Şive tam bir Malatya şivesi. Aslende Malatyalı kendisi.
Sevgili dostum Bülent Binbaşıoğlu, “Öyleyken öyle, böyleyken böyle…” diye lafı eline bir aldımı, o şiveyle muhabbetin gerisini siz düşünün. Tahmin bile edemezsiniz.
Adam çok dolu. Ve bir o kadar da açık ve net. Tanışalı her ne kadar fazla olmasa da, bizi sohbet anında görenler 40 yıllık ahbap zannederler.
***
İşte geçtiğimiz günlerde o muhhabbetlerin birindeyken söz yine Bülent ustada. Bir anısını paylaşıyordu benimle. Çok hoşuma gitti ve konunun önemine binaen bilinmesi gerektiğini de düşünerek paylaşmak istedim sizlerle.
Diyor ki Bülent usta:
“Geçen sene Hollanda’dan Malatya’ya gittiğim izinin ilk günü Kurban Bayramı’nın da ilk günü idi. Bayram sabahının ilk günü sabah kahvaltısını da abimlerle yapmıştık. Abimlere gittiğimde Ankara’dan gelen yeğenim ve eşi de oradaydı. Hep beraber güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra kahvemizi içiyorduk ki; söz döndü dolaştı ve bir kez daha Avrupa ile Türkiye arasındaki farka geldi. Ben konuya vakıf birisiyim ve otuz senedir Hollanda’da olmam münasebetiyle anlatıyordum düşüncelerimi. Bu arada yeğenimin eşi de (Z kuşağı dediğimiz kuşaktan) sessiz soluksuz, pür dikkat bizi dinliyordu.
Dediğim gibi; Ben şu anki siyasi partiyi destekleyen, 80’li ve 90’lı yılları görmüş, yanısıra Erdoğan dönemine tanıklık etmiş ve Avrupa’da da yaşamış birisi olarak anlatıyordum bildiklerimi. Ama yeğenimin eşi muhalefet yanlısı, muhalefeti öven, ama bir o kadarda ısrarla öven birisiydi.
O pür dikkat ve sessizce bizi dinlerken sordum, “Neden konuşmuyorsun?” diye.
“Amca” dedi, “Biliyorsun, seninle siyasi görüşümüz 180 derece farklı.” dedi.
“ İyi de; Bu hükümetin ne kötülüğünü gördün?” dediğimde de başladı anlatmaya, “Üniversiteyi bitirdik iş yok. Hayat pahalı. Tek adam dönemi, adamın astğı astık; kestiği kestik. Ev kiraları yüksek, ev almak ise hayal. Arabadan ise hiç bahsetmiyorum.” vs. vs.
Sonra sözü tekrar aldım ve “Bunlar muhalefetin sözleri. Bana muhalefetin sözleriyle konuşma lütfen.” dedim ve devam ettim.
“Sen Avrupa’da hayatın ne kadar pahalı olduğunu biliyor musun? Yok! Oradaki işsizliğin boyutunu biliyor musun? Yok! Emlak sıkıntısı ve kira derdi yüzünden halkın sokaklara döküldüğünü ve hükümetleri protesto ettiklerini biliyor musun? Yok! Kiralık ev bulamayan öğrencilerin ne çileler çektiklerini biliyor musun? Yok! Sokaklarda aç ve susuz yaşayan kaç insana rastladığımızı biliyor musun? Yok! Ayrımcılığa uğrayan ve sırf bu sebepten de olsa istedikleri okula gidemeyen, istedikleri dini yaşayamayan, istedikleri gibi giyinemeyen ne kadar insan var biliyor musun? Yok! Kısacası Avrupa’yı ve oradaki yaşam şartlarını gördün mü? Yok! Peki fazla uzağa gitmemize gerek olmadan sadece 90’ların Türkiye’sini gördün mü? O da yok. Peki görmediğin şeyi nasıl savunuyorsun Allah aşkına ya?” dedim.
Durdu kaldı. Sadece dinliyordu.
“Bak sana bir örnek vereyim.” dedim.
“Peki.” dedi.
Eline bir kağıt ve kalem verdim.
Dedim, “Bana şu kağıda bir çizgi çiz.”
Aldı kalemi eline ve çizdi çizgiyi.
Dedim, “Bu çizgi düz mü eğri mi?”
Dedi, “Düz.”
Dedim, “Düz öyle mi? Madem düz diyorsun, hadi ispatla o zaman bu çizginin düz olduğunu.”
Şaşırdı, bana baktı ve, “Nasıl yani? dedi.
“Gayet açık ve net. Madem düz diyorsun, ispatla o halde bana düz olduğunu.” dedim
İspatlayamadı tabi ki.
O ispatlayamayınca bu sefer de, “Şimdi bir de eğri çizgi çiz bakalım.” dedim.
Aynı kağıdın üzerine bu seferde eğri bir çizgi çizdi.
“Bu ne peki?” dedim.
Dedi, “Çizginin eğrisi.”
Ve böylece dedim ki ona, “Bak gördün mü? Demek ki neymiş? Çizginin düz olduğunu anlayabilmen için eğrisini de görmüş olman lazımmış. Bak onu gördüğün için bunun düz olduğunu şimdi savunabilirsin. En büyük ispat da budur. Siz ki Z kuşağı, eğri çizgiyi görmeden düz çizgiye eğri diyorsunuz. Ve üstelik bizden de eğrisini görmüş insan olarak; eğriye düz, düze eğri dememizi ve bunu da kabullenmemizi istiyorsunuz… Eğitim görüyorsunuz ve üniversite mezunusunuz. Her gördüğünüze ve duyduğunuza neden inanıyorsunuz. Kendi aklınız fikriniz yok mu? Neden onun bunun ağzıyla konuşuyorsunuz. Oysa tarihi biraz araştırsanız gerçekler size çok daha yakın olacak. Bakın bu ülke çok şeyin yanısıra çok da vatan haini gördü. Lütfen dikkatli olalım. Biz olalım. Kendimiz olalım. Eğri olmayalım, düz olalım.”
***
Devam ediyor Bülent usta; “Ya gadaş! İzin geçti gitti. Bırakalım şimdi bunu da. Vatan haini deyince aklıma geldi birden. “Ney di o öyle ya?” (Geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye ayar vermeye çalışan ve sonrada çark eden 10 büyük elçiye,“Türkiye’ye yatırım yapmayın.” diyen ana muhalefetin sözde liderinin akıllara durgunluk veren o konuşmasından bahsediyordu.) “Bu hainliğin daniskası değil de nedir Allah’ını seversen?”
***
Ve noktayı ise aklına düşen şu sözlerle koyuyordu, “İşgal kuvvetleri ülkeyi terk ederken; Ya itini, ya bitini ya da piçini geride illaki bırakarak çıkmışlardır. Yoksa bu ülkede bu kadar vatan haini nasıl çıksın.”
Bize de şunu demek düşer, “Diline sağlık Bülent usta.”
Doğru söze ne hacet!
Vesselam,