işin tılsımı!

Yayınlama: 02.10.2019
A+
A-

Komşuda; kahve,

Esnafta; çay,







Cadde ve sokakta; şalgam, ayran veya su.







Bunlar Türkiye’nin kavurucu sıcağında aşırı ter dolayısıyla su kaybına uğrayan bünyemizi dinç ve işlevini yerine getirebilir kılabilmek için yapmamız gereken en önemli unsurlardan bir kaçı idi.

Bu sene Anavatan’ı ziyaret eden gurbetçi vatandaşlarımızın da mutlaka dikkatini çekmiştir!

Kahvenizi, çayınızı veya soğuk köpüklü ayranınızı büyük bir iştahla yudumlarken konu ister istemez siyasete geliyordu. Halkın çoğunun gündeminde yine de siyaset vardı. Bir taraftan seçimlerdeki hata veya şaibe iddiaları ve CHP sempatizanları, diğer tarftan Türkiye’nin önünü açtıklarını iddia ederek yine “kazandık” diyen Ak Parti kanadı.

Halen konuşuyorlar vel hasıl.

Ancak bu bir çare mi?

Tabi ki hayır!

Önemli olan asıl bundan sonrasının ne olacağı?

Şahsen ben bu sene, bu kadar yasaların yürürlüğe girmesine, insanların eğitim düzeyinin her geçen sene daha da yükselmesine rağmen, halen bazı konularda bir arpa boyu bile yol alamadığımızı gördüm.

Tamam; bölgesel, etnik ve dinsel milliyetçiliğe karşıyız denildi. Bu ülke hepimizindir; tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet de denildi. Bölgesel ayrım gözetmeksizin hizmetler yerli yerince ulaşıyor; okullara bilgisayarlar, öğrencilere aylık nakit meblağlar, daha da açıkçası hedefte cehaletle mücadele de var deniliyor. Sürekli yeni üniversiteler kuruluyor, şehirler doğal gaza kavuşuyor, enflasyon on rakamlı hanelere indi, Türk Lirası’ndan 6 sıfır atıldı, ithalat ve ihracatta kalkınmada Cumhuriyet rekorları kırıldı, SSK hastaneleriyle devlet hastanelerinin birleşmesi, işçinin istediği hastanede muayene olabilme imkanı, eskisi gibi bankaların batmaması, alım gücü olmayan ailelere bedava okul kitaplarının ulaştırılması, bedava kömür dağıtımı, tarım ve hayvancılığa destek, hepsi tamam.

Ancak bütün bunlara rağmen bir şeyler halen eksik,

Taş gediğine TAM bir türlü oturtulamıyor,

İstenilen İSTENİLDİĞİ GİBİ bir türlü elde edilemiyor

ve istenilen mesafe bir türlü tam olarak kat edilemiyor.

Neden mi?

Aslında sorunun cevabı çok da basit. Ancak hep bir engel, hep bir sorun, hep bir mani, hep aşılamayan duvarlar, o meşhur bürokrasi duvarı yani. Kendini beğenmişler, kibirliler.

Peki bu duvar aşılır mı?

Aşılır elbette. İyi bir denetim ve teftiş mekanizmasıyla gayet tabi aşarsınız bu duvarı. Çünkü asıl ve en önemli eksiklik denetim ve teftiş kurullarında! İş o noktaya gelince işler tıkanıyor ve bir türlü mesafe kat etmiyor. Sorun da bu ya zaten. Sen istediğin kadar yasa çıkar, bunu en üst seviyede uygulamak için gerekli denetim ve disiplini sağlayamadıktan sonra, diğer bir anlamda teoriden pratiğe dökmedikten sonra pek te bir anlamı kalmıyor. Halk yine yorgun, aç yine aç, zengin yine zengin, fakir yine fakir kalıyor. Kamu kurum ve kuruluşları işlevini yine yerine getirmiyor. “Ben vatandaş olsaydım ne tür hizmet beklerdim?” anlayışı bitiyor. Rüşvetler ve yığılmalar devam ediyor. Arkanda dayın varsa işin halloluyor, yoksa vay halini sen düşün. Trafik başlı başına sorun olmaya devam ediyor. Küçük bir memur bile kendini dev aynasında görebiliyor, gayırı müdürlerini siz düşünün.

Oysa insanlar yapılamayan işlerin dürüstçe ifade edilmesini bekliyor. Güler yüz bekliyor. Bunlar yaptığınız işler kadar değerlidir. Bu şeffaflık anlamına gelir. Diğer bir anlamıyla şeffaf demokrasi anlayışıdır da bu. Bana göre devletimiz ivedilikle derinlere inmelidir. Halk nerede orada olmalıdır. Burada Osmanlı döneminde vatandaş kıyafetleriyle halkın içine karışan padişahlarımızı hatırlatmak isterim. Neden yapmıştır Osmanlı bunu? Bütün olup bitenleri kendi gözleriyle görmek için değil mi?

Ancak gelin görünki devlet diye başkanları, amirleri ve memurları tanımlar, bunlara da suç işlemez derseniz, bir sürü yanlış baştan doğar. Elbette ki devletin çıkarlarını devletin kanunları korur. Ancak kişiler kendi başlarına devlet tanımı yapmaya kalkarak bunu kibirle, böbürlenerek kendi menfaatleri doğrultusunda kullanırlarsa, bir süre sonra kişisel çıkarlarla devlet çıkarları karışır. Bu da demokrasinin kurumsallaşmasını engeller.

Kanunlarımızda devlet memurları suç işlemez veya işleyemez diye bir madde var mı?

YOK !…

O Halde: İşte bütün bu sorunların ortadan kalkması için, nasıl ki artık güvenlik görevlilerimizi; bir simitçi, bir ayakkabı boyacısı, bir baloncu olarak halkın içerisinde görebiliyorsak, benzeri şeylerin kamu kurum ve kuruluşlarına da yansıması lazım.

Nasıl ki kapkaçcısı, hırsızı, dolandırıcısı artık her insanın bir güvenlik görevlisi olabileceği ihtimali ile karşı karşıya kalarak bir tereddüte ve korkuya düşüyorsa, aynı korku ve tereddütü; doktoru, öğretmeni, başkanı, amiri, memuru, müdürü…v.s bütün kamu görevlileri yaşamalıdır. Bu millet ancak o zaman refaha ulaşır. Ancak o zaman ellerimiz ve yüreğimiz daha temiz olur. Ve devletle millet işte ancak o zaman tam anlamıyla bütünleşir.

Bir yara kan kaybediyorsa ve etrafını kan emici yarasalar sarmış ise sen istediğin kadar, “Kanımızla, canımızla çalışıyoruz.” de !

Boşuna demiş olursun, halk bunu yemez ve buna prim vermez. Bunun sinyalini son seçimler de verdi de zaten. Açık toplum, açık sistem olma şık demokrasi anlayışı ile mümkündür ve önemli olan idare ve irade zafiyeti göstermeden işin takipçisi olabilmektir.

İşin tılsımı da burada vesselam,

Simytech     Sifa