Merhaba gönül dostlarım. Dilerim cümleniz, çoluk çocuğunuzla, sağlık ve afiyettesinizdir. Bu yazımda yine sizlere gerçek yaşanmış, bir hayatı; Hollanda’da doğup büyüyen bir kızımızın, acılarla dolu ibretlik öyküsünü paylaşacağım.
Efendim öykümüz, yine güzel beldelerimizden, Karadeniz’in şirin yeşil köylerinden, birinde başlıyor. Öykümüzde yer alan baba Naci bey evin en küçük oğludur ve iki abileri ile iki ablası vardır. Çocukluğundan beri esprili, neşeli bir yapısı vardı Naci beyin. Babası çok aşırı otoriter, annesi Naciye hanım oğlu Naci’ye hiç kıyamaz, el üstünde tutuyordu. Ailenin geliri, çay bahçeleri, fındık bahçeleriydi. Yörede fındık ve çay üretilirdi. Mevsiminde hasılat toplanırdı. Yazları ise yaylada geçerdi.
Gençliği çok eğlenceli geçen Naci bey, askerlik çağına gelince askere gider. Askerde de esprileri ile arkadaşları ile hoş zaman geçirebilen Naci bey askerden döner dönmez, işe güce sarılır. Böylece yaylaya çıkma zamanı gelince Naci bey çok mutlu oluyordu. Çünkü akranları ile çok eğleniyordu.
Bir gün tüm gençler fındık topluyordu. Naci bey fındık toplayan sarı saçlı bembeyaz, al yanaklı, gülerken utanan pembe yemenili kızı görünce dünyası değişti. Uykuları kaçtı, günlerce aklından çıkmadı. Anasına açılınca, annesi çok mutlu olmuştu. Anasına fındık bahçesinde, “Ana işte bu kızı vallahi almazsan canıma kıyarım” deyince, anne baba hemen o gece kızı isterler.
Ve işte Hacer hanımla böylece evlenirler. Hacer hanım çok güzel bir kadındır. İlk 5/6 ay boyunca yeni evli çift çok mutlu yaşarlar. Naci beyin hayalleri büyüktür. Abilerinin malı mülkü vardır. Ama hala Naci bey babasının himayesindedir. Buna çok üzülmektedir. Kış basınca erkekler çoğunluk köy kahvesinde toplanırlardı. Naci bey çeşitli şakalar esprilerle toplumu neşeye boğardı. Ama içindeki hayallerini tetikleyen, o duygu onu durmadan uyarır, uykularını kaçırırdı. Naci bey kahvedeki köy erkeklerine, “Ula bir gün çok zengin olacağım.” diyerek yüreğindeki, mal mülk hasretini gidermeye çalışırdı. Yine bir gün kahvede, yoğun bir sohbet vardır. Naci bey merakla, “Ula nedir bu mesele?” diye sorar; Arkadaşı, “Ula senin haberin yok midir? Millet Hollanda’ya gideymiş. Haçan sen duymadin mu? Hemide senun hemşerin Yunus bile gitmiş da.” Diye cevap verir.
(Yunus bir önceki öykümüzdeki, durusunun babası olan Yunus Bey)
Naci beyin yüreği hop eder, “Deme yahu gitmiş ha!” der ve hayretini gizleyemez. Sabahı zor eder. Türlü türlü hayaller kurar sabaha kadar. Sabah uyanır uyanmaz da soluğu şehirde alır, hemen iş ve işçi bulma kurumuna müracaat eder. İsmini cismini yazarlar çizerler ve bekleyeceksin derler. Naci bey bir yıl bekler. Bu beklemede, Hacer hanımı ikna etmekte hiç yorulmamıştır. Çünkü Hacer hanım da ‘tencere kapağını bulmuş’ hesabı, zenginlik tarla bağ bahçe hevesindedir.
Bu bir yıl içerisinde bir oğulları olmuştur. Yıl 1970 ve adını Şener koyarlar. İkinci yılın sonunda isteği gelen Naci Bey çok sürmeden yola çıkar. Bir Cuma gecesi Amsterdam havaalanına iner. Yunus beyin fabrikasına gelmiştir. Bir müddet pansiyonda kalır, iki yıl sonra hanımı Hacer’i de yanına getirtir. Hollanda’ya yerleşen gurbetçiler çok mutludur. Çevre dost arkadaşları ona Neco diye hitap ederler. Yine şakacı esprili hep neşelidir. Bir zaman sonra İkici oğlu Taner’de dünyaya gelir. Bay bayan, lastik fabrikasında çalışırlar. Oğullarına yaşlı bir Hollandalı ücret karşılığında bakıyordur. Yunus beylerle çok samimi oldukları için, bir müddet Yunus beyin eşi bakar çocuklara.
Yıl 1973 Hacer Hanım bir de kız çocuğu getirir dünyaya. Esmer, siyah saçlı, tıpkı babası gibidir. İşte bu kız, bu yazımızda öykümüzün kahramanı Narin olacak.
Hacer Hanım çok mutluydu. Geçen birkaç yılda, çok toparlanmışlardı. Hollanda da çevrelerindekilere, eşe dosta ödünç para veriyorlardı ve artık isimli bir aile olmuşlardı. Ancak artık Hacer hanım kimseleri beğenmez de olmuştur. İnsanların hayatındaki hataları kınamaya başlamıştır. Çevresini de ciddi manada küçümsüyordu.
Yunus beyin hanımı Asiye Hanım’ın yaşı Hacer’e göre nispeten daha büyüktü ve Hacer hanıma nasihatler ediyordu. “Kinama kizum Allah başina verir.” diyordu. Tabi, sık sık da görüşüyorlardı.
Artık biz yazımızın kahramanı olacak Narin’e dönelim.
Narin çok rahat büyüyordu ve babası onu ‘kara üzümüm’ diye seviyordu. Her dediği oluyordu Narin’in. Öyle ki abileri arka planda kalıyordu. Naci Bey, “Benim kizıma kimsa bir şey diyemez” diyordu. Evde el bebek gül bebekti. Narin bu aşırı şımartmadan kaynaklanan, bir karakterle büyüyordu. Bazen abilerine kabalaşıyordu. Bu durumdan en çok etkilenende Şener’di.
Çok mahzun kırılgandı Şener. Ama kimse farkında değildi. Narin’in kaba argo kelimelerini, abileri şikâyet ettikleri zaman Naci bey, “Dokunmayın da! Bir bacınız var. Bana çekmuş kizum” diyerek geçiştiriyordu.
İşte böylece; günler ayları, aylar yılları kovalarken Narin kızımız da 16 yaşına gelmiş kabına sığmayan bir kız olmuştu.
Şimdi burada Narin kızımız serilip serpilmişken biz de öykümüze bir kaç günlüğüne ara verelim.
Birkaç güne kadar yeniden birlikteyiz gönül dostları,
Zemheri (Narin’in öyküsü) 1. bölüm 2. kısım
Çok değerli gönül dostları;
Öykümüze Narin’in büyümesinde kalmıştık ordan da devam edeceğiz.
Esmer güzeli bir kızdı Narin. Çapkın bakışlı, kaba, sözünü çekinmeden söyleyen, gelen misafirin yanında Türk geleneklerini umursamayan, annesi kaş göz ettiği zaman, “El öpmekte neymiş gıı!” Diyerek annesini mahcup eden, iş yapmayı sevmeyen asi bir kız olmuştu. Hacer hanım zaman zaman endişe ile kocasına dert yanarak, “Ula Naci, biz bu gıza çok mu yüz verduk da! Haçan hallerinden korkayrum.” Diyordu.
Naci Bey, “Yok be hanım, korkma. Ergen yaşında. Hele zamanla akıllanır.” diyerek, karısını rahatlatmaya çalışıyordu. Ama kendi daha fazla endişeleniyordu.
Narin’in süs masrafı 14/15’lerinde başlamıştı. Yaşından büyük giyiniyordu. Topuklu ayakkabılar giydiğinde ayağına yakışmıyordu bile. Narin hayatı tozpembe görüyordu. Annesi Narin’in okuldan dönüşünü korku ile bekler olmuştu artık. İşte o zamanlardan bir gün Hacer hanım Yunus beylere gündüz, misafirliğe gitmek ister. Kadın kadına sohbete gitmişti güya lakin henüz apartmanın merdivenine gelmişti ki Yunus beylerin bir üstte oturan, Adanalıların oğlu Tarcan, “Teyzeciğim bir dakikanızı alabilir miyim?” diye seslenir.
Tarcan 14 ila 15 yaşlarındadır ve kibar bir üslubu vardır. Hacer hanım, “Tabi uşağım, bir diyeceğunmi var?” diye sorar. Tarcan söze başlarken, “Çok affedersiniz teyzeciğim. Nasıl söylesem bilemiyorum ama söylemek zorundayım. Özür dilerim.” derken utanıyordu. Hacer hanım, “Ula uşağım de bakayım ne oldi?” Der. Tarcan çekinerek, utanarak, “Teyzeciğim Narin benim sınıf arkadaşım. Okulda teneffüslerde kendinden büyük bir ağbi ile dışarı gidiyor çoğu zamanda derse bu yüzden gecikiyor. Ben bir kaç kez uyardım . Ama sana ne deyip beni azarladı.” der.
Hacer hanımın yüreği hop iner hop kalkar fakat kaygısını belli etmemeye çalışır. Tarcan’a, “Uy yy benum akılli paşam, ben oni babasina diyeceğum kulağını çeksun, sen kimseye deme olirmu uşşağım?” Diyerek tembih eder.
Yunus beylere merdivenden çıkarken kafası karışmış yüreği daralmaktadır. Zili çalarken elleri titriyordur. Kapıyı yunus beyin şeker mi şeker kızı Fadime açar, “Uy Hacer ablacum hoşgelmişsun da! Ne iyi ettunda geldun?” der. İçeri salona girerler Yunus beyin hanımı çok hatun bir hanımdır. “Hoş geldun Hacer. Haçan ne oldi sana? Rengun limon gibudur? Kizum yoksa hastamisun?” diye merakla sorar. Hacer hanım hiç belli etmemeye çalışır. Çaylarını içerlerken Fadime’nin annesine kaş göz ettiğini görür. Hacer hanım. “Uy yy niçun kıza gaşunu gozini oynatayarsun ablacum da haçan gizli bir şeyunuz var ise gideyum da!” Diyerek sorar. Yunus beyin hanımı, “Aman deme öyle Hacer. Haçan ne gizlumüz varidir da!” Der. Fadime’ye dönerek, “De bakayım ne diyeceksen kaş göz edeysun sipa.” der.
Fadime, “Ama bana kizmayasunuz?” Derken yüzünü ekşiterek devan eder, “Haçan ben bugün Yasemin’i okuldan almaya gitmuştum ya!” Derken, hafiften çekimser şekilde, “Şeyi görmuştum.” Der. Yunus beyin hanımı, “Kiz konuşmacamisun uy gebertecegum senu kiritip duraysun hamsi gibu.” diye Fadime’ye çıkışır.
Fadime devam eder, “He! Ben Narin’ii görmüş idum. Haçan yanında o esrar içen Ahmet var idu. Benu görmazdan keldu Narin.”
Hacer Hanım’ın yüreği tüm vücudu titriyordu. “Sen ne diyesun Fadima kizum?” derken sesi titriyordu, rengi atmıştı iyice. Fadime hemen bir bardak su getirdi. Elleri titreyerek suyu alan Hacer hanım, “Uyyy, vay basima gelenlere bakaymisun?” diyerek ağlamaya başlar. Yunus beyin hanımı, “Dur bakalım Hacer, hele telaş etme, bir çaresu vardir da!” Der.
Fadime hayretle ve saf saf, “Dedum kötimu ettum anacum? Ama demasamda olmaz da” diyerek saf saf söylenir. Canı çok sıkılan Hacer Hanım, müsaade isteyerek tekrar evine doğru yola çıkar. Eve kadar yürürken, Tarcan ile Fadime’nin sözleri kulaklarından gitmiyordu. Gözlerinden akan yaşları kimse görmesin diye, başını eğerek yürüyor, bu arada da, “Allah’ım ne günah etimde bunları yaşıyorum” diye dövünüyordu.
Eve gelen Hacer hanım içeri girer girmez, “Narin” diye bir kaç kez seslense de Narin’den yanıt gelmez. Hacer hanım söylenerek yukarı çıkar Narin’in odasından anlamadığı müzik sesleri geliyordu. Hırsla kapıya vurur
“Gız gavurun sıpasi, duymaymisun sesumi? Açmişsun bu gavur icadinu.” diyerek sert yapar. Narin hafiften nazlı nazlı, “Anacum neden kizayusun da? Odamdayım işte.” Der. Hacer hanım , “Buban gelsun konişacağuz.” Der. Narin karşılık verir, “Neyi anacum, neyi konuşacağız.” diye annesine naz yapar. Hacer hanım sen okulu beceremiysun , dunurcularin var vereceğum seni kocaya yuvanı aç benda senda kurtulalim usandım da!” der. Narin, “Ben ne yapmişum anacuğum da?” der. Hacer hanım, “daha ne yapacasun, elin uşağı ile gezip duraysun, buban duyar ise ikimuzi da kesecek.” der.
Narin biraz korkmuştur. Heyecanla, “Yalan! Vallahi Billahi yalan. Kim dedi sana annem, iftira ediyorlar, çekemiyorlar benim güzelliğimi.” deyince Hacer hanım iyice öfkelenir.
Sesini yükselterek büyük bir hışımla, “Sus edepsüz. Sus görenler var rezul ettun bizu cümle aleme. Bitti artık, 17 yaş oldin artuk. Zamanidir, bekleyrum buban gelsun haber göndereceğuz dunurlara.” Der. Narin, “Ben evlenmem, kaçar giderim. Evde Narin’siz kalırsınız.” diyerek annesini tehdit eder.
Değerli okurlar;
Bakalım bu tehdit aileye nasıl bir dert açacaktır. Narin olacaklardan habersiz başına buyruk ne hallere girecektir. Birinci bölümün üçüncü kızmında bir kaç güne dek yeniden görüşeceğiz. Çok heyacanlandığınızın farkındayım ancak biraz daha sabır.
Zemheri (Narin’in öyküsü) 2. bölüm 3. kısım
Kaldığımız yerden devam dostlarım,
Hacerin annesini tehdit etmesi sonrası Hacer hanım iyice sinirlenmişti. Öfke ile Narine çıkışır, “Sus gavurun kizi! Ben her şeyi bileyrum. Bu gece bu iş bitecek.” der ve hızla kapıyı çarparak çıkar.
Narin o kadar gençtir ki, annesi dışarı çıkınca somurtarak, “Ohhh bende sizden kurtulurum, serbest olurum.” diye söylenirken bir anda duraklar, “Evdan kaçsam mı acaba? O zaman da doğru kız demezler. En iyisi Ahmet ile bir konuşayım, belki Ahmet beni kaçırır.” şeklinde çeşitli yanlış düşüncelere iiine girer. Ama keyfini de hiç bozmadan Hollandaca müzik ile dans etmeye devam eder.
Narin için yarın yoktu, bugün vardı. Akşam Naci bey işten gelir ve Narin’i her zamanki gibi şımartarak sever, yemeklerini yerler, elinde meyvalarla mutfaktan gelen Hacer hanım, “Naci haçan beni işiteymisun da! Bugün sana hayirli bir haberum var diyerek.” salona girer.
Kızı ile arasında geçen olayı anlatmak istemediyse de, “Anlatmam gerkiy. Bubasıdır, bilsun kizunu şımarta şımarta ne haller oldi kiza. Gısmetinde ne var ise, oni yaşuyacaktur.” şeklindeki düşüncelerle odaya girer ve “He! Naci efendu, kizına dunurcu var. Bugün haber saldiler. Narini çok beğeniylermuş. Narin’e dünürcü gelelum diyler. Sen ne deysun da ?” der.
Naci Bey hiçbir şeyden habersiz, Narin’ine kıyamazdı. Daha küçüktü kara üzümü, şaşırmış bir halde, “Etme hatun, kiz daha 17 dur. Olmaz vermem da.” diyerek karşı çıktı. Ama Hacer hanım kararlıydı.
Yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu. Öfke ile bağırarak, “Ula heruf yetti bu rahatlğun da! Kizini dövmayan dizunu dövar. Ama nerede sende o cidduyet hayatimuzi hep komik filumlere benzetiysun. Disuplin yok. Dövmek yok! Yettu galan şumarttuğun. Namusimus, şerefumuz, ayaklar altina gidey! Senun hiç bir şeyden haberun yoktur da!” dedi. Naci bey, “Dur be kadun, ne sebepten bu kadar celalleneysun. Ne namisu? Haçan kizimuz daha ergendur. Acelen nedur?” der.
Hacer hanım çok sinirlidir. Sesini bu kez iyice yükselterek, “Tamam anladim oni , bu kiz artık çizmeyi aşmuştur. Benu Turkiye’ye yolla. Gideyum görmayım ben çocuklarin dağuldiğini. Senin umurunda değildur ar namus. Ha burada kizunla, gavurlar gibu yaşarsun. Çunki durumi anlamaysun, kiz iyice arsiz oldi. Korkayrum Naci da.” der
Kısa bir sesszlik olur. Naci bey kırılmıştı Narin’e. Kırgın üzgün bir sesle, “Uzülme Hacer’um, Allah ne yazmuş işa oni göreceğuz. Haçan uzulma da! Sen ne darsen oyle yaparuz.” Der.
Kocasının çok üzüldüğünü gören Hacer, herifum da , “Evumun direğu, kiz yoldan çıkay haçan. Dunya aleme rezul mi olalum? Kizunun peşunda bir uşak var imuş, ipsuz sapsızmış. Da buni mi soyleyim uşağım da.” Diyerek, gözleri dolu dolu sesi titreyerek , biraz da sitemle, üzgün kocasını ikna etmeye çalıştı.
Devam ederken, “İsten ise gideysun, Yunus ağabeyin garusu duydi. Olani bitenu. Fadume ile konuşaysun. Fadume gormuş da. Haçan niçun yalan soylesin kiz. Bugün yerun dibune daldum daldum çiktum. Yolini kaybetmuş paluk kibun. Haçan artuk bugun senda, bir garar verursun artuk .” Diyerek kapıyı çarparak söylene söylene mutfağa yürür.
Kızına çok güvenen ve çok seven Naci bey şaşkınlık içerisindedir. Narin’e kaşlarına çatarak, “Duydunmi kara uzum? Bak anan neler deyi? Doğru midur bunlarin hepisu da? Sen benum şerefumi, duşunmedun mi kizum? Ne yapacağuz şimdu? Haçan küçücüksün nasıl vereyum senu el kapisina de bakayum da!” derken Naci beyin yüreğinde volkan olmuş , bir yangın vardı.
Hacer hanım tekrar salona girerken, suratı asık sinirden kızaran bir yüzü vardı. Yavaşdan Naci beye yaklaştı ve, “Artuk bena sormayasun. Adanalıların oğlida gormuş da , uşak bana utana utana anlatti. Utanmaz isan git yarın uşağa da sor.” Dedi bir kez daha.
Naci bey çok üzülmüştü. Hacer hanımı rahatlatmak amacı ile Narin’e kızgın bir sesle kalk hayde odana, yarın ola hayır ola.” derken, Hacer hanıma da dönerek, “Tamam tamam da. Gidup konişacağum Fadime ile.” der.
Narin odayı terk edince, Naci bey Hacer hanıma, “Seslanma kiza. Ben yarin kizı takib edeceğum kimmuş bakalim kizımuza mussallat olan uşak? Ben halledeceğum, içun rahat olsun. Sabah ola hayır ola” diyerek hanımını teselli eder.
Ertesi sabah Narin büyük bir hevesle okula gider. Öğle teneffüs saatinde heyecanla Ahmet’i bekler. Aklından ders falan uçmuş, tüm hayalleri dünyası Ahmet’ti. Birkaç dakika sonra Ahmet’i kapıda görünce büyük bir heyecan içinde, sevinçle koşar. Nefes nefese kalmış bir halde hemen, “Ahmet konuşmamız lazım. Beni evlendiriyorlar. Bizi görenler olmuş, kaçalım Ahmet. Ben sana kaçmak istiyorum. Tanımadığım biriyle evlenemem. Ben ölürüm evlenmem. Ben bu gece çantama alacağımı alırım yarın kaçarız.” der.
İşte böylece Narin’in ibret dolu hayat macerası başlamış olur.
Acaba Narin kendi başına verdiği kararları mı uygulayacak? Yoksa evlenmekten vaz mı geçecek? Okul bahçelerinden nerelere uçacak Narin kız.
Kader Narin’e hangi sürprizleri hazırlayacak? Bütün bu soruların cevaplarını öykümüzün ikinci bölümünde göreceğiz.
2inci bölümde görüşmek üzere efendim.
Kalın sağlıcakla
01-07-2020
Zemheri (Narin’in öyküsü) 2. bölüm 1. kısım
Merhaba gönül dostları, öykümüzün ikinci bölümünde, Narin kızımızın maceralı hayat öyküsünü sizlere aktarmaya devam ediyoruz. Bakalım Narin’i yaşamında nasıl bir kader, ne gibi sürprizler bekliyor.
***
Evet, önceki bölümde Narin koşarak Ahmet’in yanına gelmiş ve birlikte kaçmayı teklif etmişti. Ahmet 24-25 yaşlarında laubali, yılışık bir tiptir. Narin’in telaşesini hiç ciddiye almaz. Doğu kökenlidir. Dağınık bir yaşam tarzı olan Ahmet, uyuşturucu kullanan kriminal bir insandı. Ama, zavallı Narin kız bilmiyordu. Ahmet’in rahat hali, Narin’i telaşlandırır. Narin biraz nazlanarak,’’sen beni ciddiye almıyorsun’’ Ahmet dedi.
Ahmet alaycı bir tebessüm ile, ’’ Olur mu Narin’im bir çözüm düşünüyorum’’ dedi. Narin öfkeli bir sesle,’’çözüm yok son çare birlikte kaçmak. Bu gece dünürcüler geliyor’’ diye ahmete çıkışır. Ahmet ile Narin böyle söyleşirken, farkında olmadıkları bir durum vardı. Naci bey okulun bahçe tarafında, ağaçların arkasında onları izliyordu. İzlediği yerden,’’Allah’ım daha beterinden koru, ben bu kızı ne çok şımartmışım. Bir baba için çok zor, çok onur kırıcı bir haldir bu. Elimden bir kaza çıkmadan, bizi bu durumdan kurtar.’’ diyerek dua ediyordu.
Naci bey büyük bir üzüntü ile, karışık düşünceler içinde kendi kendine konuşurken, yanında birden Şener’i görünce, hayretler içinde Şener’e,’’ uşağum sen ne araysun ha burada da?’’ diyerek şaşkınlığını saklayamaz. Şener, ’’olurmu babam, evden çıktığından beri peşindeyim’’ der. Naci bey,’’ uyy sen neredan bileysun meseleyi uşağum?’’ diyerek hayretini saklayamaz. Şener’in öfkeden yüzü kıpkırmızı olmuştu.
Sinirli bir sesle, ’’ah babam ah, sen bu kıza çok yüz verdin. Bak başımıza ne haller getirdi’’ dedi ve devam etti. ’’dün geceki konuşmaların hepsini duydum babam. Kendimi zor tuttum kızını dövmemek için. Şimdi kıracağım dişlerini hergelenin.’’ Suratını asarak Narin’in olduğu yöne doğru adım atarken, Naci bey oğlunun kolunu sıkıca tutar. Naci bey ’’haçan dur bakalim uşağum neyin nesudir, kimdur? bir araşturalim’’ diyerek oğlunun öfkesini yatıştırmaya çalışır. Zavallı Naci bey çok teessürde de olsa, iyi bir çözüm bulmaktır amacı. Oğlunun elinden bir kaza çıkmasın diye çabalar. Olanlardan habersiz Narin, Ahmet’i ikna etmek için tüm çabasını sarf ediyor adeta yalvarıyor, bağırıp çağırıyordu ama Ahmet’in uyuşturucu müptelası olduğu, torbacılık yaptığı ve evli olması gibi bimediği çok şey vardı. Zavallı Narin tatlı sözlere kurban oluyordu.
Ahmet’in tek korkusu, Narin’in yaşının küçük olması idi. Hollanda’da pek sorun değildi. Fakat şikayet sonucu ceza alabilir korkusunda idi. Çünkü dosyası oldukça kabarıktı. Ahmet’in eşi Türkiye’de idi. Birde bebeği vardı. Ahmet Narin’i nasıl oyalayabilirim düşüncesi ile Narin’e ’’tamam sen annenleri bir iki gün oyala, ben Türkiye’ye bilet ayarlayım. Bizi orada bulamazlar’’ derken ellerinden tuttu ve devam etti, “Sen rahat ol iki güne kalmaz kaçarız’’ dedi. Narin’in içi rahat etmişti. Gözlerindeki parıltı mutlu bakışlarını yansıtıyordu Narin,’’Ahmet yarın yine burada buluşalım’’ dedi.
Ahmet ’’tamam yarın yine burada, ben bilet işlerini halledecem.’’dedi. Böylece vedalaştılar. Narin mutlu bir şekilde, eve yollanırken, Ahmet’in kafasında çeşit çeşit şeytani fikirler dolaşıyordu. Naci bey gençlerin oradan gittiğini görünce, oğlunu da yanına alarak, doğru semtin Türk kahvesine gider. Şener’e ’’haydi bakayum sakun Narun’e dokunmayasun. Evde, anana hiç bur şeyuda bellu etmeyesun uşağum’’ diyerek oğluna sıkı sıkı tembihler etti.
Kahveyi hemşerisi çalıştırıyordu. Kahvede geceleri kumar oynanıyordu. Naci bey de sık sık burada kumar oynuyordu. Hacer hanımla ara sıra, bunun münakaşaları oluyordu. Neyse! Kahve gündüz olduğu için tenhaydı. Hemşerisi Şaban içerdeydi. Naci bey,’’ Selamün Aleyküm hemşerum’’ dedi. Şaban gülerek’’ Ve Aleykum-e selaaam’’ diyerek devam etti.’’ Ula hayirdur gargalar uyanmadan bu ne hal Neco’’ dedi. Necati bey, ’’sorma da haçan sana bir mesela hakkunda soracagum vardır’’ diye yanıt verdi. Ahmet’i anlattı tarif etti. Şaban,’’Akşam gelursun ha buraya bakalim araşturalim uşağu, ne gerekursa yaparuz da cabasıydı. senun içun rahat etsun’’ dedi.
Naci bey evde çok sinirliydi. Narin’e ve Hacer hanıma belli etmemek için çok çaba sarf etti. Ara sıra Şener Narin’e taşkınlık yapmak isterken, Naci bey kaş göz haretleri ile, oğlunu güçlükle frenliyordu. Bir ara Hacer hanım Konyalı dünürcülerden bahis edince, Naci bey hafta sonuna ertelemesi için zar zor ikna edebildi. Evden çıkarken, Hacer hanım söyleniyordu,’’ bileyrum kahveye gideysun haçan bir bileyumki humar oynaysun bilesun bu evu başina yıkacağum,’’ diye söyleniyordu.
Naci bey kahveye geldiğinde saat erkendi. Bir iki el oyuna iştirak etti, fakat aklı fikri Ahmet’te idi. Kimdi bu? Nasıl takılmıştı kızına? Ne olacaktı? Zavallı baba karmakarışık düşünceleri, yüzündeki komik mimiklerin arasına saklamakta, çok zorluk çekiyordu. Yapanlara, takılanlara istemeyerek, zorlukla cevaplar veriyordu. Dalıyordu arada yanıtlar verirken, zorlanıyordu.
Saat epey geç olmuştu. Bir saattir hoşkin oynuyordu. yanına yaklaşan Şaban usulca kulağına, ’’ula kapiya bak bakayum bu midur araddiğun uşak’’ dedi. Kapıya doğru baktı. Kendini zor tutuyordu. Şaban sözlerine devam etti, ’’sakun yerunden kalkmayasun, biz uşaklarilen halledeceğuz’’ dedi ve uzaklaştı. Naci beyin oyunu kafası almıyordu.’’ Uşağum ben yorildum siz devam edun’’ dedi arkadaşları da şaşırıyorlardı bu durgunluğa ama kimse fazla dikkate almadı.
Naci bey Şaban’ın ortadan kaybolduğunu farketti. Şaban gözü kara, 35 lerinde bir delikanlıydı. Naci bey, ’’ula bu adamun elinden bir kaza çıkar isa biz sebep olmayalım, yaziktur uşaklari daha kuçuktur.’’ gibi çeşitli endişeli düşünceler içinde huzursuzdu. Aradan bir saat geçti. Şaban kapıda belirdi. Yanına gelerek, ’’ biraz dişari çikalim mi’’diye sordu? Naci bey hemen müsaade isteyerek ayağa kalktı. Dışarı doğru yönlendi. Kapıdan çıkar çıkmaz Şaban,’’ ha bu yana gidelum.’’dedi. Siyah bir Mercedes’e doğru yürüdüler.
Naci beyin kafası arabaya binerken tereddüt heyecan ile karmakarışıktı. Hiç sesini çıkarmıyor, olacakları endişe ile merak ediyordu. Bir müddet giderler. Kentin dışına çıkınca, Naci beyin iyice endişesi çoğalır. Kendi kendine,’’eyvahlar olsin bu deli uşak deldu uşağu,’’ diyordu. Biraz daha Ormanın içinde ilerlemeye devam ederler ve dururlar. Arabadan iner inmez derin bir inilti duyan Şaban bey sese doğru yürür. Ağaçların çalıların arasından geçtikten sonra, ileride gördüğü sahne karşısında çok şaşırmış bir halde, ’’ula Şaban ne ettunuz uşağa?’’dedi. Şaban, ’’ula daha kotusini hak etmitur ama çoliği çocuği varımış.’’derken Naci bey kendini tutamayarak, yediği yumruklardan yüzü dağılmış ahmete, sert bir tokat indirirken,’’ula namussiz haçan evliydun ne istedun kizimdan şerefsuz’’ dedi. Ahmet’in konuşmaya mecali yoktu. İnleyerek, ’’amca tövbe tövbe amca Vallaha Billaha buralardan gidecem. Cahillik ettim affet amca’’ dedi.
***
Naci bey bir tütün sardı ve derin derin çekti içine. Ağlamak istiyordu. Bağımak istiyordu. Döndü Ahmet’e, ’’ula şerefsuz, ha şuracukta öldürsem senü uşaklarin varimiş, haçan senun gibu babaya tukereyim da.’’der ve devam eder, ’’ula bu gece defolup gideceksun buralardan, anam avradum olsin seni bir daha görür isem acumayacağum. Furacağum ula Şaban gardaşum atin bu kopeğu.’’ der. Eli ayağı titriyordu. Arabada tütün sararken, ’’ula Narin bak bana şu ettiğuna da’’ diye söylen, söylene Şaban eve getirir. Şaban’a teşekkür eder sarılır. Şaban,’’ula lafi olir mi? Senun namisun benum namisum’’ diyerek vedalaşırlar.
Eve giren Naci bey, olanı biteni yüksek sesle öfke ile bağıra, çağıra hiddetle anlatır. Odasından herşeyi duyan Narin şaşkınlık ve korku içindeydi. Naci bey’, ’’soyle Narin’e yarun dunurcular gelecek verecegum oni bu mesele kapanur. Yoksa yollarim koye, verurum çobana. Yettu bu yaptuğu bena rezul oldum da’’ dedi. Ertesi gün dünürcüler geldi, yenildi içildi karar verildi. İki gün içinde düğün dernek bitecekti. Aile arasında, nişan yapılacaktı. Çünkü, bu karar Narine ceza olacaktı. Vede öyle de oldu. Narin damada ısınamadı. Bir ara evden kaçmayı denediği bir gece babası kalp krizi geçirdi. Bu olaydan sonra artık kaderine razı olmuştu.
Öykümüze burada bir kez daha ara veriyoruz. Çok değil, bir iki haftaya kaldığımız yerden devam edeceğiz. O zamana dek hoş ve seda içerisinde kalın gönüldaşları.
Zemheri (Narin’in öyküsü) 2. bölüm 2. kısım
Evliliğine ısınamayan Narin evden kaçmayı denemiş ancak babasının kalp krizi haberinden sonra kaderine razı olmuştu.
***
Narin çok güzel bir gelin olmuştu. Evlendiği gece aynaya baktı baktı, ’’oh olsun sana akıllı olamadın; uçtun uçtun karganın kucağına düştün’’ diyerek kendine kızdı. Damat esmer şişmandı. Evlendikten sonra, bir müddet süslendi püslendi düğünlerde giyindi kuşandı. Ama yetmiyordu bir şeyler Narin’e. Aradan iki yıl geçti. İki çocuğu oldu. İki yavrusuyla avunmaya çalışıyordu. Babasına kalbi küstü. Kocası kumara başlamıştı. Çoğu geceler yanlızdı. Annesine gittiği zaman babası,’’Nasilsun Narin’um yüne kumar oynay mi hamsu kafali kocan?’’ dediğinde, Hacer hanım hemen atılır, ’’yaktun kizumizu attun ateşun içuna’’ deyince, Naci bey’’Haçan ben engellemesam kizumuz evlu adama gidecektu’’ diyerek devam etti. ’’ oturdumi hanım gibu okilamu gittu? Benu rezul edeydu.” Diyerek söyleniyordu. Bu nedenle Narin sık sık gitmiyordu. Narin’in yavaş yavaş evinde kumar yüzünden kavgalar oluyor, Narin edindiği bazı arkadaşlarınla zaman geçiriyordu.
Kavga gürültü ile bir yıl daha geçti. Kocasının kumar zevki, Narin’i bezdirmişti. Ailesi kaderindir deyip, geçiştirmesi üstüne üstlük, dayaklı günlere iyice artık tahammülü kalmamıştı. Narin ayrılmaya karar verdi. Ailesi ve eşinin ailesi çok ısrar etseler de kararını vermişti. Üç ay bir süre içerisinde Narin ayrılır. Çeşitli dediler kodular olsa da, Narin’in umurunda değildi artık. Yalnız yaşamayı göze almıştı. Kaderi oyunlara başlamıştı. Bir zaman ailesi ile yaşamayı denemiş, ancak babasının sözlerine tahammülü kalmamıştı. Narin ayrı eve çıktı. Devlet maaş bağladı. Eşinden tazminat felan derken geçinip gidiyordu. Narin’in çevresindeki arkadaşları, serbest dul hanımlardan oluşuyordu.
Aradan iki yıl bir zaman geçmişti. Narin 30 yaşında esmer güzeli, alımlı çekici bir kadın olmuştu. Arada çocukları annesine bırakıp, arkadaşları ile çarşı pazar geziyordu. Hafta sonları matinelere gidiyordu. Çocuklar 4/5 yaşlarına gelmişti. Bahsini ettiğimiz gibi, eşlerinden ayrılmış, bir gurup oluşmuşlardı. Birlikte gezip tozuyorlardı. Aylar ayları kovalıyordu. Arkadaşlarından Tuğba bir akşam Narin’i çalıştığı yere götürmek ister. Narin düğünlere, matinelere gidiyordu, ama bara hiç gitmemişti.
Çok merak ediyordu, ama gitmek istemiyordu. Sanki bir kez gidince, hayatı tamamen değişecekti. Korkuyordu. Tuğba’ya’, ’yok gıdı gitmeyim ben bana ısrar etme.’’ diyerek geçiştiriyordu. Ama o gün çok sıkılmıştı. Buna rağmen yine mazeretler öne sürerek gitmek istemiyordu. Tuğba Hollandalı ile evliydi. Ama Türk, üstelik evli bir adamla ilişkisi vardı. Çevrelerinde bir barda garsondu Tuğba. Çok tecrübeli, yaşadığı yanlış hayatta mutluydu. Narin’de son kalan muhafazakâr duyguları yok etmeye çalışıyor, kandırarak, kendine eş ayar yapmak için uğraşıyordu. Zavallı Narin kız bu kötü niyetin farkında bile değildi. Bir hafta sonu Narin’i kandıran Tuğba, Narin’in annesine çocukları bırakırlar. Tabi uzakta bir düğüne gidiyoruz diye zavallı Hacer hanımcığıda kandırırlar. Narin kısa dar siyah bir etek, gayet açık giysi bir bluz, ağır bir makyajla kendi arabası ile Tuğba’nın peşine takılır.
Çevrelerinde olan bu barın önünde Narin durur. Bir sigara yakar. Bilemez ki bu bara girince hayatı değişecektir. Bilemez ki hayatının en büyük hatasını yapmaktadır. Kendi kendine, ’’aman ne olacak benimde eğlenmeye hakkım yok mu?’’ diyerek doğru duygularına karşı kendini haklı çıkarmaya çalışır. İçerden gelen müzik seslerini de duyunca, neşeli bir şekilde arabasından iner. Tuğba ile neşe içerisinde kapıdan girer. İçerisi karanlık loş ışıklar, sigara dumanı, içki kokusu ve kendini bu hayata teslim eden, bir sürü genç bayan ve onların hayatını karartmaya hazır bekleyen, kimi evli, kimi o geceyi değerlendirmek için bir bayanı ayartmaya çalışan erkekler ile doluydu. Narin çekimserdi. İlk defa düğüne, kadınlar matinesine benzemeyen çok farklı bir eğlenceye gelmişti. Şeytan iş başındadır. Artık şeytanın elindeydi Narin kız.
***
Çok değerli gönül dostlarım biraz durdum yazamadım. Gözlerimin önüne sinema şeridi gibi, bu olaylar gelince, yüreğim sızladı, ateşler gibi yandı. Ağlamaktan yazamadım. Allah kimsenin yavrusunu şaşırtmasın, kötülerin eline düşürmesin. Allah kınayanın başına verir. Şunu sizlere, tüm var olan samimi duygularımla paylaşmak istiyorum. Müsaadelerinizle. Bu gerçek hayattan acı öyküleri, yavrularımızın, canlarımızın ister kader deyin ister cahillik. Ama bu kaderleri diğer gençlerimiz yaşamasın ibret alsın, analar babalar ağlamasın, bebeler sefil olmasın amacı ile sizlere yüreğim parça parça olarak ulaştırıyorum.
Acaba biz mi evlatlarımızı anlayamıyoruz, kabahat ebeveynlerde mi? Diye de çoğu zaman düşünmüyor değilim.
Gözü kara Narin’imiz, Tuğba ile beraber bir barda şeytanın elindeydi. Bir saat sonra aldığı içkinin tesiri ile Narin daha, da neşelenmiş, keyiflenmişti. Böylece Narin barın havasına alışmıştı. Gece saat 03:00 olmuştu. Tuğba Narin’in, bardaki orgcu ile arasını yapmış, Narin’i evine yollamıştı. Ancak kendisi de oldukça alkollü idi. Nasıl dönecekti? Tuğba’nın aklına mahalledeki bir abla geldi. Bu abla dediği hanım yardımcı iyi bir kadındı. Tuğba’nın bu yaşam şeklini biliyordu. Maalesef verdiği nasihatler, Tuğba’nın umuru bile olmuyordu. Tuğba önce, ’’gelirmi bu saatte?’’ diyerek önce tereddüt etti. Ama,’’bir deneyim’’ diyerek, sarıldı telefona. Cep telefonlarının yeni yeni popüler olduğu zamanlardı. Telefonu açtı ve, ’’ablacığım Narin’le düğünden geldik, beni işe bıraktı, gitti. Bisikletimde yok, beni alabilir misin? “diyerek sordu.
Kadıncağız ne bilsin? Arabasına atlayıp gelir. Barın kapısından Tuğbayı alır. Eve yaklaşmaya az kalınca, ’’ablam be beni Narine bıraksan olur mu’’ diye sorar. Kadın,’ ’Narin’in evine sürer arabayı. Kapıya gelir. Birinci katta oturan Narin parktan Tuğbayı ve ablayı görür. Abla arabadan iner, ’’nasılsın Narin’im?’’ diye sorar? Narin’’ İyiyim ablam be ne olsun işte.’’ diyerek kadını savmaya çalışır. Ama Tuğba’nın hallerinden şüphelenen kadın,’’ Vallahi sabah oldu. Bir kahveye hayır demem’’ der. Ve devam eder,’’ beni bu gece taksi etti Tuğba kahveyi hak ettim’’ diyerek yukarı konuşarak birinci kata çıkar.
Bu bayan Narin’in ailesini de iyi tanımaktadır. Komşuluk etmişlerdir. Ve okul arkadaşı vardı hani Tarcan. Hatırladınız mı ilk hatasını, annesine şikâyet eden, Tarcan’ın annesidir. Narin telaşlanır! Ama çok geç Tarcan’ın annesi içeri çoktan girmiştir. İçeri geçer geçmez, kadın içerde genç adamı görünce hayretle ve öfke ile,’’ne oluyor Narin kim bu adam bu saatte kızım?’’ diyerek çıkışır.
Narin çok mahcup olmuş bir bakışla, Tuğba’ya, “neden getirdin?” der gibi baktı. Sonra sevimli bir sesle, gelen ablaya bakarak, ’’ablacığım canımsın düşündüğün gibi değil. “ dedi. Bu ara oturma odasından çıkan yabancı genç adam, Narin ile birkaç saat içerisinde barda arkadaş olmuş, evine kadar gelme cesaretini göstermişti. Narin sözlerine mahcup bir tebessümle sesi titreyerek devam ederek, ’’ablacığım Musa’nın niyeti ciddi benimle evlenecek.’’dedi. Bu arada genç adam söze girerek, ’’evet abla ciddiyim bir iki laflarız diye geldim.’’der.
Kadın saf değildir olayı anlamıştır. Sinirden yüzü kızarmış ve çok öfkelenmişti. Narin’in ailesini çok iyi tanıyordu. Narin oğlu Tarcan ile büyümüştü. Hazmetmediği her halinden belli idi. Öfkeli bir sesle, ’’olur mu Narin’im saat gece yarısını çoktan geçti. Niyeti iyi de olsa şu saatlerde senin evinde olmaz kızım. Şu sokaktan bir tanıdık geçse egalem ne söyler? Hadi geçtik baban, abilerin gelse ne diyeceksin kızım?” diyerek sert bir üslup ile çıkıştı. Dönerek Tuğba’ya, ’’aşk olsun Tuğba. Bu kızcağızımda bara götürdün değil mi’’? diye çıkıştı.
Ve kızgın öfkeli bir sesle devam etti, ’’hadi oğlum hadi. Sende çık bu evden, niyetin ciddi ise büyüklerinle gelirsin. Resmiyete dökülene kadar da münasebetsizlik yapma. Yoksa Lazlar seni dağıtırlar’’ diyerek gönderdi ve genç adam arabasına binene dek sokak kapısında durdu. Tuğba’ya, ’’hadi senide evine bırakıyım. Vay senin halin ne olacak Tuğba? Çoluk çocuğun var kızım, kendini uçuruma sürüklerken bari yanında kimseyi yakma.’’ diyerek Narin’in kapısını sinirle çekip kapattı gitti.
Narin bu mevzu annesine babasına ulaşır diye çok korktu. Ama komşuları olayı sır etmişti zaten bu hanımla da bir daha hiç karşılaşmadı. Düğün derneklerde, sadece selamlaşıyorlardı. Narin bir müddet gece hayatına ara verdi ama olmuyordu. Narin’in çevresinde ki ateş çemberi iyice daralmaya başlamıştı fakat farkında bile değildi. Annesine çeşitli yalanlar söyleyerek, artık Amsterdam, Rotterdam gibi uzak yerlerde ki barlara gidiyorlardı.
Yavaş yavaş uçuruma doğru yürüyordu. Bu yol ona zevk veriyordu. Saçını sarı yaparak, giyim kıyafet, konuşma tarzı ile bambaşka bir karakter olmuştu. Abisi evlenmişti. Ara sıra yengesi ile dertleşir, yaşadığı hayatı zevkle anlatıyordu. Yengesi annesine ulaştırdığı zamanda aile içi büyük kavgalar oluyordu. Bir defasında kavga büyümüş, abisine hakaret ederek, ’’sen benim yaşantıma karışamazsın, hiç biriniz karışamazsınız’’ deyince, babası, ’’sen artık benim evladım değilsin diyerek evden kovmuştu.
Tamamen yalnız kalan Narin ilişkilerini kontrol edemez bir şekle gelmişti. Barda tanıştığı kendinden yaşlı bir adamla 3 ay hoca nikâhı ile birlikte olmuş, ancak annesine yaptığı gibi, gece hayatına gidebilmek için bindir yalan söyleyerek adamı aldatıyordu. Nitekim büyük bir kavgadan sonra, zaten evli olan adam Narini terk eder. İşte böyle Narin kaderine yeni senaryolar yazarak, macera dolu hayatına devam ediyordu. Zavallı Hacer hanım ve Naci bey kızlarının bu utanç verici yaşamı yüzünden; eşi, dostu hısım, akrabayı terk etmişler, Narin’in iki yavrusuna bakıyorlardı. Bakmazlarsa Türkiye’ye dönen babaları götürecekti. Torunlarını çok seven dede nine Narinin durulacağına inanıyorlardı. Büyük oğullarının çocuğu olmayınca gelin ayrılmış, büyük oğulları ayrı bir kentte erkek arkadaşı ile yaşıyordu. Küçük oğulları bu rezaletlerden kaçmak için paralı asker olmuş, diyar diyar geziyordu. Dağılıyordu Naci beyin kurduğu güzel aile…
Zemheri (Narin’in öyküsü) 2. bölüm 3. kısım
Evet değerli gönül dostlarım Naci beyin kurduğu aile dağılıyor, demiş kalmıştık: Kaldığımız yerden devam ediyoruz Narin kızımızın acı öyküsüne.
***
Naci Bey birkaç kez kalp krizi geçirmişti. Hacer hanım yoğun üzüntülerden ötürü şeker hastalığına yakalanmıştı. Ancak torunlarına gece gündüz hizmet veriyorlardı. Çocuklar annelerini soruyordu. Çünkü Narin bir hafta boyunca çocuklarını ne arıyor ne soruyordu. Ancak çocuklar özlüyordu. Ninelerine soruyorlardı annelerini. Hacer hanıma Yanıt veremeyeceği sorular soruyorlardı. Hacer hanımın üzerine dağlar çöküyordu. Yunus bey ve ailesinden başka dost kapısı kalmamıştı. Utanıyorlardı, çok utanıyorlardı. Naci Bey sık sık’’ hacer hanim küme ne ettik da bize bu ayıp layık oldi? keşkül uşak yapmasaydık da’’ diye isyan ederken, zavallı Hacer hanımın ağlamadığı bir an olmuyordu. Büyük umutlarla geldikleri Hollanda’da dağılmışlardı.
Narin’in hayatında değişmeyen sadece Tuğba idi. Tuğba 2 yaşındaki kızını kaybetmişti. Hollandalı adam Tuğba’nın artık çığırından çıktığını anlayınca oğlunu da alarak Tuğba’dan ayrılmıştı. Tuğba-Narin ikilisi tamamen can dostu olmuşlardı. Tuğba onu kötü sona doğru sürüklüyordu. Çok samimi olmuşlardı. Aralarından su sızmıyordu. Tuğba’nın sevgilisi evliydi. Uyutucu mafyasındaydı. Narin’in sevgilisi de evliydi. Ama artık evli olması problem değildi. Narinin sevgilisi Hasan Tuğba’nın sevgilisinin şoförü, ayakçısı, uyuşturucu teslimatı yapan yandaşı idi. Yani karanlık dünyanın, karanlık insanları idi bu adamlar. Narin’le Bodrum, Antalya tatillerine gitmişlerdi. Narin bu adama çok güveniyordu.
Narin’in gözü Hasan’dan başka bir şey görmüyordu. Ancak Hasan eve döndüğünde zaman zaman uyuşturucunun etkisi ile dövüyor sövüyordu. Bazen de nikâhlı eşine gidiyordu, ’’İki çocuğum var, onları özlüyorum.” diyordu. Narin çaresizdi. Biliyordu ki artık dönecek bir ailesi yoktu. Katlanıyordu. Kavga sonrası, Hasan’ın bir iki tatlı sözüne kanıyordu. Anacığı çocuklarını Naci beyden gizli, Yunus beyin evine getiriyordu. Utana, sıkıla birkaç saat görüyordu. Çocuklar 4/5 yaşında olmuşlardı. Anneyi biliyorlardı. Peşinden feryat ile ağlarken, Hacer hanım içi yana, yana beddualar ediyordu.
Narin artık Rahnem kentine taşınmıştı. 5 yıl yıl olmuştu bu maceralı hayatın içine gireli. Çünkü artık babasının bulunduğu yerde olamazdı. Naci Bey büyük oğlu ve Narin’i artık tamamen silmişti. Bir gece yarısı yengesi aradı ve Narin’e, büyük oğlu Uğur’un hastahanede ve komada olduğunu söyledi, Narin paramparça olmuştu. Arabasına atladı. Yol bitmiyordu. Gözlerinden akan yaşlardan yolu göremiyordu arabada çığlıklar atıyordu isyan içinde idi, “oğlum” diyerek çığlıklar atıyordu. Hastahaneye çılgınlar gibi girerken odanın önünde babası Naci bey, anacığı ve yengesi ile karşılaşır. Narin durakladı bir an kalbi titriyordu, gözyaşlarını tutamıyordu. Dudakları titreyerek annesine yaklaştı.
Yalvaran bakışlarına, zavallı annesi sitemli bakışlarla cevap veriyordu. İlk yardım kapısına baktı annesi. Hadi git der gibi. Narin usulca kapıyı açtı. Ömrünün en zor anını, en zor acısını yaşıyordu. Elinle saçını okşadı yavrusunun. Yanağını yavaşça öperken, ’’beni affet oğlum’’ derken hıçkırıkları boğazında düğüm düğüm oluyordu. Pişmandı Narin. Tüm hataları gözlerinden film şeridi gibi geçiyordu. Sabaha kadar oğlunun başında uyumadan oturdu. Sabah doktorun içeri girmesi ile irkildi. Ağlamaktan gözleri şişmiş bir halde kısık bir sesle,’’ Şimdi ne olacak?’’ diye sordu. Doktor, “oğlunuz kuşpalazı geçiriyor. Hayati tehlikeyi atlattı, korkmayın. Onun yanında olmanız çok daha etkili bir tedavi’’ diyerek omuzuna dokundu. Narin sevincinden ağlıyordu. Sarıldı yavruna ’’çok şükür kuzum çok şükür.’’ diyerek öptü kokladı yavrusunu.
Bir müddet hastahanede kaldıktan sonra, babasının evinde çoluk çocuk kalırlar. İki oğlu ile bol bol çarşı pazar geziyor, parka sinemaya gidiyordu Narin. Annesi babası yine umutlanmışlardı. Zaman böyle akıp giderken, böylece yaz geldi. Sokaklar cıvıl cıvıldı. Hollanda az rastlanan yaz mevsimlerinden birini yaşıyordu. Hasan’la arada bir kısa görüşüyordu. Rahnem’deki evini unutmuş gibiydi. Mutluydu Narin. Aile ile yaşamayı, evlatlarını çok özlemişti. Annesi babası hep birlikte tatile gitmeyi düşünüyorlardı. Narin yaylayı özlemişti. Aile karar verir. Annesi Hacer Hanım, ’’haçan biz gidelim ben otaluğu toplarım uşaklarım, rahat efsun sizde arkadan gelursunuz.’’ diyerek kararı netleştirirler. Narin artık kendini evlatları ile meşgul ediyor, onlarla yatıyor onlarla kalkıyordu.
Hacer hanım büyük oğlunun evi terk etmesi, küçük oğlunun paralı askere gitmesi ile yalnızlığını Narin ve torunları ile paylaşıyordu. Ancak yüreğindeki korku devam ediyordu. Çünkü Naci beyin artık son derece toplumda mahcubiyeti, utancı yıpratmış son geçirdiği kalp krizinden sonra, ’’Hacer hanem artık Türkiye’ye döneceğim, çok utanıyorum.” demişti. Nereden bilebilirdi kaderin durmadan ağlarını örebileceğini.
Temmuzun sonlarına doğru bir sabah kahvaltılar edilmiş, Naci Bey köşesinde kahvesini içiyordu. Narin çocuklara yaptığı alış verişi, valizlere koymakla meşguldü. Hacer hanımda bir yandan hazırlanıyordu. Narin’in telefonu çalar. Arayan Hasan’dı. Hasan, ’’Narin konuşmamız lazım, ben boşandım evlenme zamanımızdır artık. Hem sana büyük sürprizim var.” dedi. Narin çok sevinmişti. Telefonu kaptı hemen yukarı yatak odasına çıktı heyecanla telefona, ’”uy yy Hasanım buna çok sevindim, hem ula seni çok, özledim da. Ama annem babam cuma günü Türkiye’ye gideyur. Bugün görüşemeyiz.’’ Der
Hasan’’ o zaman beni cumartesi sabah ararsın’’ der. Narin, “tamam ararım. Yengeme çocukları bir saat bırakırım’’ diyerek vedalaşırlar. Cuma sabahı Naci Bey ve Hacer hanımı Narin arabası ile Duesseldorf havaalanına götürürken Hacer Hanım, ’’Amman kozum dikkat edeysun uşaklara. Siz gelene dek ben her şey hazire edeceğim’’ diyerek benzeri bir sürü anne tembihlerini eder. Havaalanında Naci Bey Narin’e sarılırken hiçbir şey demez sadece, ’’hoşça kal kara üzümüm’’ diyerek saçını okşar. Böylece uçağa binerler. Narin eve gelince yengesini allem eder kullem eder çocuklara bakması için ikna eder. Yengesi abisinden ayrılmasına rağmen, aileden hiç ayrılmamıştı. Evi ayrı olan gelinleri, gün boyunca aile ile birlikteydi.
Narin süslenir püslenir, arabasına atlayarak iki aydır gitmediği evine gider. Hasan evdedir. Hasan kapıyı açar. Hasret giderdikten sonra Hasan, ’’artık hürüm, ayrıldım. Sana sürprizim olsun dedim. “Birlikte Amerika’ya gider, dönüşte kâğıtlarımız gelir gelmez evleniriz. Sonra da Türkiye’ye gideriz, annenin babanın elini öperim.” Der.
Narin hem mutlu hem mutsuzdu. Sorar Hasan’a,’’ne kadar kalırız hasanım.” Hasan’’15 gün sürer Narin’im, ben biletleri aldım bile’ ’diyerek Narin’e sarılırken, ’’biz balayımızı önce yaparız yoksa gelmeyecekmisin?” Der
Narin şaşkındı. Böyle bir şey aklına hiç gelmemişti. Narin, ’’tövbe yengem 15 gün bakmaz çocuklara.’’ der. Hasan, ’’üzülme!’’ der ve devam eder, ’’Ben hallederim. Veririz yengene 1000 Euro, ohoooo. Bir ay bakar. Benim patrona para laf mı Narin’im?’’ diyerek problemi çözer. Yengesi ah vah dese de kabul eder. Narin, “Amman yengecim kimselere deme. Babamlara da söyleme.’’ der. Böylece plan tamamdır. Narin’in Amerika sevdası dünyasını bir anda tozpembe yapar.
***
Değerli gönül dostlarım,
Bakalım Narin’in yeni hayelleri hayatında neleri de beraberinde getirecektir. Biliyorum beni takip ettiğinizi. Çok olumlu tepkiler de alıyorum. Bir sefer de yazmamı, heyecana dayanamadıklarını söyleyenler oluyor. Ancak bunlar yaşanmış öykü ve takdir edersiniz ki, o konuda karar merci sayın editörümüz. Ben de sizin gibi çok heyacanlanıyorum yazarken. Hele de bunlar yaşanmış öykü olunca insan daha da merak ediyor. Bir iki haftaya yeniden beraberiz.
Şimdilik kalın muhabbetle,
Zemheri (Narin’in öyküsü) 2. bölüm 4. Kısım
Değerli gönül dostlarımız,
Geçen bölümde Narin Amerika’ya uçmak üzereyken kalmıştık. Çocuklarını da yengesine bırakacaktı.
Devam ediyoruz.
***
Narin evlilik ve Amerika hayallerini yengesine 3/4 gün anlata, anlata bitiremez. Gün gelip çatar. Gideceği akşam gördüğü rüyanın korkusu ile uyanır. Rüyasında büyük bir yangın vardır. Çocuklarını kurtardığı yangın kimin evidir bilmez. Çocuklarını sarar öper. Sabah olur olmaz babasını arar. Annesi ile konuşur. Yengesine,’’çok korktum yenge şükür iyiler. Galiba evham ettim. Yenge çocuklarıma iyi bak. Ben gelene dek kimseye bir şey deme’’ diyerek çocuklarına öpmelere doyamaz yola çıkarken, defalarca arabadan inip yavrularını tekrar tekrar öper.
Zavallı yavrular gözleri yaşlarla dolu dolu yine analarının arkasından umutsuzca bakarken Narin’de rahnem otobanında hıçkırıklarla ağlıyordu…
Eve geldiğinde valizler hazırdı. Hasan’ ’ben son kontrolü yaptım aşkım başka bir şey koyacaksan şu çanta boş.’’der elinde küçük oğlunun ayısı vardı. Narin’nin gözleri nemliydi. Narin,’’Yok! Yok, bu ayı elimde kalsın’’ dedi. Ve Amsterdam schiepol havalimanının yolunu tuttular. Uçağa neşe içinde binerler. 8 saat çok büyük bir keyifle seyahat ederler. Papağana da aktarma olmaları gerekmektedir.
Uçaktan inerlerken, Narin çok şaşkındır. “Hasan burası nasıl bir yerdir. Kara kara insanlar, tuhaf tuhaf bakıyorlar” der yolcu peronundan diğer uçağa doğru yürürler. Polis kontrolüne gelince Narin hala şaşkın şaşkın bakınmaktadır. Hasan Narin’e pasaportunu verir.’’ Sen yürü ben arkandayım, bu arada valizlere göz atayım” der bunları konuşurken Narin polisin önüne gelmişti. Polis memuru Narin’in pasını kontrol ederken, kulağında takılı telefonda polis Narin’e bakarak, pasaporta bakarak konuşuyordu.
Birden elleri silahlı 4 polis Narin’in etrafını sarar! Narin şaşkınca Hollandaca Türkçe, ’’neler oluyor! Ne oluyor’’ diye feryat etmeye başlar.
Hasan! Hasan neredesin! Dese, de hasan yoktur…
Narin büyük bir korku içerisindedir. Polisleri tartaklar, Narin’i sürüklercesine çekiştirirler ve dar bir odaya alırlar. Orada kaç saat kaldığını bilemeyen Narin korkulu gözlerle ellerine takılan kelepçeye bakar. Yanında duran zebella gibi kara bir polis gözlerini Narin’den bir saniye ayırmıyordu.
Biraz sonra odaya temiz giyimli bir kara adam geldi. Hollandaca, ’’iyi günler bayan, valizinizden 20,000 Euro değerinde uyuşturucu çıktı. Sizi tutuklayacaklar.” dedi…
Narin panik içinde hıçkırıkları boğazında düğüm, düğüm zor konuşuyordu. ’’Olamaz! Olamaz! Yanımda Hasan arkadaşım Hasan vardı, benim bir alakam yok.” diyerek feryat etti. Adam, ’’arkadaşınızın çantası temiz çıktı. Narin yıkılmıştı oyuna geldiğini çok geç anlamıştı. Yıkılmıştı zavallı Narin kız Narin, ’’Peki… Peki… Arkadaşımı görebiliriyim’’
Adam’’ Maalesef o sizi görmek istemiyor, size çok kızgın.’’ Dedi. Narin’in dünyası yıkılmıştı. Ağlayarak, “Oy yy Allah’ım. Ben sana nasıl inandım Hasan. Evlatların benden beter olsun. Kuzularımada mı acımadın’’ diyerek devam etti. Hollandaca ben suçsuzum haberim yoktu bir şeyden’’ diyerek çırpınmaya başladı. Başı dönüyordu gözleri karardı ve kendini kaybetti.
Narin gözlerini buz gibi bir odada açtı. Üstü muşamba bir yatak hemen dibinde klozet ve taş duvarlar çok kısık bir lamba yapayalnız ve çaresizdi. Kolunda saati yoktu üzerindekiler sadece keten mavi bir tulum vardı. Kolu acıyordu. Kolunda iğne izi vardı iğne yapmışlardı. Sonradan öğrendi ki uykusu gelmesin sorguda diye yapmışlar bu iğneyi. Kaç saat o yalnız odadaydı! Zaman geçmiyordu. Bir süre sonra zebella gibi bir polis sadece eli ile kalk diyordu ayağında zincir vardı. Zorlukla karanlık koridorlarda yürüdü, yürüdü yürüdü…
Narin koridorun sonunda mahkeme salonuna girerken, ’’işte ölüm buymuş, benimde sonum böyleymiş diyerek sessiz düşünüyordu. Artık dışardan hiçbir şey duymuyordu. Hâkimin kürsüye vurması ile irkildi. Hâkim hiç anlamadığı bir lisanda kaşlarını çatarak, konuşmaya başlar. Yanında duran, tercüman üzüntülü gözlerle kararı dinlerken, Narin sanki artık yaşamıyordu. Hâkim belli bir 10 dakika konuştu. Ve masaya vurdu. Tercüman Türk değildi, üzüntüsünü gözlerindeki yaşlarından anlamıştı Narin. Gözlerine baktı tercümanın.
Gözlerinde korku vardı sadece. Tercüman bozuk Türkçesi ile kısık bir sesle’’ 10 yıl mahkûm edildiniz dedi. Narin’in gözleri karardı hiçbir tepki vermedi. Yüreği tükenmişti. Hayatı gözlerinin önünden film şeritti gibi geçti. Boğulur gibi oldu. Göğsünde bir ağrı ile derin bir uykuya dalar gibi, oracıkta yığıldı. Gözlerini açtığında pis bir kokuyla uyandı. Hastanedeydi kaç gün yatmıştı bilmiyordu. Ziyaretçisi yarım yamalak Türkçesi olan o adamdı. Adamdan yarım yamalak kalp krizi geçirdiniz derken, artık Narin’in umurunda değildi. Hastaneden hapishaneye getirilen Narin bitlerin kampından pis bir yerdeydi yatakta bitler oynaşıyordu kokuyordu. 30 kadının ahır gibi kocaman bir halta, yerlerde yemek artıkları, iğrenç bir koku meraklı bakışlar, 10 yıl ne yapacaktı, nasıl bitecekti. Avukatı yoktu. Dilleri ülkenin dışında tanınmayan bir dildi. Öyle bir yerdeydi ki dünyanın öbür ucunda bir adaydı. Günler geçmiyordu.
Narin korkuyla yatıyordu uykuları haramdı… Her türlü pislik vardı burada. İçeriye kaçak alınan her türlü uyuşturucu, katil ruhlu kadınlar domuz kertenkele fare etleri. Yemek diye veriliyordu. Psikopat katil kadınlardan korumak için, erkek yapılı sevici kadınlar, tehditler, zehirlemeler. Gün yoktu ki macera olmasın. Perişandı Narin. Hava almaya çıktıklarında çamura salıyorlardı. Kadınlar banyo yaparken, erkek gardiyanların kadın mahkûmlara yapmadığı kalmıyordu. İşte Narin hayattan umudunu kesmiş bir halde yaşıyordu. Yarım konuşan tercüman kâğıt kalem getirmişti. Mektuplar yazdı Narin bakalım cevap alabilecek miydi?
Yazının devamında göreceğiz İnşaAllah
Zemheri (Narin’in öyküsü) 2. bölüm 5. Kısım
Değerli gönül dostlarım: Narinin hapishane anılarını anlatmaya kalksam bir kitap kadar uzun sürer. Bu acı öyküyü sizlere özetleyerek geçiyorum. Size yazdıklarım Narin’in günlüğünden seçmelerdir.
Aradan 9 koca yıl geçer. Artık siz düşünün nasıl geçer?
Narin bitmiştir tükenmiştir. Hollanda’da herkesin çok sevdiği bir Hollandalı sosyal görevli vardı, burada adını vermek istemiyorum. Türkleri çok seven bir adam, ’’ Ne mutlu halef Türküm diyene.’ diyerek sevgisini belirtirdi. Bu olayı duyan bu Hollandalı bir yıl yaza çize, yaza çize konsolosluklarla istişare ederek, bir de avukat tutarak bu olayın bir ucumdan tuttu.
Narin’in cezasına bir yıl kalmıştı. Şahitler tutarak Narin’i kurtardı. 9 Yıl hitler kampından beter bir halde, Narin Amsterdam hava alanına iner. İyi yürekli Hollandalılar bir iki hafta evinde misafir eder. Üstüne başına giyim alır. Narin’i iki abisi de kabul etmez.
Narin Hollandalı adamın yardımı ile Türkiye’ye çocukları için yola düşer, zavallı Hacer hanım kızını karşısında görünce, ne hale geleceğini düşünebiliyor musunuz? Ana yüreği kızını bağrına basar. Çocuklar okuldan dönüşünü bekleyen Narin, çocuklarını görünce, yaşadıklarını bir anda unutur.
Çocuklar annelerine çok yabancıdır. Narin çocuklarını sarıp öpse de çocuklar anneden uzaktırlar. Bir anda mahallede Narin’in geldiği duyulunca evin babası Naci Bey, Narin’i görmemek için geç vakte kadar eve gelmez. Eve tereddütle gelen Naci beye kapıyı Narin açar. Naci Bey çok özlemişti bir tek kızı kara üzümünü. Zayıflamış, gözleri çökmüş, çaresizce bakan üzüm gözlerine bakınca yüreği eriyordu. Yanından sıyrılıp odaya hızla yürürken, “Hacer nerde sun kız, haçan sofra haziremdir’’ diyerek öfkesini göstermeye çalışır. Narin koşarak babasının ayaklarına kapanır, “Babam öldür beni da! Ya affet yâ da öldür. Ben 9 senedir zaten ölmüşüm babam.’’ diyerek ağlayınca artık Naci beyin dermanı kalmamıştı. Kollarından tuttu kaldırdı Narin’i, bastı bağrına. Baba kız ağlıyordu. Hacer hanım ve çocuklar ağlıyordu. Naci bay çocuklara, “sarılın bakayam ananıza çocuklar, ananız çok uzak yoldan geldi.” dedi. Tüm aile yumak dibi oldular. Sarmaş dolaş oldular. Odada sadece hıçkırık sesleri çınlıyordu.
Acaba bu mutlu son muydu?
Narin çocuklarını alarak Hollanda’ya mutlu döndü. Yaşadıklarını unutmuştu ve çocuklar okula başlamıştı. Yeniden devlet, maaşa bağlamıştı Narin’i. Bir yıl sonra Naci Bey Allah’ın rahmetine kavuşur. Naci Bey geçirdiği kalp krizini atlatamamıştı. Narin bu üzüntüyü aylarca atlatamamıştı. Babasının ölümü Narin’i yıkmıştı. Ama hayat devam ediyordu. Hacer hanım Hollanda’ya gelmek istememiş, kardeşleri ile Naci beyin anılarını yaylada kalarak yaşamak istedi. Narin’in küçük abisi ve yengesinden başka dayanağı kalmamıştı. Yalnızdı. Çocukları ile sessiz bir yaşamı vardı. Böylece bir yıl daha geçer. Bir gün markette alışveriş yaparken Nedim ile tanışır. Nedim çok eski bir aile dostlarının oğludur. Zamanla arkadaşlıkları ilerler. Nedim karısından ayrılmış, soysaldan geçiniyordu. Bulundukları kentte, bir araba mezarlığında çalışıyordu. Narin Nedim’le hoca nikâhı ile evlenir. Kısa Bir süre sonra, Nedim’in uyuşturucu müptelası olduğunu anlar. Ama geç kalmıştır. Narin hamiledir.
9 ay Narin dayak kavga çocuklara eziyete sabır eder. Oğlan ve kız bu eziyete tahammül edemeyerek, Türkiye’ye temelli dönerler. Narin’in yine bir yanı eksik kalmıştır. Zorlu bir hamilelik devresinden sonra, bir kız çocuğu dünyaya getirir. Bebek otizmlidir. Narin kısa süren her mutluluğunun bedelini ödediği gibi, bu bebekte ona bir bedeldir. Nedim evden gider bu bebeğin sorumluluğunu kabullenmez. Narin çok büyük bir yanlış yaptığını her zamanki gibi anlamıştır.
Yalnızlığı, hasta bebeği, pişmanlıkları ile yüzleşmekten yorulmuştur. Evlatları, da terk etmiş, artık bir umudu kalmamıştı. Ertesi gün sosyal işlemlerini yaptırarak, bebeği bakım evine verir. Eve dönünce, bir duş alır ve namaz kılar. Allahtan özür ve tövbe diledi. Pişmandı, çok pişmandı. yapayalnız kaç saat oturduğunu fark edemez. Saatlerce eli şakağında oturur masaya eski resimleri, düzer. Babası ve annesiyle olan mutlu hatıralarında onu terk eden evlatlarının büyüdüklerini göremediği, boşa geçen acılarla dolu 9 yıl evlatlarının bebeklik fotoğrafları ve yüreğini cayır cayır yakan evlatlarının hasretleri vardı.
Narin bir yandan resimlere bakarak, diğer yandan avuçladığı hapları yutuyordu. Gözlerinden akan yaş değil kandı sanki. Kendi kendine, “sen ölmeyi hak ettin Narin, az mı ettin babana, az mı yaktın anacığının canını, hakkın var maydı evlatlarını anasız büyütmeye? Onları mutsuz çocuklar etmeye ne hakkın vardı’?’ diyerek ölüme adım adım yürüyordu.
Cama doğru uzun uzun baktı baktı ve, ’’ bu gördüğün son sabah Narin.” diyerek gözlerini kapattı. Tüm yaşamı, hataları, gözlerinden film şeridi gibi geçiyordu. Kelime-i Şahadet getirere, gözlerini kapattı…
Narin gözlerini açtığında, bembeyaz bir odadaydı. Bir an’’ Allah’ım merhametine kurban olayım ölümü bana beyazlaştıran Allah’ım.” diyerek, öldüğünü düşünüyordu. Bir ses’, “annem, canım canım annem bizi bırakma güzel annem’’ diyordu. Narin, “Çocuklarım acı çekiyor öldüğüm için ağlıyorlar’’ diyerek acıyla kısık bir sesle, “yavrularım’’ diyerek inledi ve “uy yy uşaklarım ananız uyandı mu da?’’ diyen anacığının sesini hayal meyal duydu ve arkasından annesini gördü. Hala son kez sevdiklerini gördüğünü sanıyordu.’Sessizce, “affedin beni anacığım affedin’ ’dedi’’.
Annesinin yanına yaklaştığını gördü. Annesi, “kuzim haçan nasıl kiydun canına, hiç mu uşakların, beni düşünmedin kizum’’ deyince Narin, ’ anacığım ben ölmedim mi’?’ diye ağlamaya başladı. Çocukları koşarak yanına gelirler. Narin zorlukla, yatağında doğrulur. Çocukları, annesi yumak gibi birbirlerine sarılırlar. Narin bu mucizeye inanamaz. Sonra annesi anlatır olanları 8 gün Narin ağır bir komada yatmıştı. Yengesi annesine telefon etmiş ve annesi çocuklarımda alarak Hollanda’ya gelmişti.
Allah Narin’e bir şans daha vermişti. Narin sıkı sıkı sarıldı anasına. Kapıdan içeri giren asker abisinin kucağında kbir ızı vardı. Bakım evinden almıştı abisi. Gözlerinden yaşlar boşanırken Narin abisine yalvarır gibi bakıyordu. Abisi yaklaştı. Çatık karışlarınla bakarak, ’’bu kıza birlikte bakacağız, bir daha sakın cahillik yapmayacaksın.” diyerek Narin’in kucağına yavrucuğu verir. Narin sarılır yavrusuna onu öperken, “beni affet, affet kızım.’’ diyerek hem ağlar hemze öper koklar.
O kışın yazı Narin ve abileri annesi yengesi köylerine yaylaya giderler. Annesi sabahleyin telaşla yayladaki babalarından yadigâr ahşap evlerinde terasa kahvaltıyı hazırlamıştır, “ haydin da! Geç kalıyoruz diyerek onları uyarır. Kahvaltı sonrası çor çocuk mezarlığa giderler. Toplanmışlardı Naci beyin mezarının başına. Hacer Hanım,” uy Naci nasılsan haçan sana evlatlarını torunlarını getirdim, artık içen rahat efsun da.” diyerek mezara yeni sümbüller ekiyor bir yandan ağlıyor diğer yandan konuşuyordu.
Narin sessizce çöktü mezarın başına.
Başladı konuşmaya, ’’babam benim canım babam biliyorum sen bana kıyamazsın. Senden af dilemeye geldim artık anamı hiç bırakmayacağım. Artık senin istediğin üzüm gözlün olacağım. Babam ben hatalarımın cezalarını fazlası ile çektim çok bedel ödedim. Canıma kıydım evlatlarımı düşünmeden hatalar ettim. Artık ailemi bırakmayacağım babam ben nasıl bileceğim beni af ettiğini canım babam. Allah bana yazdığı kaderi kimselere yazmasın.” diyerek ağlıyordu ağlıyordu. Mezarın yanında Nedim’den olan kız toprakla oynuyordu. Narin bebeğin saçını okşayarak, “dede de kızım dede” der. Ağlayarak devam eder, ’’babam bana hakkını helal et. Cahilliğimi affet üzüm gözlüm derdin bana affet canım babam’’ diyerek kapanır mezarın üzerine. Abisi kaldırır. Basar bağrına hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlarlar büyük abisi kollarını açarak kucaklar kardeşlerini.
Anneleri vefalı gelinin omuzundan sarılır, gelinin kucağında hasta yavru vardı. Gelin, ’’ana benim uşağım olmuyor da! Bu kizi ben büyüteyim’’ der. Hacer hanım sessiz bir sesle, ’’olur kizum sen büyütürsen’’ dedi ve acı acı gülümsedi. Narin’in sağında bir abisi solunda bir abisi çocuklar dayılarının koltuğunun altında mezardan on, on beş metre uzaklaşıp hepsi birden arkalarına dönüp son kez mezara bakarken, sanki Naci Bey gözleri dolu dolu arkalarından mutlu sevgi ile ailesine bakıyordu.
Tüm aile göz göze gelirler. Hacer hanım başını mezardan evlatlarına çevirirken acı acı tebessüm ederken gözlerinden akan yaşları gelini eli ile silerken oda ağlıyordu. Hepsinin gözleri yaşlı mezarlığın kapısına doğru yürürken kaderin neler getireceğini bilmeden hayatlarında yeni bir sayfa olan umuda ve mutluluğa açılacak kapıya doğru yürüdüler.
Son…
08-09-2020