Bazılarına göre saçmalıyor ama…

Yayınlama: 07.04.2016
A+
A-

Terör Avrupa’yı teslim aldı, insanlar uykularında bile rahatsız, artık kimse tatil hayali kuramıyor. Sokaklarda nereye takılsam sorusunun yerine, ‘Acaba bizim sonumuz ne olacak’ adımları atılıyor.

Kimse artık eskisi kadar güvende değil.







Kimse artık eskisi kadar karanlık değil.







Kimse artık eskisi kadar aydınlık da değil.

Kimse artık eskisi gibi rahat, hiç değil!

Nasıl rahat olsunlar ki?

Her kafadan bir ses, her köşeden bir tehdit.

Mesela,

ABD’li Associated Press (AP) haber ajansı, IŞİD’in Avrupa’da saldırılar düzenlemek üzere 400 militanı yetiştirdiğini öne sürdü.

Bir başka örnek;

Güvenlik kaynaklarından alınan bilgiye göre, PKK’nın Avrupa ülkelerinde rahat hareket ettiği ve ciddi destek bulduğu tezinden hareketle DAEŞ’e bağlı çok sayıda hücrenin, önce terör örgütü PKK’ya sızıp daha sonra bu örgütün referansıyla çeşitli AB ülkelerine gittiğinin tespiti.

Ve en son örnek;

TÜM AVRUPA ÜLKELERİNE TEHDİT

Basında yer alan haberlere göre Hollandalı IŞİD üyesi Hicham Chaib, başta Belçika olmak üzere, IŞİD’e yönelik operasyonlara destek veren tüm Avrupa ülkelerini uyarıyor. Hakkında tutuklama kararı bulunan Chaib, “Avrupa Paris saldırılarından ders almadı, bu yüzden Brüksel’i düzenledik. Dahası gelecek” diye konuşuyor.

Avrupa’da halk artık ölümü tabiri yerindeyse ensesinde hissederken, basın da boş durmuyor.

Fervi davranan güvenlik güçleri ve aymaz politikacılara gereken cevapları manşetlerinden vermeye başladılar bile.

 

 

Buyrun size bunun en son örneği;

Brüksel’deki saldırıdan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerini belçika basını bakın nasıl değerlendirdi…

FATİH SULTAN MEHMET’E BENZETTİLER

Belçika’da 31 kişinin ölümüne, 300’den fazla kişinin yaralanmasına yol açan ikiz saldırı bir hükümet krizi yarattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Zaventem Havaalanı’nda 15 kişinin ölümüne yol açan intihar saldırganlarından İbrahim el-Bakraoui’nin Türkiye’den sınırdışı edilmesine rağmen Belçika’da serbest kaldığını açıklamasından sonra kamuoyunun büyük tepkisini çeken Başbakan Charles Michel hükümetinin istifanın eşiğinde olduğu ileri sürüldü. Belçika’nın DH Gazetesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Fatih Sultan Mehmed’e benzetti. Gazete, “İkinci Mehmed’in topları İstanbul surlarını nasıl sarstıysa, Erdoğan’ın açıklaması da bir top gibi Loi Caddesi 16 Numara’yı (başbakanlık binası) salladı. Hükümet toplu istifanın eşiğinde olabilir” diye yazdı.

Bu arada dikkat çeken bir konuya da temas etmeden geçemeyeceğim.

BAZILARNA GÖRE SAÇMALIYOR AMA

Rusya’nın aşırı milliyetçi Liberal Demokrat Partisi (LDPR) lideri Vladimir Jirinovski, “Avrupa ile anlaşan Türkiye’nin Suriye’nin intikamını almak için mülteci akımını Kafkaslar üzerinden Rusya’ya yönlendirmeye hazırlandığını” iddia etti.

Kimilerine göre bu deli saçmasından öteye gitmeyen bir iddia da olsa bakın Jirinovski iddiasının devamında ne söylüyor, “Rusya’nın tıpkı Sovyet Birliği dönemindeki gibi KGB tarzı bir istihbarat örgütü kurması gerek. Özellikle güney istikametinde sınırlarımızı kuş uçmaz hale getirmeliyiz. Çünkü Avrupa ile mülteci anlaşmasına varan Türkiye, şimdi bu insan akımını Rusya’ya yönlendirme planları yapıyor. Büyük mülteci dalgasını yakında; sırasıyla Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan üzerinden Rusya’nın güneyinin istila edilmesi için gönderecek. Ankara, Moskova’ya böyle bir Suriye yanıtı hazırlıyor. Türkiye’nin atacağı bu adıma ancak zamanında KGB gibi bir istihbarat örgütü kurarak karşılık verebiliriz.”

Bu açıklamalar oldukça önemli bir iddia. Hele de Türk- Rus ilişkilerinin gerildiği şu günlerde.

Gelelim tekrar Avrupa’ya…

Avrupa’yı Paris’in, Brüksel’in ve Amsterdam’ın kaybedilmesi korkusu sarmış durumda. Avrupalı, sahip olduğu bütün maddi ihtişama rağmen, aslında yaşlı bir adam durumuna geldi. Günümüz Avrupa’sı daha çok bir huzurevini andırıyor diyebiliriz.

Dinamizm mi? O zaten çoktan Asya’ya kaymış durumda.

Elbette Avrupa korkuyor ve bu korkunun merkezinde de Türkiye var.

Türkiye Avrupa’nın “öteki”si olmaya devam ediyor. Her ne kadar İslam dünyasıyla reel savaş halinde olan Amerika ise de, bu kültürel bir çatışma olmaktan ziyade, Amerika’nın emperyal çıkarlarının konjonktürel bir neticesidir. Ancak İslam, en azından şimdilik, Amerikalılık kimliğini belirleyen temel etken değil. Oysa Avrupa’nın kimliğinin oluşumunda İslam merkezi bir yere sahip. Bilindiği gibi ortak Avrupa bilincinin temeli sayılan Haçlı seferleri İslam’a karşı yapıldı. Amerika’nın aksine, Avrupa kendisini tanımlamak için İslam’a muhtaçtır. Bu nedenle Amerika her ne kadar günlük hayatta daha dindar olsa da, din Avrupa için bir aidiyet ve varoluş meselesidir.

Bu açıdan Avrupa’nın Türkiye’ye karşı gösterdiği refleksi tarihsel süreklilik içinde anlamlandırmak mümkün. Her ne kadar, liberal ancak halk tabanı olmayan seçkinler arasında Türkiye’nin üyeliğine karşı olumlu bir yaklaşım görülse bile, Avrupa entegrasyon sürecinin demokratikleştirilmesiyle Avrupa’nın kültürel kodlarındaki Türk aleyhtarlığı daha yoğun bir şekilde ortaya çıkıyor. Süreç demokratikleştikçe, yani sokaktaki Avrupalının sözü daha fazla dikkate alındıkça, Avrupa daha fazla korkularına gömülecek gibi görünüyor.

Dolayısıyla Avrupa için bir “öteki” olarak görünen İslam meselesi, Türkiye’nin dışlanmasıyla bitmiyor. Tahminlere göre Türkiye’nin 2030 yılı itibariyle getireceği seksen milyon nüfusun reddi, pansuman bir tedavi olmaktan daha ötede işe yaramayacaktır. İslam, Avrupa içinde hızla büyüyor ve halen Hollanda’da olduğu gibi kültürel bir kavganın parçası haline gelmiş durumda. Türkiye’ye verilecek bir ret cevabı Avrupalı Müslüman azınlığa verilecek bir mesaj da sayılacaktır. Hepimizin de bildiği gibi,  Avrupa’nın çok ciddi bir yaşlanma problemi var. Bu ise Avrupa’nın sadece kültürel değil, aynı zamanda ekonomik açıdan sahip olduğu yaşlı nüfusu besleyecek yabancı göçüne ihtiyacı olacağı anlamına geliyor. Ancak Türkiye’yi bünyesine kabul edemeyen bir tek kültürlü Avrupa’nın Hinduları ya da Budistleri içine alabileceği konusunda da ikna ediciliği olmayacaktır. Yabancı göçü çekebilme yeteneği Amerika’nın Avrupa’ya karşı en önemli avantajı olmaya devam ediyor.

Bu bağlamda Türkiye, kendi içine çekilmiş ve gardını almış bir Avrupa karşısında, atak olmayı sürdürmek zorundadır. Ancak bunu yaparken çok akılcıl, kendi iç dinamiklerinden gelen gücün ve otantik medeniyet iddiasının farkında olmak zorundadır.

Mevlana’nın da buyurduğu gibi, “Güzel günler sana gelmez, sen onlara yürüyeceksin.”

Hep birlikte gelecek güzel günlere yürümek ümidi ile…

Simytech     Sifa