz.
Çünkü…
Mustafa Kemal öldükten sonra, 1941’de, Birinci Coğrafya Kongresi’ni topladılar. Saygın coğrafyacılarımız masaya oturmaya hazırlanıyordu ki, Almanya, Fransa, İngiltere ve ABD’den “biz bu işleri iyi biliriz, tecrübeliyiz, yardımcı olalım” teklifi geldi.
E iyi niyetle yardımcı olmaya gayret eden bu ülkelere “hayır” denmedi tabii, “buyrun, yardımcı olun” dendi. Profesörler gönderdiler. Bi yardımcı oldular. Türkiye yedi bölge!
Hesapta “üniter devlet”in haritası çizilecekti, el âlemin yardımını yardım zannettiler, kaş yapalım derken, göz çıkardılar, oturup, memleketi güzel güzel yediye böldüler. Lego gibi. Parçalar boyandı. Yerlerine tak’ıldı. Aynı’lıklar değil, ayrı’lıklar benimsetildi. Sök’meye hazır hale getirildi. Bilmiyorum, “nerden çıktı bu demokratik özerklik” meselesini yeterince açık anlatabildim mi!” …
***
…diyordu yazar.
Bilmem ben de anlatabildim mi, neden o yazıyı o günden sonra bu gün de sizlerle paylaşmak istediğimi?
Ancak, küçük bir dip not!
Hep unuttukları bir şey var.
Her ne kadar zamanında Osmanlı Devleti çeşitli gaflet ve ihanetler sonucu güçsüz düşüp, aziz yurdumuz işgal edilerek sanrasında bu günlere gelmiş olsak da. Biline ki; Türk, Türk’tür.
Bakın bunu şair ne güzel dile getirmiş: “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır”
Hasıl-ı kelam; üzerinde yaşadığımız Türkiye devletinin topraklarını vatan edinmemiz kolay olmadı. Zannedilmesin ki kolay da elden gide! Kaldı ki; biz Türkler de Vatan ve Millet sevgisi gibi değerler inanç dünyamızın içinde yer alır. Bu da iyice biline!
Vesselam,