Merhaba değerli gönül dostlarım.
Yine bir öykümüzle birlikteyiz. Kader yolculuğu yapacağımız bu satırlarda, kahramanımızın yaşadıklarıyla kâh ağlayıp, kâh mutluluğunu, paylaşacağız. Görelim bakalım kahramanımıza kaderi neler getirmiş, neler neler götürmüş.
***
Kahramanımız Yasemin Ankara’da doğmuştur ve ailenin ikinci çocuğudur. Kendinden 5 yaş büyük bir abisi (Mert) ve 3 yaş küçük kız kardeşi (Çilek) vardır.
Babası iş ve işçi bulma kurumunda memur; annesi Nermin ise ev hanımıdır. Yasemin henüz iki yaşında iken babasını trafik kazasında kaybeder. Bu sebeple babasını hiç hatırlamaz. Beş altı yaşlarında annesinin resimlerde gösterdiği adamın babası olduğunu öğrenmiştir. İlkokul çağlarında çocuklarını okuldan alan babaları görünce çocukları kıskanan Yasemin, gece rüyalarında hep o resimdeki adama sarılarak, gözleri nemli-nemli uyanıyordu. Zor geçiniyorlardı. Bu sebeple abisi okula gitmiyordu. Mahallede bir kuaförde çıraklık yaparak, ancak iki ekmek getirebiliyordu. Nermin ise Hanım temizliğe gidiyordu. Komşuları Hatice Hanım kardeşine bakıyordu.
Bu zor hayata dayanamayan Nermin Hanım komşusu Hatice hanımın, her fırsatta, uzaktan akrabası olan, Cemil beyle evlenmesi için ısrarını düşünüyor, ölçüyor biçiyor bir karara varamıyordu. Cemil beyin eşi genç yaşta kanserden ölmüştü. Cemil beyin, bir oğlu vardı. Hatice Hanım her fırsatta, ’’ Nermin çocuklarını düşün. Buralarda sefil oluyorlar. Almanyalarda okurlar, hayatınız kurtulur, kurtulursun sefillikten,’’ diyerek, Nermin hanımı razı etmeye çalışıyordu. Nermin Hanım çok korkuyordu. Bilmediği ülkelerde ne yapardı. Aylardır düşünüyordu. Bir türlü karar veremiyordu.
Endişeleri bitmiyordu. Yine bir Pazar sabahı hazırladığı kahvaltıya bakarak, içini derinden çekti. Küçük tabakta dört beş dilim domates. Bir dilim peynir, birkaç zeytin vardı. Yüreği sızlıyordu. Evin oğlu Mert, söylenerek, kuaföre çalışmaya giderken, Yasemin kucağında kardeşiyle oynuyordu. Onları büyük bir üzüntü ile seyrediyor, çaresizliğine çok üzülüyordu. Üç yıl önce Hatice hanımın kefaleti ile bir bankadan kredi çekerek, Mert hastanede sünnet olmuştu. Mütevazı bir mevlit okutabilmişti. Kalan kredi borcunu ödeyebilmek için, mutfağı kısıtlamak zorundaydı. Yaseminin okul masraflarını karşılamak için çok çabalamıştı. Bu düşünceler içerisinde, çok zor bir üç ay geçer. Yaz gelmişti.
Zorlu geçen kıştan sonra, bahçeye ektiği ufak tefek, sebzelerle idare ediyordu. Haziran ayının güzel bir akşamı, çocuklar yatmış, Nermin hanım bahçesinde düşünceler, içerisininde oturuyordu. Sokak kapısı vurulunca irkildi! Kapı tekrar vurulunca merakla kapıya yürüdü. Kapıyı açınca hayretler içerisindeydi. Hatice Hanım ve yanında yabancı bir adam vardı. Hayret ve merak içinde sordu,’’ hayırdır Hatice hanım dedi.’’ Hatice hanım arsız-arsız, ’’ hayır Nermin hanım, hayır olacak İnşallah.’’ diyerek içeri daldılar. Bahçeye doğru yürüdüler. Masaya yaklaşan adam, elindeki kutuyu masaya çekinerek koyar.
Hatice hanım oturur oturmaz söze başlar, ’’Nermin hanım biz sana talibiz, Cemil beni durdurmadı. Acele ile seni görmek istedi. Bizi yabancı görme, usul-adet neyse yapacağız.’ ’dedi. Nermin Hanım utanarak, birazda kızgın bakarak, ’’ ama Hatice hanım size evlenmek istediğimi kim söyledi, bu nasıl bir cesaret’’ diyerek hafiften çıkışır. Cemil bey hemen söze girer, ’’ estağfurullah Nermin hanım sizi rahatsız etti isek, kusurumuza bakmayın niyetim ciddidir. Benimde bir oğlum var. Küçüktü öksüz kaldığında. Bende her önüme gelen kadına evlenme teklif etmiyorum. Oğluma anne ve evimin kadını olacak bir eş olsun diye yeniden aile olmak istiyorum. Sizleri Almanya’ya götürürüm rahat yaşarsınız. İsterseniz siz düşünün, ama bir iki gün olsun çünkü benim zamanım kısıtlı. Almanya’ya dönmem gerek siz bilirsiniz,’’ dedi. Nermin hanım şaşkındı, Cemil bey, ’’bize müsaade, rahatsız ettik, İnşallah hayırlı müspet bir cevabınız olur,’’ dedi.
Kalktılar. Nermin hanım onları yolcu ettikten sonra çok şaşkın bir halde içeri girdi. Uyuyan çocuklarının üzerini teker-teker örterken kafası çok karışıktı. Sabaha dek uyuyamadı. Üç gün süren bu uykusuzluk sonrası, Mert’in zorla işe gidişi, kızlarının geleceği, çektikleri yoksulluk Nermin hanımın evliliği kabul etmesinden başka çare bırakmadı. Böylece evlendi. Cemil bey nikâh sonrası muameleleri hazırlayarak, Almanya’ya döner. Üç ay sonra Nermin Hanım ve çocuklar Almanya’ya giderler. Cemil bey dökümde çalışmaktadır. Çocuklar semt okuluna başlar.
Çetin Cemil beyin oğludur. Yasemin’le aynı yaşta, aynı okula gitmektedir. Mert onlardan üç yaş büyük üst sınıftadır. Çilek kız anaokuluna başlar. Nermin Hanım ve Cemil Bey gayet uyumludurlar. Nermin hanım kısa zamanda terbiye ve ev hanımlığı ile çevre gurbetçilerle aile dostlukları edinmişti. Çocuklar kaynaşmıştı. Her şey çok güzel gitmeye başlamıştı. Nermin hanım bunca çileden sonra bu mutluluğu bulduğuna; çocuklarını kurtardığına çok seviniyor, mesut olmaya çalışıyordu. Cemil bey çocuklarına çok iyi bir baba olmuştu. Zaman-zaman Mert ile Çetin kavga ederler ama Cemil bey öz baba otoritesi ile aralarını buluyordu.
***
Yıllar su gibi akıyordu. Çetin ortaokuldan sonra okul hayatını bitirmiş, çalışmayı tercih etmişti. Mert okulu tercih etmişti. Liseyi bitirmiş üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Hedefi hukuktu. Çilek henüz sekizinci sınıfta idi. Nermin hanım yaşlanmaya başlamıştı. Cemil bey iş yerinde kalp krizi geçirmiş, artık çalışmıyordu. Hastalık kasasının verdiği maaşla idare ediyorlardı. Yasemin okulu bırakmış annesine yardım ediyordu. Çok güzel bir kız olmuştu. Kumral saçları, buğday benizli, buğulu ela gözleri, güzelliğine güzellik katıyordu. Bir cumartesi bir tanığın düğününe Çetin hariç ailece giderler. Yenir, içilir, takılar takılır, halaylar çekilir. Danslar edilir.
***
Ama işte o gece Yasemin için çok farklı bir gecedir. Bütün gece gözlerini Yasemin’den bir an ayırmayan; esmer, yağız bir delikanlı devamlı Yasemin’i takip etmektedir. Bunu fark eden Yasemin çok heyecanlanır. Bu heyecanını kimsenin fark etmemesi için tüm çabasını kullanır. Halaya kalkan genç kızlar, Yasemin’in de elinden tutarak halaya çekerler. Kız erkek karışık halayda gençliğin verdiği coşku ile her kez neşe içindedir. İşte tam bu kargaşada Yaseminin elini sıcak bir el tutar. Yasemin bunun bir erkek eli olduğunu hisseder ve ani bir refleks ile başını çevirir. Çok şaşırmıştır! Yüreği sıkışır heyecandan. Sanki kalbinin vuruşunu her kez anlayacak diye korku dolu gözlerle delikanlıya bakar. Delikanlının bakışlarındaki ifade Yaseminin kalbine ok yağmuru gibi yağıyordu. Bu iki saniyelik bakışlar, kalbini heyecandan durduracaktı sanki.
Bu yaşananlar beş dakika bile değildi. Fakat Yasemin için bitmeyen bir zamandı. Yasemin halaydan çıkmaya çalışıyor, fakat genç adam elini bırakmıyordu. Böylece müzik susana dek iki adeta genç savaştılar. Masaya gelen Yasemin’in heyecandan kalbi sıkışıyordu. Nermin Hanım, ’’kızım ne oldu? Rengin benzin atmış. Çok mu yoruldun.’’ dedi. Cemil bey gülerek, ’’ne olacak hanım, bizim kız antrenmansız, yılda bir kez düğüne gidiyor. Artık genç kızımız var daha çok düğünlere gidelim.’’der. Ve bıyık altı güler.
***
Aradan bir ay geçmiştir. Çetin ara sıra eve içkili gelmeye başlamıştı. Cemil bey oğluna çok söyleniyordu. Hatta kızıyordu. Birkaç kez, “oğlum ne oldu sana? Efendice çalış evimizin tadını kaçırma, bırak şu içki âlemlerini. Gece yarısı geliyorsun bak annen üzülüyor,’’ diyerek oğlunu defalarca uyarmıştı. Ama bu uyarılar fayda etmiyordu. Çetin gece hayatını tamamen benimsemişti. Aylar haftalar akıp gidiyordu. Çetin eve değişik kadınlar getiriyor, bir sürü yalanlarla hepsini kandırıyordu. Nermin Hanım çok üzülüyordu. Uyarı mahiyetinde son kez, “benim efendi oğlum, varsa gönlünde biri, gidip Allah’ın emri ile isteyelim. Dağıtma böyle kendini, elimde büyüdün yazık etm kendine.” Deyince; Çetin şu yanıtı vermişti, ’’Nermin anne! Bakın anne diyorum size! Artık ben büyüdüm. Ne yaptığımı, ne yapacağımı biliyorum. Bırakın da hayatımı ben yöneteyim.” demişti.
Nermin hanım çok üzülmüştü. Haddini bil demek istemişti. Bu uyarıdan sonra Nermin hanım Çetin ile konuşurken çok daha dikkatli olması gerektiğini anlamıştı. Çetin tamamen değişmişti. Cemil bey ile Çetin hemen-hemen her gece yarısı münakaşa ediyordu. Aradan birkaç ay geçmişti. Kahramanımız Yasemin serpilmiş, çok güzel bir genç kız olmuştu. Henüz 17 yaşında idi. Bir sabah markete gitmişti. Annesinin yaptığı listeye bakarak alış veriş yapıyordu. Dalgın bir hareketle elini rafa uzatırken aniden başka bir elin eline değdiğini hisseder. Hemen, ‘pardon! diyecekti’ki şaşkınlık içinde bir an dondu kaldı.
Eli ayağına dolandı. Tekrar rafa elini uzatırken raftakileri yere düşürdü. Hemen eğildi telaşla toplarken hala şaşkındı! Etrafına bakıyordu. “Birileri görüyor mu acaba?” diye merakla etrafına bakınırken bir anda delikanlıyı yere çökmüş bir halde karşısında gördü. Heyecandan kalbi göğsünden fırlayacaktı. Sanki, aklından geçenleri kendine itiraf edemiyor, “evet! evet! Düğünde elimi sıkı-sıkı tutan, bırakmayan genç bu.’’ diye düşünürken; genç adamın bakışlarını üzerinde hissetti. Genç adama heyecandan bakamıyordu,’’ tamam! tamam’’ dedi. Heyecandan sesi, elleri, kalbi titriyordu ve “teşekkür! çok teşekkür ederim.’’ dedi. Dedi demessine ama elleri hala genç adamın ellerindeydi.
Hemen acele ile ellerini çekti. Genç adam Yasemin kaçarak giderken, bağırıyordu, ’’ benim adım Nihat! Nihat benim adım Nihat,’’ dedi.
Yasemin kasaya telaşla yürürken, elini kalbinin üstüne koyarak yüzünde tatlı bir tebessümle arkasına döndü ve o da tatlı bir tebessüm ile seslendi, ’’Benim adım da yasemin.’’ Ve yüzündeki gülümseme muzip tatlı bir gülüşe dönüşmüştü. Marketten dışarıya çıktığında hala yüreğinde heyecanla ve anlam veremediği tatlı bir sıcaklık vardı. Bundan sonraki günlerde Yasemin kaçarken Nihat’ın kovalaması kâh markette kâh semt pazarında tesadüflerle geçti. Bu sürede Yaseminin kalbi Nihat’a iyice ısınmıştı.
Ve ısınan sadece Yasemin’in kalbi değildi. Havalarda iyden iyiye ısınıyordu. Yaz tüm güzelliğini sergiliyordu… Ancak burada biraz ara vermemiz gerekiyor. Merak etmeyin sizlerden gelen istek üzerine yazılarımı biraz daha uzun tutacağım. Şimdi haftaya görüşmek ümidi ile müsadenizi istiyorum.
KARANLIKTA BİR MELEK (bölüm 2)
Yine böyle güzel bir yaz günüydü. Hava sıcaktı. Yasemin özene-bezene kendine en güzel elbisesini giydi. Saçlarını arkaya topladığı halde, omuzlarından aşağı dalga-dalga dökülüyordu. Kâhkülü kalın siyah yay gibi kaşlarının üzerine düşünce daha da güzelleşiyordu. Yasemin elbise dolabının aynasında kendine şöyle bir baktı. Sağa sola dönüp keyifle güzelliğini izlerken kısık bir sesle, “ne kadar güzelim.’’ dedi ve annesinin sesi ile irkildi. Annesi, ’’kızım Yasemin, yavrum neredesin? Hadi geç kalıyoruz.’’ dedi.
Yasemin biraz şımarık bir tavırla, ’’geliyorum anneciğim.’’ dedi. Ana kız evden neşe ile çıktılar. Köln Kenti’nin nezih pastanelerinden birinin önüne geldiler. Nermin hanım şefkatle Yasemin’e yöneldi, elini kızının omuzuna sevgi ile dokunarak, ’’ hadi ana kız bir şeyler içelim, sonrada biraz çarşıyı gezeriz.’’ dedi. Yasemin ile annesi pastaneden içeri girdiler. Münasip bir masaya neşe ile otururlar. Oradan, buradan sohbet ederlerken, mütevazı bir hanım kapıdan içeri girer ve yanlarına yaklaşarak, “Merhaba Nermin hanım, nasılsınız? ’der. Ve davam eder.’’ Hanım kız kızınız mı? Maşallah pekte güzel. Allah bağışlasın.’’ der.
Nermin Hanım ayağa kalkmıştır. ’’ Ooh! Nergis hanım hoş geldin, buyur kahve içelim, bizde kızla sıkıldık! Biraz hava almak için çıkmıştık buyurun birlikte oturalım,’’ der. Nergis hanım, ’’ yok sağ olun ben biraz alış veriş yapacağım, siz ana kız sohbetinizi bölmeyelim,’’ dedi ve müsaade isteyerek kapıya yürüdü. Tam kapıya gelmiştiki bu sahneyi gören Yasemin, kahvesi boğazında kaldı. Bunu fark eden annesi, ’’helal kızım ne oldu!’’ diyerek telaşlandı. Yasemin,’’yok anneciğim genzimde kaldı derken, gözünü kapıdan alamıyordu. Çünkü kapıda Nergis hanımla sarmaş dolaş konuşan Nihat’tı.
Nihat kapıda hararetli-hararetli Nergis hanımla konuşurken, arada bir Yasemin’e bakıyordu. Yasemin’in o yöne hayret ile baktığını gören Nermin Hanım hafiften bıyık altı tebessüm ederek Yasemin’e sorar, “yakışıklı delikanlı değil mi kızım?’’ der. Yasemin’inin yanakları kızarır, mahcup utangaç bir tavırla,’’Aman anneciğim.’’ derken hafiften yüzündeki memnun tebessüm, Nermin hanımın gözünden kaçmamıştı. Nermin Hanım kısık bir sesle,’’hayırlısı olsun.’’ olsun diyerek gülümsedi. Bu olayın üzerinden bir ay geçti. Bu bir ay içerisinde, Nergis hanımla Nermin hanım bir hayli samimi olmuşlardı. Aralarına kararlaştırmışlardı. Nermin Hanım bu mevzuyu Cemil beye iletmiş, Cemil bey çok memnun olmuş, onay vermişti.
Yasemin bu konuda annesine münasip bir tavırla, kabul ettiğini belli etmişti. Böylece kız isteme töreni gelmiş çatmıştı. Yasemin dünürcüleri karşılarken, yaprak gibi titriyordu. Çetin dışında tüm aile toplanmıştı. Çetin bazen dört beş gün gelmezdi. Gelse de belki bir iki akşam kalır ve tekrar ortadan kaybolurdu. Cemil bey çok üzülüyordu, ancak Çetin ile münakaşaları hiçbir zaman olumlu bitmiyordu. Tören günü tüm aile fertleri son derece heyecanlı idi. Kapıda önce anne-baba göründü. Arkadan Nihat elinde çiçek ve tatlı ile. Yüzünden heyecanı belli oluyordu.
Memnun tebessümü bile, bu heyecanı gizleyemedi. Yasemin o kadar güzeldi ki Nihat Yasemin’den gözlerini alamıyordu. Lacivert elbisesine siyah saçları omuzlarından beline kadar dökülmüş, buğulu ela gözlerine saçlarının rengi vuruyordu. Narin vücuduna sarılmış lacivert elbise çok yakışmıştı. Nihat rüyada gibiydi. Heyecan ve hayranlığını, belli etmemek için olağan üstü bir çaba içerisindeydi. Sohbetler edildi. Yasemin elleri titreyerek, kahveleri getirmişti. Ve Allah’ın emri ile kızı istemişler, Cemil bey bir kız babası edası ile Yasemin’i verir. Yüzükler takılır. İki ailede mutludur.
Nihat’ın ailesi kökenden Erzurumludur. Fakat bu memleket farklılığı iki aile içinde sorun değildir. Nihat Almanya’da büyümüş, evli bir abisi, iki ablası vardır. Nihat 24 yaşındadır. Yaseminden dört yaş büyüktür. Nihat’ın ailesi Yasemini çok severler. İki görümce ve Nihat’ın abisinin hanımı Yasemin’i sık-sık çarşıya götürerek, hediyeler alırlar. Yasemin’i memnun etmeye çalışıyorlardı. Yasemin hafta sonları Nihat ile buluşuyor, birlikte bazen sinemaya, bazen yemeğe veya pastane gibi yerlere gidiyorlardı. Nihat gece hayatını sevmiyor, hatta bu konuda da oldukça titizdi. Böylece aradan üç ay geçti. Yasemin ve Nihat çok mutluydular. Yasemin bu rüyadan uyanacak diye, çok korkuyordu. Nihat hayatının aşkını yaşıyordu. Mutluluktan ayakları yerden kesilmişti.
***
Ta ki o dehşet gecesine kadar. Kaderinin oynadığı oyunun, hayatını değiştireceğini bilemezdi. Bir akşam evin ailesi Mert üniversiteye başladığı için, Frankfurt’a Mert’in kaldığı yurda giderler. Bir takım yorgan, çarşaf, kıyafet, yiyecek, içecek gibi malzeme götürürler. Yasemin annesinden müsaade alarak, Nihat ile sinamaya gideceklerdi. Programa hazırlanmaya başlayan Yasemin erkenden süslenmeye başlaken ev telefonunun sesi ile irkilir, ’’eyvah Nihat geliyor ben daha hazır olamadım.’’ diye düşünür. Acele ile telefona sarılır.
Yasemin, ’Alo Nihat, Nihat, merhaba canım hemen hazırlanıyorum.” dedi
Nihat,’’ Yasemin canım ben biraz gecikeceğim. Sinemaya haftaya gitsek, ama ben güzel nişanlımı yemeğe götürsem olur mu canım ?’’ dedi.
Yasemin,’’tamam Nihat neden olmasın, tamam ben seni bekliyorum,’’ dedi.
Yasemin çok heyecanlı, çok mutluydu. Hazırlandı, aynaya şımarık bir tavırla, ’’Yasemin çok güzeldin! Aşk seni çok daha güzelleştirdi be!’’ diyerek, çocuklar gibi el kol hareketleri yaparak, mutluluğunu yaşadı. Televizyonu açtı, keyifle izlemeye başladı. Yarım saat geçmişti, zil sesi ile irkildi. Gülümseyerek ve sevinerek, ’’ Nihat geldi.’’ diyerek sevinçle kapıya koştu. Kapıyı açar açmaz hayretler içerisinde, korku ile, “Çetin.’’ dedi.
Çetin, ’’ooh! Bu ne güzellik prenses.’’ dedi. Yasemin çok korkmuştu! Çetin samimi bir tavırla elini Yasemin’in omuzuna atarak devam etti,’’kız bu ne güzellik, artizlere benzemişsin Vallahi.’’ diyerek Yasemin’e aşırı bir samimiyetle yaklaştı. Yasemin başını geri çekti ve araya mesafe koymaya çalışarak, ’’ abi sen otur ben sana bir kahve yapayım.” der. Çetin koltuğa otururken, laubali bir tavır takınarak, ani bir hareket ile Yasemin’i kolundan çekerek, yanındaki koltuğa oturtur ve hemen söze başlar.
Çetin,’’ yahu Yasemin senin şu damadı ben hiç sevmedim. Sen saraylara layıksın, senin güzelliğin harap olmasın at şu yüzüğü.’’ der. Yasemin hayret ettiğini belli etmeden, kısık bir ses ile Çetin’i ikna etmeye çalışır.
Yasemin,’’olur mu abi? Ben Nihat ile anlaşarak, severek nişanlandım.’’ der. Yüzü kıpkırmızı bir halde, son derece sinirli bir tavır ile Yasemin’i bileğinden tutan Çetin’in öfkeden gözleri parıldıyordu,’’olmaz! Olamaz! Olmayacak ben yaşadıkça olmayacak, ben de seni yıllardır seviyorum! Anladın mı? Seviyorum.’’ der. Pis pis sırıtır. Yasemin çok korkmuş, eli ayağı titriyordu. Elini hızla Çetin’in elinden çekerek gözleri dolmuştur. Ağlayarak,’’ olur mu abi? Biz kardeş büyüdük, ben seni hep abi bildim.” der.
Çetin ani bir hareket ile Yasemin’i kucağına alarak yere yatırır. Yasemin çıldırmıştır. Çaresizce yalvarır,’’abi kurban olurum yapma! Yapma!’’ diyerek yalvarıyordu. Çetin bir canavar olmuştu. Duymuyordu. Çaresiz kalan Yasemin son olarak, çırpınarak, “İmdat!” demek istese de Çetin eliyle ağzını kapatmıştı, kimseler duyamazdı. Yasemin çaresizce çırpınıyordu! Çırpınıyordu. Çetin var gücü ile şiddetli bir tokat atıncaya kadar. Yasemin’in gözleri karardı ve hayatında ilk defa vücudunun kendini terk ettiğini hissetti. Gözlerinin önüne bir siyah perde geldi ve dünyası karardı. Aradan kaç saat, kaç dakika geçtiğini bilmeden bayılmıştı. Gözlerini açtığında, sere-serpe odasında yatıyordu. Perişan bir halde doğruldu. Ne olmuştu? İnanmak istemiyordu! Dehşet içinde olanları hatırladı. Hıçkırarak ağlamaya başladı. Hayalleri yıkılmıştı. Kâbus görmüş olmalıydı. Kendi kendine konuşmaya başladı,’’bu kötü bir rüya olmalı, olamaz! Olmamalı! Aman Allah’ım dünyam karard.,’’ derken dehşet içerisinde, elini yüzüne kapatarak deli gibi ağlamaya başladı. Saate baktı nerede ise Nihat gelecekti, ne yapacağını şaşırdı, hemen kendini banyoya attı. Duşun altında, banyonun duvarlarına vuruyor, vuruyor çığlıklar atıyordu. Banyodan çıktığın da çok perişandı. Defalarca Çetin Allah belanı versin! Çetin Allah belanı versin diye sayıklıyordu. Bitmiş tükenmişti. Takatsiz bir halde salonda çöktü koltuğa. Ne olacaktı? Ne yapacaktı? Perişan bir halde ağlıyordu. Tam o anda telefon sesi ile irkildi. Telefon birkaç kez çaldı. Ya Nihat ise ne söyleyecekti? Telefon ısrarla çalıyordu. Yavaşça yerinden kalktı, telefona yürüdü. Tereddüt ediyordu. Elleri titreyerek, telefonu aldı. Gönülsüz kısık bir sesle,’’alo;’’ diyebildi. Telefondaki ses Nihat’tı. Yüreğinde korku, üzüntü, çaresizlik taşıyordu.
Nihat,’’ Canım hazır mısın? Geliyorum dedi.
Yasemin bir an sustu. Vereceği cevabı bilemiyordu. Yoktu cevap. Bitmişti her şey. Artık onun yüzüne bile bakamazdı. Dünyası yıkılmıştı. Ağlamaklı sesle, “şey! Nihat ben biraz hastalandım. Galiba başka bir akşam gitsek? Başım dönüyor.’’ dedi
Nihat,’’ hemen geleyim hastaneye götüreyim.’’ dedi.
Yasemin,’’ yok! Yok! Önemli değil naneli bir çay içerim, uyurum sabaha bir şeyim kalmaz. Üşütmüş olabilirim.’’ dedi.
Nihat,’’ içim rahat etmez şimdi, bana mı kızdın yoksa canım.” dedi.
Yasemin, “Hayır, hayır, gerçekten hastalandım. Ama önemli değil.’’ dedi.
Nihat, ’’peki madem’ Sen nasıl istersen öyle olsun. İyi geceler buğulu gözlüm.” dedi.
Yasemin perişan bir halde telefonu kapattı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Yatağın üzerine kendini atarak perişan bir halde saatlerce ağladı, ağladı. Ağlamaktan yorgun bir halde, sabaha karşı artık bitkin bir halde tüm gece kâbuslar içerisinde aklına türlü korkutucu olaylar geliyordu. Ya abisi Çetin’i vurursa. Ya Cemil Bey kalp krizi geçirişe? Ya Nihat Çetini vurursa.
Tüm bu beynini kemiren düşüncelerle kıvranan Yasemin’i bakalım 3. bölümde neler bekliyor olacak. Haftaya görüşmek üzere gönül dostları.
KARANLIKTA BİR MELEK (bölüm 3)
‘Ya abisi Çetin’i vurursa. Ya Cemil Bey kalp krizi geçirişe? Ya Nihat Çetini vurursa.’ Şeklinde sorularla kıvranan Yasemin asıl bu durumu Nihat’a nasıl söyleyecekti? Hayır olmaz, olamazdı! Nihat’a anlatamazdı. Kimseye anlatamazdı. Kimseye problem yaşatmaya hakkı yoktu. Kimsenin hayatını karartmaya hakkı yoktu. Bu düşünceler içerisinde uyumuştu. Sonra annesinin sesi ile uyandı. Sabah olmuştu. Sabah olsun istemiyordu. Kalktı yatağında oturdu. İki eli ile başını tutarak, derin derin düşünüyordu. Annesinin sesi ile irkildi! Korktu.
Nermin hanım gayet sakin her zamanki gibi, sevecen bir tavırla Yasemine yaklaştı, saçını okşayarak, “ay! ay! Uyanmış mı benim güzel kızım, akşam sinema keyfi nasıldı kuzucum?” diyerek devam eder, “ben seni yetim büyüttüm Cemil Bey iyi adamdı ama gerçek babanın yerini tutmaz annem. Sen mutlu olunca dünya bana cennet oluyor,’’ dedi.
Yasemin annesine belli etmemeye çalışarak, sarıldı. Ağlamamak için kendini tutmaya çalışsa da gözleri dolu-dolu boğazı düğümlenerek, ’’ anneciğim ben seninle hep mutluyum, benim için üzülme ne olursun.’’ dedi. Nermin hanım yüzünde o tatlı tebessüm ile, ’’ öyle ise hadi bakalım kahvaltıya herkes masada seni bekliyor.” dedi.
Kahvaltı masasında aile tatlı-tatlı sohbet ediyorlar, şakalar yapılıyordu. Yasemini odaya girince herkes ona bir şaka yapıyor, akşamki sinema konusu hakkında tatlı-tatlı takılıyorlardı. Yasemin’in boğazından lokmalar geçmiyor, kimsenin yüzüne bakamıyordu. Çok zor anlar yaşıyordu. Arada bir dalgınlığını fark eden Cemil beye cevap vermekte çok zorluk çekerek, yalanlar söylüyordu. Nihat aradığı zaman, türlü-türlü bahaneler uyduruyordu. Ne zamana kadar Nihat’ı oyalayacaktı. Çok üzülüyor, sabahlara kadar uyumuyordu. Yemiyor, içmiyor odasına kapanıyor, odasından saatlerce çıkmıyordu. Durumu fark eden Cemil Bey bir akşam Nermin hanımla konuşmaya karar verdi.
Çilek yatağına gittikten sonra Cemil Bey Nermin hanımla baş başa kalınca hemen söze başlar, ’’sevgili Nermin hanım. Yıllardır birlikte, güzel bir aile olmaya çalıştık. Her ne kadar Çetin beni size mahcup etti ise de, ben en azından diğer evlatlarımıza, aile babası olmaya çalıştım. Bilmem sizleri mutlu edebildim mi? Maşallah Mert Arslanlar gibi üniversite okuyor, Çilek kızımız okuyor, Yasemin istemedi, bir sebebi mi var diye çok düşündüm. Hemen evlenmek istedi. Mutlu değil mi acaba? Son günlerde çok durgun bir sebebi mi var?’’ dedi.
Nermin hanım tatlı müşfik bir tebessüm ile söze başladı
Nermin Hanım,’’ ah Cemil bey, ah Cemil bey! Öyle beni üzüyorsunuz siz bana ve evlatlarımıza bu güne dek çok iyi bir aile reisi oldunuz. Güler yüzünüz, şefkatiniz bize daima güven vermiştir. Çetin genç daha zamanla düzelir İnşallah, Yasemin genç nişanlı olur böyle şeylere sıkmayın canınızı düzelir elbet. Ben size bir kahve yapayım karşılıklı içelim kaygı etmeyin.’’ Der ve ayağa kalkar. Mutfağa yürürken, içinde bir endişe doğar. Acaba Cemil beyin endişeleri doğru muydu? Acaba Yasemin’in başka bir sıkıntısı gerçekten var mıydı?
***
Yaseminin evdeki hali gün geçtikçe Cemil beyi, Nermin hanımı üzmektedir. Böylece bir ay geçer. Nihat aradığı zaman, Yasemin bahaneler yaratıyor, odasına kapanıyor, yemekte varlığı belli bile olmuyordu. Bir akşam yemekten sonra Cemil Bey Yasemin’e kendisi ile konuşmak istediğini söyler. Çilek odasına çekildikten sonra Yasemin, Nermin hanım Cemil bey salonda yalnız kalınca Cemi bey hemen mevzuyu açar.
Cemil bey,’’ hanım kızım Yasemin, sen bizim göz nurumuz evimizin büyük kızı, canımızsın. Evladım, son günlerde seni iyi görmüyorum. Canını sıkan bir şey mi var? Üzüntün nedir? Hanım kızım biz bir aileyiz, elbette çaresi bulunur. Son günlerde seni durgun görüyorum ve çok üzülüyorum. Kendimi sorumlu görüyorum. Yoksa! bilmeden kalbini mi kırdık.’’ dedi.
Yasemin bu duygusal sohbet den çok duygulanmıştı. Ona gerçeği nasıl anlatabilirdi! Ona babalık eden, çocuk yaşından beri incitmeyen, bu şefkatli adama nasıl, “Oğlunuz bana tecavüz etti.” diyebilirdi.
Kahrından ölür, zaten kalp hastası dayanamazdı. Yasemin hemen Cemil beyin yanında bulunan koltuğa oturur, elini tutarak söze ağlamaklı bir sesle başlar, ’’ Cemil amca bunlar nasıl sözler? Siz bana yıllardır baba şefkati aratmadınız, beni öz kızınız gibi büyüttünüz, incitmediniz, size nasıl kırılırım? Lütfen böyle sözler söylemeyin, ama madem baba kız konuşacağız size söyleyeceğim.’’ der.
Cemil bey son derece ciddiyetli ve merak ile, “tabi kızım senin sorunun benim sorunum, dinliyorum anlat.” der.
Yasemin yutkunarak ve annesi ve Cemil beye gülümsemeye çalışarak söze başlar,’’sevgili Cemil amcam canım annem verdiğim kararım sizi şaşırtabilir, üzebilir. Ancak bu karar hepimiz için en hayırlısı olacak.’’
Nermin Hanım, ’’kızım, yavrum hayırlar olsun kalbim duracak söyle ne diyeceksen? Dedi.’
Yasemin, ’’annem! Canım annem, beni anlamanızı bekliyorum. Bu benim senin, ailem için en doğru olanı. Evet ben nişandan vazgeçiyorum. Nişanı atıyorum.’’ dedi.
Biran uzun bir sessizlik oldu. Nermin elini ağzına hayretle götürerek, gözleri hayretten büyümüş, endişe dolu bakışları ile Cemil beye, “neler oluyor.” der gibi baktı. Sonra kızına dönerek hayret dolu bakışları ile, “neden? Neden yavrum neden?” dedi.
Yasemin, ’’ annem! canım olmuyor, olmuyor işte yalvarırım anlayın beni.’’ derken gözleri dolmuş, boğazı düğümlenmişti. Ağlamamak için kendini son derece zorluyordu.
Cemil bey, ’’ Nermin hanım üzme kızı, bu onun hayatı onun kararı. Demek ki haftalardır veremiyordu kararını. Biz verdiğin kararlara saygılıyız kızım.’’ dedi.
Nermin Hanım, boynunu bükerek, kızına mahzun ama şaşkın bakışlarla, “Nihat ve ailesine nasıl deriz? Nasıl anlatırız? Altı ay oldu nişanlısınız. nedenlerine nasıl cevap veririz? Yavrum güzel kızım, bu kararına sebep nedir?” dedi.
Yasemin ağlamaklı kısık bir sesle, boğazındaki düğümü yutkundu, gülümsemeye çalışarak, ’’ annem canım annem, bilmiyorsun ben bu kararı verirken ne kadar düşündüm, üzüldüm, ne kadar canım acıdı ama olamaz olmayacak işte! Beni anlayın ben Nihat ile konuşacağım.’’ dedi ve ağlayarak odasına döndü. Kapıyı kapatarak sırtını yasladı. Kalbi çok acıyor, vücudunun her yeri sızlıyordu. Nihat’ı deliler gibi seviyordu, ama artık olamazdı. Yatağın kenarına oturdu, kendini kaybedene dek ağladı, ağladı ağladı.
***
Akşam olmuştu. Nermin Hanım çok üzgün olmasına rağmen, mutfakta yemek yapıyordu. Çilek on dört yaşında sessiz bir çocuktu. Evdeki nahoş durumu anlıyordu, ancak kimselere soramıyordu. Yemek saati her kez sofraya toplanmıştı. Tam o sırada telefon sesi ile her kez irkildi. Nermin Hanım telefonu aldı ve, ’’ alo buyurun.” dedi.
Telefondaki Nihat idi,’’hayırlı akşamlar Nermin teyze, Yasemin ile görüşebilir miyim?” dedi.
Nermin Hanım masada oturan Yasemin’e sorar gibi bakar. Yasemin ayağa kalkarak telefonun yanına giderken, kalbi yerinden çıkacakmış gibiydi.
Yasemin,’’ alo Nihat merhaba.” der
Nihat, ’’merhaba canım görüşemiyoruz özledim seni görüşelim mi?” der
Yasemin,’’ tamam Nihat konuşmamız lazım, yarın görüşelim her zamanki yerde.” der.
Nihat,’’ tamam canım yarın görüşmek üzere.” der ve kapar. Yasemin telefonu kapatınca, yine bir sessizlik kaplar odayı. Herkes suskun, durgun ve üzgündü.
Ertesi gün her zaman gittikleri kâffenin önünde buluşurlar. Nihat gayet mutlu, neşeliydi. Yasemin tam aksine durgundu. Nihat Yasemin’in bu haline bir anlam verememişti. Evde sorun olduğunu düşünerek, aldırış etmedi.
Nihat,’’canım şükür kavuşturana! Seni çok özlemiştim, sinemaya gideceğimiz geceden beri, görüşemedik evde bir sorun mu var?’’ dedi.
Yasemin, ’’hayır Nihat evde her şey yolunda yolunda olmayan tek sorun sen ve ben. İkimizin hayatıyla ilgili. Sana nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.’’ dedi.
Sesi titriyordu. Hayatının aşkını nasıl bitirecekti? Mutluluğu, gelecek için kurdukları hayaller yıkılmıştı. Kalbinde açılan bu yara ölene dek canını yakacaktı.
Yasemin bunları düşünürken Nihat ciddi bir sorun olduğunu anladı ve, ’’ ikimiz hakkında bir dedikodu mu var? Söyle hadlerini bildirelim.’’ dedi.
Yasemin’in artık dermanı bitmişti. Nihat öyle sevgi dolu bakıyorduki cesareti bitiyordu. İçinden her şeyi anlatmak, sarılmak,’’Nihat bırakma beni seni çok seviyorum,.’ demek istiyordu. Ama yapamazdı, yapmamalıydı, onun hayatını kirletmeye hakkı yoktu. Son gayret ile kendini toplayarak, zorlayarak artık söylemesi gerekti.
Ve gerekeni yaptı. “Nihat ben ayrılmaya karar verdim.’ dedi. derken yüreği kopuyordu.
Nihat, ’’anlamadım! Şakamı yapıyorsun, beni mi deniyorsun? Şaka! Şaka değil mi aşkım.’’ diyerek şaşkınlık ile defalarca sordu. Yasemin sıfatındaki ciddi ve kararlı görünümü bozmadan yüreği kanaya-kanaya Nihat’ın gözlerine bakmamaya çalışarak, ’’ Nihat biz ayrılıyoruz! Olmuyor! Bana bir şey sorma.” dedi.
Nihat, ’’hayır bana bunu yapamazsın! Seni seviyorum sende beni seviyorsun, bana bir sebep söyle! Neden söyle neden ayrılıyoruz? Bir başkası mı var? Ah Yasemin neden yaralıyorsun kalbimi? Söyle Allah aşkına neden?’’ dedi.
Yaseminin gözleri dolu doluydu. Artık takatı dermanı tükeniyordu bitiyordu. Nihat’ın her sözü yüreğine ok gibi batıyordu. Sözün sonuna gelmişti artık ve tahammülü kalmamıştı. Son defa Nihat’a bakarken artık resmen ağlıyordu.
Nihat’ın son kez sevgi dolu gözlerine bakarak, ’’ elveda Nihat! Elveda. Şunu bil ki seninle beraber hayatımda artık hiç kimseler olmayacak. Yalnız senin aşkın ile yanacak yüreğim. Seni seviyorum elveda.’’ diyerek masadan hızla kalktı ve pastaneden koşarak çıktı. Hızla çarşının içinde hem ağlıyor hem koşuyordu. İnsanların ona baktığının farkında değildi. Deli gibi koşuyordu. Eve kadar nasıl ağlayarak koştuğunu anlamadı. Kapının önünde ayakları vücudu titriyor, yüreği çok acıyordu. Zili çaldı. Annesi kapıyı açar açmaz, yukarı fırladı. Odasına girdi kapıyı hızla kapattı, kendini yatağın üzerine attı. Hıçkırıklara boğuluyordu.
İşte hayat bazen bu akdar acımasız olabiliyordu. Yasemin odasına kapanırken biz de yine bir haftalık bir mola veriyoruz. Daha bitmedi. Gerçekten yaşanmış olan bu öyküde bakalım Yasemin kızımızı ve aileyi neler bekliyor?
Haftaya dek hoş ve seda ile canlarım.
KARANLIKTA BİR MELEK (bölüm 4)
Evin ailesi Yasemin’in kapısının önünde üzgün şekilde çaresizce birbirlerine bakıyorlardı. Üstelik hafta sonu Mert’te gelmişti ve hayretler içinde kardeşinin bu haline şaşırmış ve çok üzülmüştü. Mert, eli annesinin omuzunda, şefkatle anacığına sarılmış bir halde kardeşinin çektiği acıya yardım edemedikleri için çok üzülüyordu. Cemil bey, Çilek, Nermin Hanım ağlıyordu. Evden sanki cenaze çıkmıştı. Nihat’a gelince, oturduğu sandalyeden bir süre kalkmadan donmuşçasına kalakalmıştı. Gözünden akan yaşın farkında değildir. Yüreğinin sızısını nasıl durduracaktı? Yasemin’siz bir hayatı nasıl yaşayacaktı? Nasıl nefes alacaktı?
Nihat darma dağın olmuştu. Oradan kalktı kendi kendini bir bara attı. Saat henüz 17:00 idi ve içmeye başladı. Gece saat 22:00 gibi bir arkadaşı geldi ve oturdu yanına. Ama Nihat’ta ses yoktu. Zil zurna sarhoş olmasına rağmen arkadaşına tek kelime etmedi. Nihat geç vakitlere kadar kendini dağıtana kadar içti, içti ve içti.
Diğer günler aileler çeşitli toplantılar yapsada Yasemin’i kimseler ikna edemedi. Yasemin, “sabahlara kadar ne yaparım?” düşüncelerindeydi. Hem âşık, hem çaresiz idi. Birkaç gün sonra bir akşam Çetin geldi. Çetin o kadar arsız tavırlar sergiliyordu ki Yasemin bu iğrenç adamı gördükçe çıldırası geliyordu.
Cemil bey nişanların atıldığını, sebebi bilmediklerini söyleyince, Çetin,’’aman! Dert ettiğiniz şeye bakın, bizim kıza kocamı yok.’’ Dedi. Cemil bey,’’o nasıl söz öyle edepsizce konuşma haddini bil.’’ dese de Çetin için ahlak saygı erdem bunlar yok olmuş bir haldeydi.
***
Babasına ihtiyar, Nermin hanıma analık diye hitap ediyordu.
Gözlerini kısarak arada bir Yasemin’e bakıyordu. Yasemin’de ona nefretle bakıyor hatta başını çeviriyordu. Çetin bir saat daha babasının kalbini kırarak, abuk sabuk laflar ettikten sonra, “eh hadi ben kaçayım.” Diyerek nihayet gitmeye karar verir. “Hadi Yasemin sen beni yolcu et.’’ Demeyi de ihmal etmez. Yasemin Çetin’e olan nefretini belli etmemek için var gücünü kullanmaya çalışıyordu. Kendini zorlayarak, ’’ tabii! tabii! Ben seni yolcu edeyim.’’ dedi. Ve Çetin’le ayağa kalktılar. Yasemin sinirden titriyordu. Kapıya geldiklerinde, nefretle yüzüne bakarak, ’’ sen utanmadan nasıl geldin? Ahlaksız. Hayatımı bitirdin Allah belanı versin. Her şeyi anlatacağımdan korkmadın mı? Adi ahlaksız. Seni öldüreceğim anladın mı? Hem de zevkle öldüreceğim.’’ dedi.
Çetin,’’ kızmak, öfkelenmek sana çok yakışıyor. Hırçın güzelim benim. Ben o geceden sonra seni çok özledim.’’ dedi.
Yasemin nefret dolu duygular, yüzünde tiksinti dolu bir ifade, dişlerini sıkarak ve gözleri yaşlarla dolarak, “ defol! Elimden bir kaza çıkmadan imdat diye haykırmadan defol! Defol hayvan defol.’’ diyerek kısık sesle haykırdı. Çetin ukala, iğrenç bir tavır takınarak pis pis sırıtıp, usulca Yasemin’in yüzüne yaklaştı. ’’ çok yakında görüşeceğiz tatlım. Hoşça kal,’’ dedi ve merdivenlerden arkasına baka-baka inerken keyfinden ıslık çalıyordu.
Sonra Yasemin ağlayarak yine odasına kapandı, Cemil bey Nermin hanımla göz göze geldiler. Nermin Hanım’ın; garip anlamsız, ama çok üzgün bakışları, Cemil beyi derinden üzüyordu. Cemil bey elini şakağına koyarak, bir müddet öyle kaldı. Başını kaldırdı ve üzüntülü bakışları ile Yasemin’in odasına doğru baktı! Baktı! Baktı!
Ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Yasemin odasına kapanınca, yatağının üzerine oturdu. Ne yapacaktı? Ne zamana dek saklayacaktı? Nihat ile tam bir aydır görüşmüyordu. Nişanlı iken yaşadıkları mutlu anıları tek-tek gözlerinden film gibi geçerken yüreğinde volkanlar yanıyordu. Korkuntu ama Çetin’i nasıl öldürebilirim diye planlar yapıyordu.
Sabah her kez uyanmıştı. Yasemin’in bunalımda olduğunu anlayan Cemil Bey ve Nermin Hanım artık bir şey sormuyor, ara-sıra dışarı çıkmasına ses etmiyorlardı. Yasemin suratı asık mahzun bir halde odasından çıkar ve Cemil Bey ve annesine kısık bir sesle, ’’ Cemil amca biraz hava alacağım müsaade ederseniz?’’ der.
Cemil bey, ’’ tabii kızım, evde kapanma, derdini her ne kadar bilmiyorsak, da çık dolaş kızım. Senin derdine çare olamamak bizi, annen ile Çileği çok üzse de, sen bize anlatıncaya dek sormayacağız.’’ dedi.
Yasemin başını öne eğerek evden çıktı. Cemil beyin bu babacan hali ve sabrı Yasemin’i daha çok utandırıyor, çok üzüyordu. Evin önünden çıktı ve tek samimi arkadaşı olan, Serpil’in evine doğru yürüdü. Serpil Konyalı, genç, yirmi beş yaşında bir kadındı. Türkiye’den gelin gelmişti ama evliliği altı ay sürmemişti. Yalnız yaşıyordu. Yaseminin tek samimi arkadaşı Serpil’di.
Yasemin kapıyı çaldı. Kapıyı açan Serpil sevinerek, hemen Yasemin’e sarıldı.
Serpil, ’’ Yaseminciğim! Canım hoş geldin, ne iyi ettin de geldin gel buyur içeri.’’ dedi.
Yasemin,’’ Merhaba Serpil biraz bunaldım, iki laf ederiz dedim müsait misin?
Serpil,’’ ne demek Yasemin tabi ki müsaittim, buyur girelim.’’ dedi.
Yasemin içeri girer girmez şaşırdı! Tanımadığı çok bakımlı bir hanım vardı. Tırnakları yapılmış, saçları sarı boyalı, eteği de oldukça kısaydı. Rahat bir hanımdı. Tavırları bir tuhaftı.
Serpil,’’ Asena yabancı değil, samimi arkadaşım,’’ dedi
Yasemin ile Asena tanışma merasiminden ve bir saatlik soğuk muhabbetten sonra, genç bayanlar kaynaşırlar sohbet koyulaşır. Yasemin bu iki bayanın sohbetleri ile biraz rahatlar. Bayanları dinledikçe kendi hayatından başka hayatlarında olduğunu fark eder.
Muhabbet devam ederken, Yasemin’in nişanlısından ayrıldığını Serpil söyler. Asena nedenlerini sormaya cesaret edemez, kurnaz bir yöntem ile Yasemin’in ağzından laf almaya çalışsa da, başarısız olur.
Manidar bakışlarını Serpil’e yönlendirerek, Yasemin’i daha fazla zorlamaz. Zavallı Yasemin bu iki kadının, kaderiyle kesişeceğini nereden bilsin ki! Asena müsaade isteyerek, gider. Serpil bir heyecan ile ayağa kalkarak, Yasemin’e yönelir, ’’ Konuşa-konuşa birer kahve içelim mi canım? Ağzımız, dilimiz kurudu.’’ Yasemin,’’ zahmet etme istersen, bizimkilerde merak ederler.’’ der
Serpil, ’’ aman sende Yasemin, yabancı mıyız? Arkadaşız biz. Eve açarız telefon. Hatta burada akşamlarız kız-kıza olmaz mı? Hem de çok güzel olur.’’ diyerek hemen telefonun yanına gider ve telefonu Yasemin’in eline verir.
***
Yasemin annesinden müsaadeyi aldıktan sonra biraz rahatlar. Serpil hemen et falan kızartır. Salata falan güzel bir çilingir sofrası hazırlar. Bardağında sulu rakıyı gören Yasemin hemen itiraz eder. ’’ Serpil ben hayatımda ağzıma koymadım! Ben almasam olur mu? Serpil,’’ aman! Be Yasemin biz bizeyiz. Boş ver dertleşiriz ya.’’ der
Yasemin ısrarla ret etse de, maalesef başarılı olamaz. Serpil’in ısrarlarına yenilir. Saatler ilerledikçe, Yasemin içkinin verdiği cesaretle, neşelenir gamlanır sarhoş olur. Yavaş, yavaş açılır. İçinden gelerek başlar gamlı bir türkü söylemeye. Sesi duyan Serpil şok olmuştu. Yasemin’in sesi muhteşemdi çok güzeldi. Serpil Yasemin’i dinledikten sonra, muhabbet derinleşir ve beklenen olur. Yasemin sarhoş kafa Serpil’e bütün olayı anlatır. İyice sarhoş olur ve sızar. Sabah olunca da Serpil ile Asena’nın sesi ile uyanır. Müthiş bir baş ağrısı, yorgunluk ile yatak odasından çıkar. Asena ve Serpil neşelidir.
Asena,’’ günaydın prenses, nasılsın?’’ der.
Serpil,’’ Vallahi Asena sen gittikten sonra, biz sohbetler ettik dertleştik Yasemin bir türkü söyledi bayıldım, bizim kızın sesi çok güzelmiş.’’ dedi.
Asena’nın gözleri büyüyerek, hayretle,’’ vay canına! Demek sesi de kendi gibi güzel.’’ derken yüzünde tuhaf bir tebessüm belirdi. Serpil samimi bir güleç yüzü ile Yasemin’e bakarak şefkatli sevecen bir ses ile seslenir, “hadi gel Canım benim, sarhoş ayıltan çorbam var. Güzel bir kahvaltı yap. Sen pek alışkın değilsin içkiye ayılırsın hadi gel.’’ dedi.
Yasemin,’’ yok Serpil evden annem çok merak etmiştir. Ben artık gideyim.’’ dedi.
Asena hemen telaşla ayağa kalkar! Ve gayet müşfik bir sesle, “aman Yasemin, hele dur biraz konuşalım. Sana diyeceklerim var.’’ dedi.
Yasemin biraz durdu, yorgundu. Düşündü ve sakince, ’’ peki biraz daha oturalım. Merak ettim ne diyeceksin Asena?’’ dedi.
Masaya oturdu. Çorbadan bir iki kaşık aldı ve Asena’ya dönerek, ’’ hayır olsun Asena? ne diyeceksin?’’ dedi.
Asena, ’’ bak canım yaşadıklarını bana Serpil anlattı. Çok ama çok üzüldüm. Sonra aklıma bir çözüm geldi. Bak Yasemin, “bu Çetin denen rezilin yaptıklarından ailenin haberi yok. Anlatsan bir sürü olaya sebep olacaksın. Belki kardeşin katil olacak, belki o yaşlı adama ağır gelecek, zaten kalp hastalığı varmış adamın.
Yasemin,’’ peki nasıl bir çözüm bulurum Asena ne yapayım?’’ dedi
Asena,’’ bak canım ben yıllardır yalnız yaşıyorum, seninkine benzer bir olay yaşadım. Nasıl ederim diyerek bir zaman sonra ve kimseye bir şey demeden evden ayrıldım. Zaman içerisinde her şeyi anlattım onlara. Ailemde zaten dağılmıştı. Bu hayat senin hayatın dedim kendi kendime. Başkalarına zarar vereceğime, bir müddet sessizce evden ayrıldım. Diyeceğim o ki, gel birlikte oturalım.Ssana iş bulurum. ,Masrafı paylaşır, kader yoldaşı oluruz,.’ dedi
Serpil şaşkın- şaşkın Asena ve Yasemin’i izliyordu. Bir ara konuşmaya karar verdi, ’’ olur mu bilmem? Yasemin nazlıdır, ailesine tutkundur, bilmem ki olur mu?” dedi.
Yasemin, ’’ düşündü, düşünd, düşündü belki de başka çarem yok.’’ dedi.
Asena,’’ tamam öyle ise ben seni yarın sabah erken, Serpil’in kapıda beklerim. Herkes uyurken çık. Uyanırlarsa, ne onlar senden ayrılır, nede sen onlardan. Üstelik her şey ortaya çıkar. Sonrası olaylar! Olaylar.’’ dedi
Yasemin anlamıştı. Gözleri doldu, yüreği sıkıştı ve, “tamam Asena geleceğim, gelmeye çalışacağım. Hoşçakalın.’’ diyerek, oradan ayrıldı.
Eve geldiğinde annesi mutfakta, Cemil bey salonda sessizce televizyon izliyordu. Çilek kız heyecanla kapıyı açmış hemen boynuna sarılarak, ’’ ablam ya! Çok özledim seni! Nasıl Serpil abla iyimi ne yapıyor.’’ dedi ve daha bir takım soruları heyecanla sordu.
Yasemin Çileğe geçiştiren cevaplar veriyor, annesine ayrı cevaplar veriyordu. Aklı çok karışmıştı. Yemekte, salonda, sorulara sessiz kalıyor yâda, geçiştiren kısa yanıtlar veriyordu. Herkes odasına çekilince Yasemin Asena’nın söylediği sözleri düşünüyor yanısıra da ailesini düşünüyordu. Ancak, Mert ve Nihat’a nasıl açıklayacaktı.
Yatma saati annesi ve Çilek sanki gideceğini anlamış gibi odasına gelmişti. Annesi, saçını okşayarak, ağlıyordu.
Nermin Hanım,’’ canımın paresi kuzum, biliyorumki senin bir derdin var. Kızım yavrum söyle anacığına da derdine derman olayım.’’ derken gözlerinden yaşlar sele dönüşüyordu. Yasemin annesine sıkı-sıkı sarılıyor dudağının ucuna gelen itirafı yapamıyordu.
Ancak Yasemin,’’ annem anam kurban olayım bana hakkını helal et. Ben seni çok üzüyorum. Bak hala üzülüyorsun canım annem üzülme.’’ diyerek gözyaşları içinde annesini teselli ediyordu.
Çilek kucağından inmiyor ağlıyordu. Saatlerce ağlaştılar ve koklaştılar.
Bizde arada nefes alalım. Haftaya burada olacağız gönül dostları. Bakalım Yasemin kızımızı daha neler bekliyor.
KARANLIKTA BİR MELEK (bölüm 5)
Evi terk edecek olan Yasemin Cemil beye mektup bırakarak şu satırları kaleme almıştı: ’’sevgili cemil amcam: siz kardeşlerim ve bana gerçek babaların gösteremeyeceği sevgi, ilgi, her şeyi verdiniz. Maddi-manevi bizi kimselere muhtaç etmediniz, bize baba oldunuz, sağ olun size minnetimi anlatacak kelimeler o kadar yetersiz ki size minnetimi ölünceye kadar ödeyemem. Sizi öz babam gibi seviyorum, ne olur beni affedin. Ben istemeyerek gidiyorum, gitmek zorundayım. Gidişimin sebebini size izah edemem. Nihat’ı çok seviyorum ama geleceğimiz yok edildi. Bir gün elbet size her şeyi belki anlatabilirim. Mert’in geleceği, Nihat’ın selameti için gidiyorum.
Sizden rica ediyorum babacığım bu mektubumdan anneme lütfen bahis etmeyin, sizleri kalbimde götürüyorum. Annem ve kardeşlerim önce Allah’a, sonra size emanettir. Sizi çok seven kızınız Yasemin.’’
***
Yasemin Mert ile çocuk yıllarını hatırlar. Mert’in en büyük hayali olan avukatlık idi. Annesinin ceketini giyerek avukat taklitleri yapıyordu. “Bir gün bende avukat olacağım.” diyerek hayaller kuruyordu.
Yasemin,’’Mert, canım kardeşim daha yeni avukat olacaksın, ben nasıl senin hayatını karartırım?’’ diyerek kaderin çizdiği yoldan yürümeye karar verdi. Bir yandan ağlarken diğer yandan yavaş-yavaş çantasını hazırlamaya başladı. Nihat ile güzel anıları, film gibi gözlerinin önünde oynaşıyordu. O an! Ellerini valizden çekiyor, gözlerinden akan yaşları siliyor ve tekrar kaçmak için hazırlanıyordu. Sabaha kadar uyumadı. Sabah saat dört gibi, elinde valiz ile sessizce hırsız gibi evden çıkarken, son kez odasına, salona baktı.
Salonda neşeli kahkahalar ile yenilen yemekler, nişanlandığı o güzel anılar ve Çetin ile ettiği mücadeleyi görünce, yüzünde hüzünlü tebessüm kayboldu. Gözleri yaşla dola-dola kapıdan çıktı. Sessizce kapıyı çekti. Caddeye çıktı. Ürkek-ürkek caddede yürüyerek Serpil’in kapısına geldi. Kimseler yoktu. Sağına soluna ürkek-ürkek bakarken siyah bir arabadan Asena ile Serpil indi.
Asena,’’geldin mi? Kızım biz burada ağaç olduk ya.’’ dedi
Serpil,’’canım emin misin? Sonra pişman olacaksan gitme canım arkadaşım.’’ dedi
Yasemin,’’ artık çok geç karar verdim bir kez, kimseye bir şey söyleme. Anneme Çileğe göz kulak ol Cemil amcama ara sıra uğra.’dedi.
Asena,’’ hadi kızım hadi, neredeyse yakalanacağız. Şimdi bir gören olursa rezil oluruz. Bitir artık şu veda faslını hadi! Hadi!’’ dedi.
Yasemin artık hıçkırıklara boğulmuştu. Serpil’e sarılarak ağladı-ağladı ve ağladı. Arabaya binerken, kaderin onu nereye götüreceğini bilmeden kaderine doğru gidiyordu. Yasemin bir süre daha arabada ağlamaya devam etti. Sonra da çok yorgun ve bitkin düşerek uyudu.
Sonrasında Asena’nın sesi ile irkilerek uyandı. Etrafına bakınarak telaşla sordu, ’’ senin evine mi geldik?’’ dedi.
Asena,’’ evet dışardan apartman ama içi çok güzeldir çok beğeneceksin.” dedi.
Yasemin üzgün, mağdur utangaç başını önüne eğdi ve mahcup bir tavırla, ’’ bende sana yük oluyorum ama en yakın zamanda iş bulur bende bir ev tutarım.’’ dedi. Asena Yasemin’in yüzüne samimi ve şefkatle baktı! Baktı ve “hadi! Yasemin biz arkadaşız birbirimize her hâlükârda yardımcı olmalıyız. Hem bu kadar abartma, biz birbirimize destek olmalıyız değil mi? Hadi içeri girelim, zaten sende bende çok yorulduk.’’ dedi.
Yasemin mahcup bir halde çekine-çekine eve doğru yürüdü. Ev gerçekten büyük ve çok güzel döşenmişti. Yasemin hayretle ve özenti ile eve biraz şaşkın biraz hayranlıkla bakıyordu. Asena samimi bir şekilde, ’’ hadi bakalım odana geç soyun dökün rahatla. Bende yemek siparişi yaparım. Dinleniriz.’’ dedi.
Bu adımdan sonra Yasemin’in hayatında yeni bir dönem başlıyordu. Yatağa uzanan Yasemin, çocuk yaşından bu güne dek yaşadıklarını düşünüyor, gözlerinden filim gibi geçiyor, kalbi sızlıyordu. Böylece bir ay geçti. Asena akşam belirli bir saatte gidiyordu. Gece sabaha karşı dönüyordu. Asena müzikli bir yerde garsonum diyordu. Yine bir akşam iki genç bayan yemek yiyorlardı. Yasemin birazda utanarak, “artık bir iş bulmalıyım, sana yük olduğum yeter.’’ dedi.
Asena,’’ bak Yasemin burası Köln. Bulursun elbet.Bak senin sesin de çok güze,l belki klas bir yerde şarkı söylersin oh! Gel keyfim gel. Haftaya Hollanda’ya davetliyiz. Çok güzel müzikli bir yer, belki orada şansın açılır.’’ dedi.
Yasemin hafiften tebessüm ederken birazda endişe duyuyordu.
Bir hafta sonra hazırlanırlar. Genç bir adam Mercedes marka bir araba ile kapıda bekliyordu. Yasemin çok heyecan içinde korkuyordu. Asena Yasemin’i son derece süslemişti. Deri bir takım giyen Yasemin kendini tanıyamıyor, içindeki huzursuzluk bir türlü geçmiyordu. Aşağıya indiklerinde genç adam Yasemin’in güzelliğinden şok olmuş bir halde hemen tanışmak için elini uzattı. Yasemin çekimser bir halde elini uzatarak tokalaştı. Genç adamın adının İbrahim olduğunu öğrendi. Yol boyunca Asena İbo diyerek laubali sohbetler ediyordu. Den Haag kocaman bir kentti. Büyük bir su kenarına gelirler.
Kotraya benzer ufak bir deniz aracına binerler. İçerisi masalarla donatılmış, loş ışıklar müzik Yasemin belki anlayamıyordu, ama burası bir pavyondu. Asena çok rahat tavırları ile Yasemin’i şaşırtarak bazı sorulara pişkin-pişkin cevaplar veriyordu. Saat 8 de program başladı. Asena’nın masadan masaya geçerek, şuh kahkahalar atması, laubali tavırları, Yasemin’i şaşırtıyordu! Ama onun bu ortama alışmış olduğunu anladı. Çıkan mahalli sanatçılar devam ederken Asena yanına geldi ve heyecanla gülerek,’’ hadi bakalım şansın açıldı. Büyük patron seninle konuşmak istiyor. Galiba sesini dinleyecek beğenirse artık bir işin var.’’ dedi
Yasemin korku ile, ’’ Asena ben yapamam! Bu kadar insan içinde nasıl şarkı söylerim? Yok! Yok, ben yapamam.” dedi.
Asena,’’ olmaz burada rezil oluruz. Sadece şarkı söyleyeceksin, parayı cebe atacaksın ve evimize gideceğiz. Hepsi bu, hadi bekletmeyelim.’’ dedi.
Yasemin tereddüt ve korku ile kalktı, patronun odasına doğru Asena ile yürüdü. Patron Yasemin’i ayakta karşıladı. Adı Tahir olan patron, Erzurumluydu. Her karanlık işte parmağı olan Tahir’in lakabı topaldı. Devamlı yeni-yeni şarkıcılar getirir; birkaç ay sonra borçlandırarak, onları karanlık işlerinde kullanıyordu. Zavallı Yasemin’in bunlardan hiç haberi yoktu. Asena’nın onu nasıl bir karanlığa sürüklediğini bilmiyordu. Korku ile ayakları titriyordu. Kapıda durdu. Tereddüt ederek geri dönmek için davrandı ama Asena bir eli ile odaya itelerken topal bunu fark etti.
Topal,’’ gel korkma Yasemin hanım. Ben adam yemem, Asena sesinin güzel olduğunu söyledi. Hele bir dinleyelim dedim. Belki buradan daha güzel yerlerde şarkı söylersin. Henüz yaşın küçük burada kendini gösterirsin, bakmışsın İstanbul’da büyük bir sanatçı olursun. Muazzez Abacı’yı geçersin. Ama biraz yürekli ol be kızım! Buralardan geçmezsen yükseklere çıkamazsın. Beni bir abi bil ve derdin sıkıntın olunca bana söyle arkanda dururum.’’ dedi. Yasemin şaşkındı! Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Topal sözlerine devam ederek, ’’ sana hemen Den Haag’tan bir ev tutalım. Çalışma müsaadesi alalım. Almanya’ya istediğin zaman yine gidersin. Dayalı döşeli ev, seni İbo akşamları gelir alır. Şimdi şuradan bir elbise giy sahneye çık performansını görelim.’’ dedi.
Topal dışarı çıktı. Asena bir telaş ile gardıroba koştu ve hemen elbise seçmeye başladı. Zavallı Yasemin şaşkın ve korkak bir halde, ’’ Asena gidelim! Yapamayacağım ne olur gidelim.’’ dedi.
Asena,’’ Olmaz! Olmaz! Arkamıza adam takar şimdi aman Yasemin. Hadi çık korkma, hepsi iki şarkı söyleyeceksin, canımsın hayatımızı tehlikeye atma.’’ dedi.
Zavallı Yasemin elbiseyi istemeyerek aldı giydi. Ayakkabılar o kadar yüksektiki yürümekte zorlanıyordu. Asena Yasemin’in makyajını biraz daha abarttı ve parfüm ile sanki yıkadı.
Salonda anonsu duyan Yasemin’in ayakları titriyordu. Ellerini ovuşturuyor, bütün organları titriyordu. Asena ona kaşla gözle işaretler yapıyordu. Yasemin sahnede iyice şaşırmıştı! Masalara bakıyordu. Sarhoşlar ve yanlarında açık saçık kadınlar, şerefe diyen magandalar arkasında sazlar ona hayretle bakıyordu. Kemancı yavaşça Yasemin’e fısıldadı, ’’ ablacım başlayalım mı?’’ dedi. Yasemin çaresiz usul-usul şarkıya başladı. Salonda sesler durmuştu. Herkes şarkıyı dinlerken, Yasemin’i hayran-hayran izliyordu. Yasemin zavallı korku içinde kalbi yerinden çıkacakmış gibi söylüyordu.
Bu anın bitmesi için içinden yalvarıyor, “İnşallah topal sesimi beğenmez.” diyerek için-için dua ediyordu. Şarkı biter bitmez büyük bir alkış fırtınası koptu. Patlayan şampanyaların sayısını izleyen topal keyfinden dört köşe olmuştu. Yasemin sahneden ayrılıp hemen soyunma odasına koştu.
Topal çok keyifli bir halde, laubali-laubali sırıtarak Yasemin’e yaklaştı ve, ’’ gel bakalım Yasemin, bu gece büyük başarı yaptın. Artık bu barın as solisti sensin Vallahi ben bile bu kadarını beklemiyordum. Haydi hayırlısı olsun.’’ dedi. Ve kasasına giderek hemen beş bin Gulden’i Yasemin’e uzatarak, ’’ hemen yarın saçlarını sarıya boyat; süslü-püslü sahne sahne elbiseleri al, ayakkabılar al. Asena sana yardım eder.” dedi.
Yasemin büyük bir şaşkınlık içindeydi. Hiç tanımadığı ve hiç sevmediği bir dünyanın kapısının eşiğindeydi. Kendi kendine bu işi yapamayacağını düşünürken, topal elinde bir kâğıt ile masasından ayağa kalkarak “sözleşmemizde hazır.’’ dedi. Ve aşırı laubali bir tavırla sözlerine, ’’ Hadi bakalım Yasemin,’’ diyerek Yasemin’in kolundan tutarak masaya doğru yürüdüler.
Asena meraklı gözlerle olayı takip ediyordu. Bir ara Yasemin ile göz-göze gelirler. Yasemin yalvarır gözlerle bakarken, Asena bakışları ile ben bilmem der gibi bakıyordu. Yasemin çaresizlik içinde son cesaretini toplayarak bu işte çalışamayacağını söylemek için davrandı. Ancak Yasemin’in önüne kâğıdı yavaşça süren topal gözlerine öyle bir baktı ki Yasemin’in korkudan tüm vücudu titriyordu. Elleri titreyerek kalemi aldı ve mecburen imzayı attı.
Topal,’’ haydi bakalım Yasemin renkli hayatımıza hoş geldin. Yarın akşam as solist olarak sahneye çıkacaksın.” dedi.
Böylece Yasemin hiç bilmediği gece hayatına başlamış oldu. Zavallı Yasemin çaresizliğini kabul etmişti. Asena Yasemin’i kandırarak getirdiği için mutlu idi. Topal yine bir genç kızı kandırmış olmanın mutluluğu içerisinde pis-pis sırıtarak, Asena’ya manalı bakışlarla bakıyordu.
Sonra,’’ haydi bakalım Asena. Yıldızımız sana emanet, yarın yıldızımızı tam bir yıldız olarak görmek istiyorum.’’ dedi ve böylece aradan tam üç ay geçti.
Devamı haftaya aynı gün ve saatte Ufuk Media’da gönül dostlarım.
KARANLIKTA BİR MELEK (bölüm 6)
Aradan üç ay geçmiş bar hayatına başlayan Yasemin her gün Almanya Hollanda arası gidip geliyordu. Gece yarısı pavyondan çıkarak, Almanya’ya gidiyordu.
Tüm günü uyuyarak geçiyordu. Akşam yine sahnede dört beş saat şarkı söylüyordu. Aynı günlerin birinde yine bir akşam çıkmıştı ki arabada topal oturmakta idi. Yasemin çok şaşırmıştı! Şaşkın şaşkın! Topala bakarken İbo kapıyı açtı. Topal,’’ haydi yasemin yemeğe gidiyoruz.’’ dedi.
***
Yasemin mecburdu, topalın yanına bindi. Ortalama bir saat süren yolculuğun sonunda dar bir sokağa girdiler. Girdikleri sokak şakır-şakır ışıklarla donatılmış bir sokaktı. Değişik mekânlardan gelen müzik sesleri, anlamadığı lisan olan Hollandaca şarkılar, disko müzikleri velhasıl eğlence dolu bir sokaktı.
Yasemin şaşkın bir halde etrafına bakıyordu. Nihayet araba durdu. Arabadan inen İbrahim hemen önce topalın sonra Yaseminin kapısını ceketinin düğmelerini ilikleyerek açtı. Mekânın kapısından girerlerken gürültülü bir müzik vardı. Sahnedeki kadın kıvırarak oynuyordu. Yasemin buranın atmosferini hiç yadırgamadı. Yine karanlık, yine o sevmediği havayı soluyordu. Hürmetle hazırlanan masaya oturdular. Ne yazık ki yanında Asena yoktu. Topal laubali tavırlarını yine sergiliyor, elini Yasemin’in omuzuna atıyor bir nefes kadar yakın yüzüne yaklaşarak konuşuyordu.
Yasemin bir an feryat figan bağırmak,’’ Yeter! Yeter! Yeter bu hayat benim hayatım değil.’’ demek istese de diyemiyordu. Yüzünde tebessümden ziyade acı bir ifade vardı. Sanki içindeki fırtınada isyanın resmi vardı. Bunu fark eden topal, hemen masanın üzerinde duran şarap bardağını Yasemine uzatarak, laubali arsız bir tavırla, ’’ Yasemin kederli güvercinim bazen acıları şu kadehlerdeki bir yudum alır götürür. Hadi afiyetle bir yudum alda o güzel sesinle gönlümü şenlendir.’’ dedi.
Yasemin biliyordu artık hayır dese de çare yoktu. Aldı kadehi başladı içmeye! İlk defa Serpil ve Asena ile başlamıştı. Nerde yanlış yapmıştı? Ailesine anlatması iyi mi olurdu? Bu düşüncelerle içiyordu. Ok yaydan çıkmıştı.Ve sonrasını hatırlamadı.
Yasemin gözlerini açtığı zaman sabah olmuştu. Hemen bir yabancının odasında olduğunu anladı. Fırladı yataktan, üzerindeki gecelikten utandı ve hemen kendi elbisesini giyerken acısı yüzüne vuruyordu. Giydiği elbisenin bu gecelikten ne farkı vardı ki? Acaba hangi vicdansız yine kirletmişti kendini. Gözlerinden akan yaşlar kalbini deliyordu sanki. Yatak odasından çıkarken gözlerini sildi. Salonda krallara layık kahvaltı hazırlanmış, topal yine arsız-arsız gülerek Yasemin’e laubali bir tarzla
’’ gel çiçeğim, gel hüzünlü yaban gülüm, gel nasıl mışıl mışıl uyudun mu?’’ dedi. Yasemin tükenmiş bitmişti. İçindeki fırtınayı belli etmemeye çalışarak başını ‘evet’ anlamında salladı.
Artık gündüzleri gece gibi uyuyarak geçiriyordu. Karanlık gecelerde yarı sarhoş yarı ayık dertli şarkıları ile insanlar eğleniyorlardı. Bir gece pavyona gelen habere çok sevinmişti. Topal Belçika’ya giderken kaza yapmıştı. Bütün elemanlar hastaneye koşmuştu Yasemin’de gitmişti. Ayağı kolu kırılan topal tüm ekibine bir ay pavyonu kapatıyoruz demişti. Arabada uyuşturucu çıkmıştı. Hastane sonrası topal hapis yatacaktı. Yasemin bu gelişmeye çok sevinmişti. Belli etmese de Allah’ın adaleti böyleydi çok mutlu olmuştu. Ancak tekrar ailesinin olduğu kentte gidemezdi. Hemen Almanya’da kiralık bir ev buldu. Yerleşti. Asena topalın casusu gibi peşinden gelmişti.
***
Yasemin Asena’nın evinde uzun bir süre kaldığı için evimden git diyemiyordu. Fakat Asena’ya olan kızgınlığı asla geçmeyecekti. Asena topal gibi arsız karakterli çıkarcı bir insandı. Hemen başka bir pavyonda iş bulmuştu. Fakat Yasemin bu bir fırsat düşüncesi ile bir umut diye düşünüyordu. Artık pavyon hayatına dönmeyecekti. Kim bilir, belki de Cemil baba onu af ederdi. Derdini anlar bağrına basardı. Zavallı Yasemin umutları ile kaynaşıyordu. Bir akşam Asena eve gelmeyeceğini erkek arkadaşında kalacağını söyledi. Evde yalnızdı. Televizyonu açtı, yarım saat sürmedi kapı çalındı. Yasemin kimseyi beklemiyordu. Kendi kendine Asena’nın döndüğünü düşünerek kapıya sakin sakin yöneldi. Kapıyı açar açmaz şaşkınlıktan baka kaldı. Evet, gelen Çetin’di. Bir an bağıracak gibi olunca Çetin bir yandan ağzını kapatırken diğer yandan ayağıyla kapıyı kapattı ve “ eğer bağırırsan sevgilisiyim, kapatmam derim rezil olursun.’’ dedi.
Yasemin,’’ Allah’ın belası ne istiyorsun? Bak senin yüzünden ne hallere düştüm, ne ailem kaldı ne haysiyetim kaldı. Gidip annemi göremiyorum Nihat’a abime anlatsaydım seni öldürürlerdi. Değmezdi senin için hapislerde yatmalarına, hayatları senin yüzünden darmadağın olacaktı.’’ dedi.
Çetin,’’ gel evlenelim, çekip alırım seni bu hayattan. Ben seni unutamıyorum, Yasemin kız ben seni çok seviyorum gel sokul bana.’’ diyerek kendine çekti. Saldırmaya başladı. Yasemin çırpınmaya başladı. Çetin hem saldırıyor hem pis-pis konuşuyordu. Yasemin iyice çığırından çıkmış bir halde masadaki mermer kül tablasını aldığı gibi Çetin’in başına vurdu. Çetin bir anda yere düşmüştü. Bayılmıştı. Ama Yasemin hırsını alamamıştı sonra bir daha, bir daha vurdu, vurdu. Donmuş bir halde yerde yatan Çetine dehşetle bakıyordu. Gecenin bir yarısı bitkin yorgun bir şekilde yere çöktü, donmuş gibi kanlar içinde kalan Çetin’e boş gözlerle bakıyordu. Orada kaç dakika kaldığının farkında olmayan Yasemin kapının açıldığını bile fark etmedi. Asena büyük bir telaş ile içeri girdi şaşkınlık ve korku içindeydi. ’’ Yasemin canım iyi misin? Ne oldu? Çetin bu mu? Ne oldu? Öldü mü.’’ diyerek sordu. Yasemin Çetin’e iğrenerek bakıyordu. Hiç kıpırdamadan sordu, ’’ öldü mü? Bırak gebersin canavar.’’ dedi.
Asena,’’ ambulansı aradım birazdan gelir,’’ dedi. Asena’nın henüz sözleri bitmeden kapının zili çalınca Yaseminin kalbi yerinden çıkacakmış gibiydi. Gelen polisti. Polis içeri girdi yerde kanlar içinde yatan Çetin’e bakarak kim yaptı?” dedi. Yasemin’in eli ayağı titriyordu. Sesi titreyerek ’’ ben yaptım. Gecenin bir saati kapımı çaldı, kız arkadaşım geldi sandım, kapıyı açtım. Girer girmez tecavüze yeltendi. Bende çaresiz kaldım kendimi korumak amaçlı vurdum.’’ dedi. Polis,’’ Tanıyor musun?” dedi.
Yasemin,’’ evet hiçbir bağlantımız olmayan üvey abim.” dedi. Ambulans Çetin’i hastaneye götürürken, Asena ve Yasemin’de polis bürosuna götürülüyordu.
Polis bürosunda sorgu sual bittikten sonra, Yasemin’i savcıya ifade vermek üzere nezarete alırlar. Zavallı Yasemin’in çilesi bitmemişti adam yaralamadan 3 ay ceza yemişti. Hapishanede geçirdiği zor 3 aydan sonra, karlı bir kış günü tahliye olur. Hapishanenin çıkış kapısında yine yapayalnızdı. Her şeye rağmen hür olduğunu düşünürken, bir Mercedes araba yanında durdu. Arabanın camı açıldı, İbrahim gelmişti. Henüz özgür olduğunu düşünmüştü. Ne kadar kısa birkaç saniye sürmüştü mutluluğu. İbrahim yüzünde emri vaki bir tebessüm ile, ’’ Topalın selamı var Yasemin. Pavyon açıldı pavyonu ben yönetiyorum. Sen yine programa devam ediyorsun.’’ diyerek arabanın kapısını açar. Zavallı Yasemin bir sağa bir sola baktı elinden tutup kurtaracak kimseler yoktu. Çaresiz tekrar arabaya bindi. Üzgün ve kırgındı.
İbrahim,’’ geçmiş olsun Yasemin kız. adamı neden yaraladın? Akrabanmış galiba. Aha da vallahi bir düşman kazandın! Neyse Allah’tan biz varız koruruz seni.’’ derken pis pis sırıtıyordu. Yasemin bu sahte bu pis sırıtmaları artık çok iyi tanıyordu. İğreniyordu. Mevzu değiştirmek için,’’ Asena nerde? Ne oldu?’’ diye sordu? İbrahim yüzünde arsız, laubali umursamaz alaycı bir ifade ile, ’’ Ne yapsın? Pavyonda kıvırtıyor, Dansözlük yapıyor. Masalarda müşteri hizmeti yapıyor. Ama korkma topalın kesin emri var. Sen şarkılarını söyleyip evine gideceksin, bendeniz götürüp getireceğim iyisin ha.’’ diyerek çirkin iğrenç bir kahkaha attı.
Yasemin asık suratını hiç bozmadan, sert bir sesle, ’’ peki topalın durumu nedir,’’ diyerek sordu? İbrahim,’’ az kaldı.Dört, beş ay sonra çıkacak.’’ dedi.
Yasemin kötü kaderine artık teslim olmuştu. Çaresizlik içine arabanın camından dışarıdaki hür insanlara bakarken, kalbinden kan akar gibi iki damla yaş akıyordu. Artık yapacak hiçbir şey kalmamıştı. Ya Çetin gelip onu bulacak intikamını alacaktı! Ya topala hizmetle yaşlanacaktı. Artık kurtuluş yolları kapanmıştı. Oysa hapis yattığı aylarda ne güzel hayaller kurmuştu. Belki her şeyi Cemil amcasına anlatacaktı. Anacığını, kardeşlerini ne kadar özlemişti. Yanıyordu derinden yaralı kalbi. İbrahim’in karşısında ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu. Sönen gençliği, hayalleri, çektiği acılardan geçen 5 yıl sanki 30 yıl mahkûm hayatı gibi gelmişti zavallı Yasemin’e. Hayallerinin, kalbinin gerçeği Nihat’ı ne kadar özlemişti.
Ona her şeyi anlatamazdı. Onun hayatını karartamazdı. Ölünceye kadar kalbinde saklayacağı sevdiği tek erkekti Nihat, canıydı, ondan başkası asla kalbine giremezdi. Bunları düşünürken İbrahim’in yanında varlığını arabada olduğunu unutmuştu.
İbrahim alaycı bir tavırla,’’ nihayet Den Haag’a gelebildik! Hadi bakalım assolist, bıraktığın yerden hayata başlıyorsun akşama görüşürüz.’’ diyerek pavyonun kapısına Yasemini bırakır. Bu iğrenç yerde Yasemin’i karşılıksız seven bir kişi vardı. Apo diyorlardı ama gerçek adı Abdullah’tı. Kimsesiz, yalnız, pavyonda yatıp kalkan, oranın her türlü ayak işine bakan garibandı. Yasemin’i görünce koştu, gülen gözleri yaşlarla doluydu Yasemin’in elinden çantasını aldı.
Abdullah,’’ ablam be hoş geldin mi desem? Kurtulamadın mı desem, bilemedim. ’dedi. Yasemin Abdullah’a sarılarak yüzüne acı-acı baktı
’’ üzülme Abdullah kader deyip geçelim.” dedi. Soyunma odasına girdi mantosunu sandalyenin üzerine fırlattı, bir sigara yaktı. Sigarayı hapis yattığı koğuşunda öğrenmişti. Kendi gibi kader mahkûmu bir bayan sigara ikram etmişti. Bir iki derken sigarayı kendine dost etmişti.
Süslenmek için kederli-kederli aynanın karşısına oturdu. Bir nefes sigaradan çekerek nereden-nerelere geldiğini düşünüyordu. Aynadaki kendine bakıyordu. Kendini nasıl bir son bekliyordu. Bu mikrop yuvasından kurtuluşu yoktu. Gözleri dolu-dolu oldu. Birden kapı açıldı. İçeri neşe ile giren Asena şımarık ağzında bir sakız arsız-arsız, ’’ kııııız! Amanın! Hoş gelmişsin pavyonumuzun assolisti, kız vallahi çok özlemiştim seni, demek cezan bitti. Neyse iyi misin kız?’’ diye yarım ağız sordu?
Yasemin hiç cevap vermeden, makyajına devam etti. Çatık kaşlarınla aynadan bakarken Asena eziliyordu. Asena omuzlarını silkeleyerek ağzını büktü. Aldırmaz bir tavır ile, ’’ zaten benim sıram geldi, madem küslük istiyorsun sen bilirsin.’’ diyerek hazırlanmaya başladı. Tam o sırada Abdullah kahve tepsisi ile içeri girdi. ’’ benim ablam kahven geldi. Vallahi Billahi en hülasasından yaptım.’’ diyerek gülerek içeri girdi. Asena teşekkür ederek gülümsedi.
İşte böylece zavallı Yasemin’in bu dağınık bir o kadar da alışamadığı hayatı törpüleyerek bedenini ruhunu sürpriz maceralara sürüklüyordu.
KARANLIKTA BİR MELEK (bölüm 7)
Yine aradan geçen 2 aylık zaman içimde Yasemin sarhoşları gece yarısına dek eğlendiriyor, sarkıntılık yapanlar olunca, İbrahim imdadına yetişiyordu. Ara sıra soyunma odasında, ona vaatlerde bulunarak uzaklara kaçmayı teklif ediyordu. Onu bu hayattan kurtarıp ev kadını yapacağını vaat ediyordu. Ama İbrahim evliydi. Olmazsa bile onun gibi, kadınlar pavyona pavyondan otele taşıyan pislik bir adama asla güvenemezdi. Kim bilir zavallı karısı neler yaşıyordu.
***
Yine bir akşam sahnede şarkı söylüyordu. Asena’nın oturduğu masada bir tartışma oluyordu. Şarkıya devam etmek istedi ama sesler yükseldi. Sazlara işaret ederek şarkıyı kesti. Bu ara masadaki adam Asena’ ya bir tokat attı. Asena ağzını bozarak adama hakaret ederken, adam cebinden bıçağını çıkartarak, Asena’ ya hızla yürüdü. İbrahim olaya yetişti. Pavyonun birkaç adamı da gelince adam Asena’ ya söve saya dışarı atıldı. Program bitmişti. Sarhoşlar yavaş-yavaş dağılırken Yasemin’de soyunma odasına girdi. Asena hala ağlıyordu. Yasemin yanına yürüdü elini omuzuna attı. Asena döndü Yasemin’e hüzünlü-hüzünlü baktı. Onun bu hali Yasemini çok üzmüştü. İki kadersiz sarıştılar barıştılar.
Yine karanlık gecelerden biri böyle sonlanmıştı. Kötü kaderinin Yasemin’e hazırladığı, oyunlar, maceralar bitmiyordu. Hızla her gün başka bir olay oluyordu. Sarhoşların içinde bu iğrenç ortamda mı sonlanacaktı hayatı? Yasemin her gün kendini kahır içinde nedenleri ile suçluyordu. Arasada kurtuluş yoktu. 2 hafta sonra haftasonu Asena’dan sonra sırası gelen Yasemin artık bir robot gibi yaşıyordu. Masalarda oturan sarhoşları artık fark etmiyordu. Sahneye çıktı. Müdavim müşteriler alkışlarla salonu inletiyordu. Sigara dumanı, uyuşturucu dumanı, içki kokusundan loş ışıklardan insanları zor görüyor, gözleri kamaşıyordu. Söylediği şarkının ahengi ile gözlerini kapatıyordu. Bir an gözlerine takılan suleti gördü inanamadı! Hayretle tekrar baktı! Hayal mi görüyordu? Evet! Evet! Bu Nihat idi.
***
Gözlerine inanamadı! Bayılacak gibi oldu sustu! Sazlar iki kez ara nağmeyi geçti hala susuyordu. Takılmıştı gözleri inanamıyordu. Kemancı yaklaştı sessizce ikaz etti. Tekrar şarkıya döndü. İçinden gelen bir sesle bağırmak istiyordu, Nihat! Nihat kurtar beni bu pislikten demek istedi. Diyemedi, diyemezdi. Köşede İbrahim onu izliyordu. Yasemin titriyordu. 5 yıl sonra Nihat’ı görmek bir mucize idi. Kadersiz Yasemin bir kez daha yaşadı her anısını baştan başa, gözlerinden filim şeridi gibi geçen acı tatlı tüm anılarını.
Şarkıyı zor bitirir ve sahneden ağlayarak soyunma odasına koşar. Kapıyı açar hayret içinde donup kalır. Karşısında Nihat kaşları çatık, öfkeli bakışları kalbini parçalayarak, kanatıyordu. Ne söyleyecekti şimdi? Ne anlatacaktı? Nihat’a bir adım attı. Nihat elini uzatarak, ’’ Dur yaklaşma bana! Seninle barışmak için gelmedim. Bu iğrenç hayat için miydi hayatımızı yangınlara terk etmek? Nasıl mutlu musun? Bu rezilliğin içinde şimdi senin dostunda vardır. Parası çok, sana böyle elbiseler alan, arabanda vardır senin. Yazıklar olsun sana, sen artık o…pu olmuşsun…”
Yaseminin gözleri dolu-dolu hiçbir şey demiyordu. Ne diyebilirdi ki? Nihat ağzına geleni söylüyordu. Yasemin ağlayarak dinliyordu. Nihat kızgın ve öfkeli devam etti, ’’ ne o? Bana söyleyecek sözün yok mu? Yoksa utanıyor musun diyeceğim ama sende zaten utanmak olsa kendini buralara satmazdın. Artık benim için bir ölüsün.’’ dedi ve kapıyı vurarak çıktı gitti.
Yasemin dizlerinin üzerine yığıldı, hıçkırıklara boğuldu. Koşa-koşa gelen Asena Yasemin’in halini görünce, koştu yanına oturdu sarıldı Yasemin’e Asena da ağlıyordu. Sonra Yasemin başını kaldırdı, Asena yaşlı gözleri ile Yasemine üzgün-üzgün baktı ve o muydu? der gibi bakışları ile kader arkadaşına baktı. Gözlerinden hala yaşlar akan Yasemin evet anlamında başını öne eğdi, ’’ vah benim kadersiz arkadaşım bu adam koca Almanya’yı bırakmış da seni Hollanda’da mı bulmuş.’’ dedi.
Kadersizler böyle konuşurken, içeri kedi gibi suçlu bir şekilde yavaşça Abdullah girer. İki elini önünde bağlayarak, “ablam can ablam kurban olduğum ablam ağlama zaten adam olsa seni dinlerdi. Özellikle sana gelmemiş.’’ derken başını öne eğdi.
***
Asena heyecanla ayağa kalktı, Abdullah’ın omuzuna samimi şekilde elini atarak, ’’ Apo sen tam bir dedektifsin ya! Hele anlat neden gelmiş buralara?” Diye öfke ile sordu.
Abdullah,’’evleniyormuş, arkadaşları ile bekârlığa veda yapıyorlarmış, buralara gezmeğe gelmişler. Dışarda senin resmini görünce, buraya girmişler.” dedi. Asena,’’ kendimi söyledi? Utanmadan bunları Yasemin’e sayıştırdı. Utanmaz.” dedi. Abdullah,’’ yok! Yok, be ablam yanında arkadaşı vardı, o odanıza girince bende arkadaşının ağzını aradım. Nasıl iyi ettim mi ablam.’’ dedi. Yasemin duyduklarından iyice onuru kırılmış, umutları yok olmuştu. Hırsla ayağa kalktı.
Yasemin,’’ yeter! Yeter arkadaşlar yeter. herkes ne yaparsa yapsın, hadi artık biz işimize bakalım. Her kez yoluna.’’ dedi. Ve hızla odadan çıkarak sahneye attı kendini. Arkasında Abdullah bakarken üzüntülü bir halde, ’’ Aslında önemli bir şey diyecektim de çok üzülür diye diyemedim.” dedi.
Asena sorar gibi bakışlarını Abdullah’a yöneltti. Abdullah,’’ anacığı sizlere ömür olmuş ablam biliyomki çok üzülecekti.’’ dedi.
Asena,’’ eyvahlar olsun iyi ki söylemedin, kesin artık canına kıyardı.” dedi. DışarıdanYasemin’in şarkı söylediğini sahnede olduğunu anladılar. Birbirlerine şaşkın- şaşkın baktılar. Yasemin kaderine razı gelmişti. İçi kan da ağlasa, artık her şeyi kaybetmişti, bunu kabul etmişti. Artık geceleri içiyor sarhoş eve geliyor, yine içiyordu. Ve bütün gün uyuyordu. Böylece zaman akıp gidiyordu. Bir gece sabaha karşı İbrahim Yasemin’i zil-zurna sarhoş getirmişti. Yaseminin evinde bir kahve içmek için, müsaade istedi. Yasemin artık umursamıyordu. Omuzlarını silkeleyerek, ’’ eh hadi gel bakalım. Ama! Çok sürmesin ölü gibi uykusuz ve yorgunum.’’ dedi.
İbrahim,’’ aman Yasemin Hepsi bir kahve olmazsa. Kıvrılırım bir kenara.’’ der. Yasemin,’’ ulan parçalarım seni zaten canım burnumda,’’ der.
İbrahim,’’ tamam be kızım Tamam kalmam fazla vereceğin bir kahve.” der. Yukarı çıkarlar. Yasemin yorgun bitkin bir halde, hol lambasını açar ve salona geçer. Salonun lambasını açar ve şaşkın ve hayretler içindedir.
Yasemin,’’ topal sen ne zaman çıktın? Neden haber etmedin? İbrahim seni gelir alırdı.” dedi.
Topal alaycı bir tavırla İbrahim’e tebessüm ederek, ’’ İbrahim Bey bir hayli meşgul, oysa ben dükkâna telefon etmiştim. Şimdi burada olduğunu görünce neden haberi olmadığına şaşırmadım.’’ der.
İbrahim’in gözleri korkudan fal taşı gibi açılmış iki büklüm olurken, ’’ abi kurban olurum, Vallahi ben Yasemin hanımı getirdim vazifemi tembihinden hiç çıkmadan yaptım.’’ dedi.
Topal,’’ Tamam tamam! Hadi sen git benim Yasemin ile görüşmem lazım. “ dedi. İbrahim yüzünü ekşiterek, çıkıp giderken, Yasemin hala şaşkındı.
Topal,’’ hadi bakalım Yasemin bir kahve yap karşılıklı içelim.’’ dedi. Zavallı kızcağız bir beladan öbürüne koşmaktan yorgun şekilde hiç yanıt vermeden mutfağa giderken yine hangi belaya beni atacaklar diye düşünüyordu. Topal kahvesini yudumlarken, manalı manalı bir süre Yasemin’e baktıktan sonra söze başlar, ’’ bak Yasemin uzun zamandır birlikte ekmek yiyoruz. Bizde seni koruduk sahip çıktık, ben içerde iken tüm yaşadıklarından haberim var. Şimdi beni iyi dinle. Sen bizi tanıdın, biz seni tanıdık, artık senin işi büyütüyoruz. Bol bol seyahat edeceksin. Güzel giyineceksin artık sahneye de çıkmayacaksın.’’
Yasemin artık yolun sonuna geldiğini anlıyordu. Harcayacaktı topal, uyuşturucu getir götür işlerinde kullanıp harcayacaktı. Kaderine teslim olan Yasemin üç kez intihara teşebbüs etmiş ölememişti. Demek ki kaderin oyunları henüz bitmemişti.
Topal Yasemin itiraz bile etmeyince şaşırmıştı. Sordu, ’’ işi sormadın Yasemin.’’ diyerek, acaba biliyor mu şüphesine kapılmıştı.
Yasemin,’’ yok abi sen iyisini bilirsin. Üç kez ölüme koştum yakalayamadım. Demek su testisinin kırılmasını bekleyeceğim.’’ dedi. Yasemin’in bu kadar çabuk teslim olacağını beklemeyen topal bu sözlerden hoşlanmıştı. Sevinerek hemen masaya 1000 gulden koydu ve, ’’ neyse sen bu hafta hazırlan Almanya’da bir düğün işi var birkaç hafta çalış sonra seni yeni işe hazırlarız.’’ dedi.
Topal gidince artık düşünmek bile istemeyen Yasemin iki uyku hapı alarak derin bir uykuya daldı…
Hafta sonu Asena, İbrahim ve Yasemin düğünde program yapmak üzere yola çıkarlar. Yasemin dalgın-dalgın yolu izlemekteydi. Sonra uyumuştu. Gözlerini açtığında, şehre girmişlerdi. Sanki her şey tanıdık geliyordu. İyice acıkmışlardı. İbrahim bir kebapçının önünde durdu. Arkaya dönerek, ’’ kızlar bir şeyler yiyelim mi?’’ diyerek sordu. Asena,’’ Yaşa be İbo! Vallahi gözüm dönmüştü.’’ dedi.
Yasemin birden telaşla doğruldu ve sağa sola bakınarak, ’’ Aman Allah’ım olamaz burası bizim köy olamaz.’’ dedi. İbrahim,’’ ne köyü be kızım! Ne oldu şimdi yine?’’ diyerek sordu. Yasemin,’’ burası benim yaşadığım köy. Ya tanıdık birine rastlarsam? Annem, Çilek, Nihat ve de erkek kardeşim konu komşu! Olmaz dönmeliyiz.’’ dedi.
İbrahim,’’ olmaz Vallahi topal ayağımıza sıkar. Zaten on yıl geçmiş kızım seni çoktan unutmuşlardır. Hadi biz işimize bakalım da guldenler cebe insin.” dedi.
Yasemin,’’ Öyle ya! Yıllar geçmişti. Çoktan unutulmuşumdur.’’ diyerek hüzünlü hüzünlü söylendi.
Düğün salonuna geldiklerinde düğün çoktan başlamıştı. İki beyefendi onları soyunma odasına götürdü. Sıra Asena’nındı. Asena koşarak sahneye çıktı. Kırk beş dakika sonra bir beyefendi gelerek, sıra sizde diyerek Yasemin’in sırası geldiğini haber eder. Yasemin çok büyük heyecan içindedir. Sahneye çıkar sazlar ara nağme yaparken gelin masasına bakınca Yasemin’in sanki dili tutulmuştur. Bu nasıl bir şeydi. Kader kendisini böyle nereye sürüklüyordu. Sanki herşey bir şaka ve rüyadan ibaret idi. Çünkü masada oturanlardan biri Kardeşi Mert’ti. Gelini tanımıyordu. İster istemez şarkıya başladı. Damat Mert sese dönerek, sanatçıya baktı. Ve hemen ablasını tanıdı.
Devamı haftaya… Sağlıcakla kalın dostlarım.
KARANLIKTA BİR MELEK (bölüm 8)
İki kardeş göz göze bakarken şarkıyı zor ile bitiren Yasemin, ne yapacağını şaşırmış bir halde sahneden koşarak soyunma odasına geldi. Asena’ ya yaşlı gözlerle bakarak, çaresizim diyordu. Asena gözleri yerinden çıkacakmış gibi sorar, ’’ tahmin etmiştim! Hemen kaçalım Yasemin. Üzülme ne olursun! Tüh keşke gelmese idik.’’ der ve kapıda beliren Mert kısık bir sesle,’’ abla! Abla böylemi karşılaşacaktık? Ben o kadere ne deyim? Bana anlatacakların yok mu? Abla bunca yıl sonra.’’ der.
***
Yasemin arkası dönük bir halde hıçkırıklara boğulmuş bir halde Mert’e döner. Sevgi dolu bakışları ile koşar hasretle kardeşine, sarılmak ister. Mert bir adım geri giderek, eliyle dur işareti yaparken, talihsiz Yasemin’in ağzından, “Mert! Canımın paresi kardeşim of Mert kuzum bilmiyorsun.’’ diyebildi. Mert, ’’ anlat abla anlat o zaman, neden seçtin bu hayatı?’’ diyerek sert bir tonla ablasını ikaz etti ve sözlerine devam etti, “Anlatamazsın imrendiğin hayat ve yanındaki ahlaksız arkadaşların, mutlusundur her halde değil mi abla? Ama yok biz seni hayatımızda istemiyoruz. İçerde Nihat eşi ile Çilek ve eşi herkes var. Bizi tekrar rezil etmene müsaade edemem. Git sen, mutlu hayatına devam et. Defol, çık hayatımızdan abla defol çık.’’ diyerek bağırdı. Yasemin artık bayılmamak için son gücünü kullanıyordu. Yanan yüreği, gözlerin den volkanlar gibi akan gözyaşlarına engel olamıyordu. Mantosunu kaptığı gibi dışarıya kendini atmak için kapıya yöneldi. Mert arkasından seslendi, ’’ ha! Abla hani merak etmediğin ve senin arkandan ağlamaktan kahır olan bir annemiz vardı ya! O artık yok. Senin yüzünden kahırdan öldü.’’ deyince Yasemin durakladı ve yere yığıldı.
İbrahim hemen Yasemin’i kucaklayarak arabaya götürdü. Eşyaları apar, topar toparlayan Asena hemen arkalarından koşarak çıkarken, Mert elindeki zarfı öfkeyle Asena’nın eline sıkıştırdı ve, ’’ durun ücretinizi unutmayın.’’ dedi. Asena zarfı eline aldı sanki aynı Öfkeyi Mert’e iade edercesine Mert’in yüzüne çarparak soyunma odasından çıktı. Mert Arkalarından uzun-uzun bakarken Çilek soyunma odasına girmişti. ’’ abi ne oldu nerede sanatçılar? Neden gittiler.’’ diyerek sordu.
Mert,’’ bacım acil telefonları geldi, gittiler.’’ derken acıyan yüreğini susturmaya çalışıyordu. Gözlerini Çilek’e göstermeden silerek elini Çileğin omuzuna atarak salonun içerisine doğru yürüdüler.
***
Zavallı Yasemin gözlerini otobanın bir benzinliğinde açtı. Yattığı koltuktan doğruldu. Etrafına bakındı. Ve hıçkırıklar içerisinde ağlamaya başladı. İbrahim ve Asena’da ağlıyordu. Asena hemen arka koltuğa geçerek, Yasemin’e sarıldı. Yasemin, “annem oy annem!” diyerek ağlıyordu.
Asena,’’ ah kardeşim ulan! Bilseydim Vallahi getirmezdim seni. Ah benim kadersiz arkadaşım.’’ Diyerek ağlıyordu. İbrahim arabadan inerek, kahve almaya giderken iki kader arkadaşı sarmaş dolaş ağlıyordu.
Bu olaylardan haberi olan topal, hoş görü ile karşılamış, birkaç gün Yasemin’e dinlenmesi için müsaade etmişti. Bir hafta sonu saat 22:00 sularında bir bay ile bayan gelmişti çok neşeli karı koca idiler, eğlenmeyi çok seviyorlardı. Bayan Yasemin’den çok etkileniyordu. Yasemin’in yüksek topuklarla yürüyemediğini, onu hala bir çocuk olduğunu anlamış gibiydi sanki. Yasemin programa başlayınca sanki bu bayana hitap eden şarkıları söylüyordu. Bayan devamlı ve her hafta sonu eşi ile gelmeye başlar. Artık sürekli peçeteye istek şarkılar yazıyor ve Yasemin’i izliyordu.
Topal yağlı müşteri diye hürmeti abartıyordu. Bir ay boyunca bu böyle devam eder. Yine bir hafta sonu bayan peçeteye istek yazar masasına gelen Yasemin’i öperek peçeteyi uzatır. Yasemin her defa olduğu gibi, gazinomuzun değerli dinleyicisi diyerek istek şarkıyı okur.
Soyunma odasına giderek peçeteyi tekrar okur. Peçetede ayrıca şöyle yazmaktadır, “Hanım kız yarın……. adrese gel konuşalım.” Yasemin kim acaba diyerek, derin derin düşünür. Bu kez Asena’ya söylemez. Sabah uyanır hala kafası takılmaktadır. Acaba topalın vereceği iş ile igili miydi? Kafasında türlü sorular vardı. Bir taksiye biner adrese gider. Çok uzakta şehir dışında bir benzinlikte küçük bir kahve.
İçeri girer girmez bayanı görür. Bayan hemen ayağa kalkar ve gülümseyerek, “hoş geldin.” der.
Derken merağından çatlayacak olan Yasemin,’’ beni neden buraya uzağa çağırdınız,’’ diyerek sordu.
Kadın,’’ benim adım Selma. Seni uzun zamandır takip ediyorum. Yasemin yaşadığın bu hayattan mutlu musun? Sahnede giydiğin ayakkabıların, üzerinde duramadığını gördüm, sahneye çok yabancısın sana yardım etmek istiyorum.’’ dedi.
Yasemin,’’ siz kimsiniz? Size nasıl güvenebilirim? Sizi yeterince tanımıyorum bile.’’ diyerek sordu. Kadın,’’ evet haklısın. Tamam, madem önce ben başlayayım. Adım Selma. Ben yazarım, roman, öyküler yazıyorum. Yanısıra eşimle ticaret yapıyoruz. Ben eşimle bazen toplantımız bitince, roman ve öykülerim için, araştırmalar yapıyorum. Senin çalıştığın yere gelmek, seni tanımak tamamen tesadüf oldu. Senin bu işi istemeden yaptığını giydiğin ayakkabıların üzerinde duramadığını, yüzündeki mutsuzluk ifadesini gördüm. Seninle konuşmak istedim. İstersen sana yardım edebilirim. Kurtarırım seni Yasemin. Bana her şeyi anlat, korkma benden sana zarar gelmez. Amacım sana yardım etmek, seni bu karanlıktan kurtarmak.’’ dedi.
***
Yasemin’in gözleri uzaklara daldı. Umutsuzluk içinde olduğu bir anda, artık boğulmak üzereydi. Denizin ortasında uzaklardan el sallayan bu bir hayaldi sanki! Neden yardım etsi’ki neyi düzeltebilirdi. Sevdiklerini kaybetmişti, umutlarını, yarınlarını kaybetmişti. Belki birkaç gün sonra topalın planı ters giderse yakalanıp hapis yatacaktı. Bunları düşünürken gözleri dolmuştu. Dolmuş gözleri ile Selma hanıma baktı ve ’’ ah ablam ya! Benim hayatım bitmiş, artık kurtuluşum yok. Sağol belli iyi bir insansın ama boşuna başını belaya sokma. Seni bulurlar, ben kaç defa kaçtım öyle bir hale geldimki, kaç defa canıma kıymaya teşebbüs ettim. Ölemedim bir türlü ama her gün ölüyorum alında. Sana da problem getirmeyim ben. Boş ver be ablam.’’ dedi.
Selma,’’ bak canım ben kimseden korkmuyorum, söz seni kurtaracağım yeterki bana güven. Bak daha çok gençsin, önünde çok güzel yılların var anlat bana yaşadıklarını.’’ dedi. Yasemin en başından tüm yaşadıklarını, Selma hanıma anlatmaya başladı…
Yasemin karanlık gecelerde mücadele vermeye devam ediyordu. Selma hanım arada veya hafta sonları geliyordu. Topalla kocası iyice samimi olmuşlardı. İki ay böyle devam etti. Yasemin Selma hanımın kendi öyküsünü anlattıktan sonra Yaseminle samimiyeti tamamen kaldırıp, Yasemin’i görmezden gelmesini, sadece kitabı için oyun yapmasına da kızmamıştı. Varsın bu hanımda hayatımdan bir şeyler çalsın diye düşündü. Zaman su misali akıp gidiyordu. Bir hafta sonu yine sahneye çıkmış, insanları, sarhoşları eğlendiriyordu. Gece yarısına doğru, giriş kapısında Nihat’ı görünce neredeyse şarkının sözlerini unutacaktı.
***
Birden çok şaşırdı! Gözleri ile onu masasına kadar takip etti. Tanımadığı üç arkadaşı vardı yanında garson sahneye yaklaştı, peçetede istekler yazılı idi. Kâğıdı çevirdi. “Yasemin programın bitince kapıda olmalıyız. Lütfen.” Yazıyordu. Yasemin çok şaşkındı! Masaya baktı Nihat ile göz göze geldiler. Yasemin heyecan ve şaşkınlıktan programı nasıl bitirdiğini bilemedi. Programı bitirdi ve odasına gittiğinde topal ayakta elinde tesbihi sırıtıyordu. ’’ gel bakalım bizim kız biraz konuşalım.’’ dedi.
Yasemin,’’ hayırdır abi görevimin zamanımı geldi?’’ diye sordu.
Topal,’’ bak kızım dört yıl sana sahip çıktık, abilik yaptık, tırnağına zarar vermedik. Ama nedir şimdi bu? Ben aptal değilim, her şey bitti şimdi gönül işlerin mi kaldı? Yani diyorum ki, dışarıdaki oturanı bir an önce gönder hayatımızdan, ayağımıza dolanmasın, işimize gücümüze bakalım değil mi?’’ dedi.
Yasemin,’’ abi ben ailemi yıllar önce kaybettim sen her şeyi biliyorsun. Gemileri çoktan yaktım ben abi. Belki yine kötü şeyler diyecek! Bırak abi bırak! Hakaretler edecek belki! Ben onu savarım abi. Artık aramızda dağlar var abi evlendi adam artık. Belki bir tesadüftür buraya gelişi benim artık geçmişe dönecek yüzüm mü kaldı abi?” Dedi.
Topal,’’ aferin kız böyle ol işte. Neyse sana bu gece izin ama yolla bu gece bir daha da gelmesin bizim dükkâna tamam mı kız? Ha! Bizim su iş Henüz mallar limana girmedi bir ay uzadı. Ben sana haber ederim kaymak gibi ekstra para kazanacaksın kız.’’ derken Yasemin’in yanağından makas aldı. Yasemin başını geri çekerken topal çirkin gülüşü ile “hadi eyvallah” diyerek odadan çıktı.
Yasemin arkasından iğrenerek baktı ve pavyondan çıkarken, Asena hala sahnede idi. Yasemin Asena’ya şöyle bir baktı, hayatını alt üst eden bu kadına hala nasıl arkadaş gözü ile bakıyordu? Asena sorgulu gözlerle nereye gidiyorsun? Neler oluyor bakışları ile bakıyordu. Yasemin hafifçe tebessüm ederek, başını salladı ve bardan çıktı. Park yerinde bakınırken, karşıdan bir araba selektör yaptı. Yasemin arabaya doğru yürüdü. Nihat arabadan indi yüzünde hüzünlü bir ifade vardı. Yasemin arabaya yaklaştı bir süre bakıştılar Nihat başını öne eğdi kısık bir sesle söze başladı.
’özür dilerim Yasemin. Serpil bana her şeyi anlattı. Neden, neden anlatmadın? Neden biz bunları yaşadık? Bende senden sonra çok acılar yaşadım. Sana yaptığım haksızlıktan sonra babamı kaybettim, annem dayanamadı iki ay sonra annemi de kaybettim. Senin annende bir ay sonra vefat etti. Buraya geldiğimde öfkemden çılgına dönmüştüm. Senin neler yaşadığını bilmeden, seni dinlemeden sana hakaret ettim. Özür dilerim Yasemin.’’ dedi.
Yasemin,’’ Üzülme Nihat ne diyelim kader böyle imiş. Kaderimizde ne varsa onu yaşadık, kim bilir daha neler yaşayacağız! Ben sana kırgın değilim.’’ derken gözlerinden akan yaşlara mani olamadı. Yüreğine dolan ateşler yakıyordu. Nihat yanına koştu ellerini tuttu. Nihat’ın gözlerinden de yaşlar akıyordu. Sarıldılar içlerinden gelen bir hisle konuşmadan saniyeler geçiyordu.
Nihat Yasemin’in omuzundan tutarak arabaya doğru yürüklerken, garip Abdullah barın kapısındaydı onları izlerken ağlıyordu. Araba uzaklaşırken, Abdullah elinin tersi ile gözlerini silerek içeriye girdi. Arabada bir süre sessizlik oldu. Nihat Yasemin’in elini tutarak sordu, ’’ seni evine bırakayım mı? bana tarif et.’’ dedi.
Yasemin;’’ Almanya’ya gireceğiz.’’ dedi.
Evin kapısına geldiler. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Nihat sadece arabayı sürerken sık-sık Yasemin’in elini tutuyordu.
Yasemin,’’ çekinerek hadi gel istersen bir kahve vereyim.’’ dedi. Nihat’ı çok özlemişti. Onu birkaç dakika fazla görmek için mana yapıyordu.
Nihat çok sevinmişti, belli etmemeye çalışarak olur manasında başını salladı. Yukarı çıktılar kapıyı açtı içeri girdiler. Nihat ceketini çıkardı Yasemin mutfağa doğru yönelirken, Nihat kolundan tutarak, kendine çekti çok yakınlaşmışlardı.
Nihat,’’ gözleri dolu, dolu Yasemin seni çok özledim çok özledim! Sevgimden aşkımdan hiçbir şey değişmedi.’’ dedi. Yasemin artık tahammülünün sınırındaydı son kez çabası ile, ’’ Nihat sen evlisin! Evlisin Nihat, boş hayallere kapılmayalım.’’ dedi.
Nihat,’’ Yasemin ben evlendim ama görücü usulü evlendim, hayatımın tadı tuzu olmadı, senin adın dilimden hiç düşmedi. Seni çok seviyorum Yasemin çok seviyorum.”diyerek Yasemin’e sarıldı. Yasemin dünyadan kopmuştu. Yüreğinin sesi, bedeni, aklı artık itiraz gücünü teslim almıştı.’’ Sadece, “bende seni unutamadım Nihat, seni seviyorum.’’ diyerek Nihat’a sarılabildi.
İki eski aşığın bu kavuşması Yasemin’in hayatına nasıl etki edecek kaderi nerelere sürükleyecek sadece bir hafta sonra tekrar birlikteyiz.
KARANLIKTA BİR MELEK (bölüm 9)
Nihat ile Yasemin tekrar buluşmuşlardı. Sabahın güneşi Yasemin’in yüzüne vurarak uyandırdı. Yasemin ilk defa mutlu uyanıyordu. Mutfaktan Nihat’ın sesi geliyordu. Keyifle şarkı söylüyordu. Yasemin sanki büyülenmiş gibi her şeyi unutmuştu. Keyifle uyandı neşe ile kahvaltı yaptılar, kahveler içtiler çok mutluydular, her şeyi her şeyi unutmuş gibiydiler. Nihat,’’ artık seni asla bırakmam, bırakmam seni. İşi bırakacaksın başka yere yerleşeceğiz artık kimseler bizi ayıramaz! Ayıramayacak.” diyordu.
Nihat akşama görüşürüz sakın işe gitme artık seni bırakmam diyerek işine gitmişti. Yasemin içinde bir umut ile keyiflenerek kendine bir kahve yapmak için mutfağa yönelirken zil çaldı. Yasemin kimseyi beklemiyordu. Kapıya yöneldi. Kapıyı açtı. Tanımadığı bir bayan gelmişti.
Yasemin,’’ buyurun,’’ dedi.
Kadın,’’ biraz konuşabilir miyiz?’’ dedi.
Yasemin,’’ pardon ne hakkında?’’ dedi.
Kadın,’’ Nihat hakkında, Nihat benim kocam.’’ dedi.
***
Yasemin hayretler içindeydi! Beklemediği bu sürpriz karşısında çok şaşırmıştı! Ne söyleyeceğini bilemedi kısık bir sesle içeriye buyur etti. Kadın içeriye girdi ve oturmadan hemen Yasemin’e dönerek konuşmaya başladı, “bakın Yasemin Hanım, siz Nihat’ı yaraladınız, bırakıp başka bir hayatı seçtiniz. Mutlusunuz ya da değilsiniz; beni yâda Nihat’ı ilgilendirmez. Hayatımıza neden tekrar girdiniz? Benim çocuğum olmuyor. Ne güzel bir evlatlık alacaktık. Hayatımızı alt üst ettiniz, çıkın hayatımızdan çıkın!’’ diyerek son kelimelerde sesini yükseltince Yasemin çok utanmıştı. Gözleri doldu yüzü kızardı. Ne diyeceğini bilemedi. Mahcubiyeti son haddinde idi. Kadın,’’ bir daha sizinle karşılaşmak istemiyorum, kocamı da rahat bırak. Ve kocamın arabasını kapında görürsem olay yaparım, kendi hayatına dön.”
Diyerek kapıyı hızla çarpar gider.
Kapının çarpmasından irken Yasemin kendini odaya atar. Hıçkıra-hıçkıra ağlamaya başlar. Kaç dakika ağladığını fark edemez; aynaya bakarak kendi kendine söylenir. ’’ işte böyle gecelerin kadını Yasemin. Sen mutlu olmayı hak etmiyorsun, sen treni kaçırdın, sen yine karanlığına dön.’’ diyerek aynaya oradan krem kutusunu fırlatır. Çıldırmış gibidir. Eline kâğıt kalemi alır ve başlar yazmaya,’’ sevgilim Nihat’ım: gönlümün tek aşkı sana veda etmek çok zor. Ama olmaz aşkım olmaz! Sen evlisin ve seni çok seven inanan bir kadın var. Ne olursun! Yalvarırım beni arama, yuva yıkan bir kadın olmak istemiyorum. Dün geceyi ve ölümden sonrada seni severek ömrümün gecesi olarak yüreğimde benliğimde saklayacağım. Nihat şunu iyi bi,l sen benim ilk ve son aşkımsın. Seni asla unutmayacağım. Seni çok seviyorum elveda Nihat’ım, tek aşkım, elveda yuva yıkan bir kadın olacağıma ölürüm daha iyi. Mutlu yaşa mutlu ol sevgilim, seni çok seviyorum elveda seni canından öte seven Yasemin.’’ Sonra mektubu zarfa koyar ve üzerine Nihat’ın adını yazar.
***
Daha sonra da, aynaya bakarak alaycı bir tebessüm ile aynadaki Yasemin’e kısık bir sesle şöyle seslenir,’’ hadi bakalım sarı Yasemin, pavyon gülü Yasemin, hadi sen yoluna devam et, karanlık gecelerin beyaz meleği. Kızım sen o karanlık gecelerin kadını oldun, nasıl umutlanırsın mutluluğa? Senin mutluluğun yalan, hadi kızım herkes yoluna.’’
Sonra doğru telefona gider. İbrahim’i arar. Hemen gelip kendini almasını söyler. Almanya Hollanda bir saatlik yoldur. İbrahim bir saate oradayım der. Yasemin telefonu kapatır alır viski şişesini eline ve başlar içmeye. İbrahim geldiğinde sarhoştu. Sallana sallana evden çıkarlar. Yan dairede oturan Maraşlı komşusu yalnız yaşıyordu. Yasemin Nihat’a vermesini söyledi. Maraşlı komşu eski nişanlısı olduğunu biliyordu. İbrahim kolundan tutarak, aşağı arabaya kadar götürdü. İbrahim direksiyona geçerken, “ah be abla ah be abla! Kadersiz abla.” diye söyleniyordu. İşte böylece zavallı Yaseminin yine hüsrana dönmüştü. Yasemin yine sahnede yine karanlık gecelerde sarhoşları eğlendiriyordu. Aradan üç ay geçmişti. Böyle bir akşam sahneye çıkmaya hazırlanırken, bayılır.
Asena ve İbrahim telaşlanırlar. Kendini toparlayan Yasemin sahneye çıkmak zorunda olduğu için çıkar. Ertesi gün Asena ile doktora giden Yasemin hamile olduğunu öğrenir. Asena’ya Nihat ile bir gece birlikte olduğunu itiraf eder. Peki şimdi ne yapacaktı. Ya topal duyarsa? İbrahim ile Asena’ya tembihler etmiş, yeminler vermişti. Şimdi ne yapacaktı? Bir iki hafta geçmişti, Yasemin’in mide bulantıları başlamıştı. Bir gün soyunma odasında sahneden sonra dinlenirken topal içeriye girer. Laubali bir tavırla, Yasemin’e, ’’ vay vay bizim kız dinleniyor musun? Dinlen dinlen bu hafta iş başlıyor. Yasemin yattığı kanepeden doğrulur. Ciddi bir bakışla, ’’ abi işi anlatacak mısın? Ben ne yapacağım? der.
Topal,’’ anlatacağım kızım, sen Pazar akşamı hazır ol. Senin yerine Urfalı bir kızımız çıkacak, artık sen sahnede olmayacaksın. Ben bu gece sana haber getireceğim, tamam mı? Haftada bir çalışıp paranı alacaksın.’’ dedi.
***
Yasemin anlamıştı artık karanlık işlerde kullanılacaktı. Ertesi akşam, Yasemin’den sonra Urfalı Necla sahneye çıkacaktı. Sahneye çıkmak için hazırlanırken, Asena içeri girdi. Sahnesi bitmişti yüzü asıktı. Yasemin’e bakarak, ’’ sana bir şey diyeceğim Yasemin.’’ dedi.
Yasemin,’’ hayır olsun Asena İnşallah topal mı öldü?’’
Asena, “yok kız senin Nihat var ya! Onun eşi kansermiş.’’
“ne! Kız sen nereden duydun tüh! Çok üzüldüm şimdi zavallı Nihat’ım perişandır mutsuzdur. Yazık gencecik kadın.’’ Diyen Yasemin gerçekten gönülden üzülmüştü.
Asena,’’ kız Yasemin ne olacak bebeği söylemeyecek misin Nihat’a?’’ dedi.
Yasemin,’’ kız sus! Sakın seni asla affetmem, kimselere söyleme sana büyük yemin verdim.’’ dedi. Asena yüzünde garip bir ifade ile başını salladı.
Yasemin sahneye çıkınca, şarkıları ile gönlündeki efkârı ile ortalığı yakıp kavuruyordu. Birden gözüne Selma Hanım ve eşine takıldı! Şaşırmıştı. Hafiften selamlaştılar. Selma Hanım Yasemin’e peçete ile yine bir istek yollamıştı. Yasemin selam vererek, peçeteyi alınca çok daha şaşırmıştı!
Peçetede, ’’ hazır ol pazartesi günü seni kaçıracağım.’’ yazıyordu. Çok şaşırmıştı. Sahnesi biter bitmez koştu ama yoktu Selma Hanım. Bu çelişkide düşünürken, soyunma odasına topal girer. Hazır olmasını arabaya gelmesini, arabada her şeyi anlatacağını söyler. Ne yapmalıydı? Çıkmaz bir yola giriyordu. Çaresiz hazırlandı, korkuyordu heyecan içindeydi. Dışarıya çıktı. Topal arabada bekliyordu. Yasemin arabaya bindi. Topal,’’ bak şimdi beni iyi dinle, boş çanta ile gireceksin, malı çantana koyacaksın, dışarıda seni bu arkadaş bekleyecek. Arabaya bineceksin doğru pavyona ben sonra arkandan geleceğim.’’ Dedi.
Yasemin çok heyecanlanmıştı. Çok korkuyordu. Araba hareket etti. Şehrin biraz dışında bir otele geldiler. Topal şık giyinmişti. Topalın her zamanki kıyafetinden çok değişikti. Lobiye geldiler. Yanlarına otel görevlisi geldi Restoranda yerini gösterdi.
Masalarını gösterdiler masaya doğru ilerleyince Yasemin’e bulantı geldi. Yasemin,’’ abi benim lavaboya gitmem lazım,’’ dedi.
Topal,’’ hadi çabuk gel adamları bekletmeyelim kızım, heyecanlanma ya işimiz çabuk bitecek hadi hadi çabuk ol.’’ dedi.
Yasemin tuvaleti aramaya koyuldu. Tuvalete gelince şiddetli bir bulantı ile sarsıldı. Tam istifra ederken, dışarıdan silah sesleri duydu. Çok korkmuştu heyecanı son derecedeydi tuvaletten çıkamadı. Gözleri karardı ve bayıldı.
***
Yerde ne kadar yattığını bilemiyordu. Uyandığında ambulansın içindeydi. Yorgun ve halsizdi. Ambulansın doktoru, “nasılsınız bayan?” deyince cevap verecek gücü yoktu. Sadece ben hamileyim diyebildi. Ambulans Yasemin’i hastaneye götürdü. Yasemin çok bitkindi. Yapılan kontrollerden sonra hemşire,’’ sabaha kadar dinlenin, tansiyonunuz çok düşmüş, serum takıldı sabah ailenize haber verin sizi alsınlar, bebeğiniz iyi, bünyeniz zayıf düşmüş.” dedi.
Yasemin nerede olduğunu sordu?
“Rotterdam.” deyince çok şaşırdı. Pavyondan çok uzaklarda idi. Çok merak ediyordu ne olmuştu?
Silah sesleri ne idi? Korkusundan kimseye bir şey soramıyordu. Aklına Asena gelir. Hemşireden rica eder. Hemşire telefonu hemen yanına bağlar. Çok heyecanlıdır. Yasemin,’’ alo Asena ben Yasemin
Asena,’’ Yasemin kız sen neredesin? Neler oldu! Nereye kaçtın?
Yasemin,’’ ben kaçmadım, aklına gelmeyen şeyler oldu. Ben Rotterdam’da bir hastanedeyim. Anlatırım sana gelebilir misin?”
Asena,’’ tamam hemen İbo ile geliyorum.’’ der telefonu kapatır.
Asena iki saat sonra İbrahim ile hastaneye varır. Yasemin’i görünce hemen gözleri ile bebeği sorar? Yasemin iyiyiz der gibi işaret verir. Asena başlar anlatmaya: ’’ sorma neler oldu neler. Topal suçüstü oldu ve kaçarken vuruldu. Ağır yaralı ama iyileşirse de hapis yatacak. Dükkânı İbrahim yönetiyor. Bizler dağıldık, yeni kız geldi ya, senin yerine o devam edecek. Sen şimdi ne yapacaksın? Nerde bayıldın?’’ diyerek sordu? Yasemin o geceden hiç bahis etmek istemiyordu. Çünkü kimsenin haberi yoktu. O arada İbrahim içeri girdi.
Asena ya dönerek dedi ki, ’’ Yasemin şimdi yalnızız biraz konuşalım mı?’’ diye sordu? Yasemin çok korktu İbrahim hesap sorarsa ne yapardı?
İbrahim,’’ bak Yasemin beş yıl oldu biz senin sırtından ekmeğini çok yedik hiç itiraz etmeden, çalıştın koştun. Kader birliği ettik, topalla ne yaşadığınızı biliyorum. Senin bayılman büyük şansın olmuş, yoksa sende yaralanacaktın yâda ölecektin. Üstelik hamile olduğunu biliyorum. Bebeğin babasını da biliyorum sana demedim ama defalarca dükkânı aradı. Yok gitti bilmiyoruz dedik. Adamın evli olduğunu biliyorum. Artık dükkâna gelme istersen. Kaç, kimselere demeyiz. Eğer topal çıkarsa beyazdan yırtamaz dükkân bana kaldı. O dükkândan çok ekmek yiyen var, bende onların başında duracağım. Topal kurşunu göğsünden yemiş, şayet yaşarsa ben ona anlatırım, senin sağlam bir kız olduğuna biz hepimiz inanıyoruz. Kaç kurtar kendini Yasemin. Benim sana söyleyeceklerim bu kadar.” dedi.
***
Yasemin ağlıyordu. Bu insanlığı beklemiyordu. Ağlayarak İbrahim’de sarıldı ve, ’’ sağ ol İbrahim. Can dostum, can kardeşim, senin yüreğinde bir güzellik olduğunu biliyordum.” dedi.
Kapıda bekleyen Asena’da ağlıyordu. İçeriye yavaşça girdi, gözleri yaşlı ağlamaklı bir sesle yaklaştı Yasemin’e,’’ yazıklar olsun be! Biz kardeş değimliyiz? Ulan beni ayırdınız hemen. Az mı ağladık namussuz kaderimize. En başından beri kader yoldaşlığı yapmadık mı?
Yasemin kollarını açarak, ’’ gel kız buraya çılgın gel! Sen benim kader yoldaşımsın deli.”dedi.
Asena,’’ biz kör sağır olacağız İbo ile. Yeterki bebeğinle sen kurtul mutlu ol. Kim bilir belki bir gün babasını da bulur dilerim. Hakkını helal et arkadaşım can dostum.’’ der ve odayı terk ederler.
Bu terk ediş sonrası Yasemin hayatının geri kalan kısmına nasıl devam edecek veya onu sarıp sarmalayan kader daha nelerle sınav edecek?
Onuncu ve son bölüm olan final kısmımızda haftaya görümek üzere esen ve sağ kalın.
KARANLIKTA BİR MELEK (bölüm 10)
Yasemin inanmakta hem zorlanmakta hem de korkmaktadır. İbrahim ile Asena onu istediği hayata özgürlüğe terk ederek gitmişlerdi.
Yasemin’in aklına hemen Selma Hanım gelir. Hemşireden rica eder. Ve hemen arar, ’’ abla ben Yasemin hani peçeteye yazmıştın ya! Abla ben hazırım. Tabiki fikriniz değiştirmedi ise?’’
Selma Hanım,’’ tamam Yasemin hemen geliyoruz abinle. Kalem alayım adresi söyle. Tamam kızım.’’ deyince Yasemin sevinçten ağlamaya başladı.
***
Nasıl bir hayata kaderi sürükleyecekti. Ertesi sabah erkenden Selma Hanım eşi ile hastaneye gelir. Yasemin Almanya’da olduğu için çıkış işlemleri biraz sürdü. Sonra arabaya bindiler ve Selma hanımın evine doğru yol aldılar.
Selma hanımın evine vardıklarında evde yetişmiş 20 yaşlarında bir genç kız kapıyı açar. Güler yüzle “hoş geldiniz” der. İçeri girerler muhteşem bir yer evidir. Zevkle döşenmiş her şey beyazdır. İçerde yaşlı bir dede vardır 15/16 yaşlarında iki oğlan çocuğu vardı. Biri 7 yaşında biri 2 yaşında 2 kız çocuğu vardır. Hayli neşeli bir ailenin evidir. Sanki Yasemin’i yıllardır tanıyormuşlar gibi, tatlı sıcak bir samimi karşılama olmuştu. Yasemin dünyada hala iyi insanların olabileceğine inanmıştı. Akşam yemeği çok Neşeli bir atmosfer içerisinde geçti. Selma Hanım evini çok güzel yönetiyordu. Yemekte Selma Hanım,’’ benim sevgili ailem: birkaç gün kıymetli misafirimiz Yasemin kızımız bizde misafir olacak. Bizde ailece üzerimize düşen görevimizi yapacağız. Kendisinin alması gereken kararları var.” Şeklinde bir konuşma yaptı.
***
O dönemde Hollanda’da Türkçe televizyon yayınları henüz başlamıştı. Çanak antenler popülerdi. Pahalı olmasına Rağmen her Türk evine rahatça alıyordu. Yemekten sonra Türk dizisi izlediler. Meyve, çekirdek, çerez evin en küçük oğlu Nazım’ın muziplikleri, evin kızı Türkan çay, kahve getiriyor. Oğlanlarla takışıyor, Nazımın muzip şakalarına kızıyor, küçük kızı kucaktan, kucağa seviyorlardı. Evin bu güzel atmosferi, Yasemin’i çok rahatlatmıştı. Sanki fırtınadan kurtulmuş bir kazazede gibiydi.
Çocuklar ve dede erken yatmıştı. Selma Hanım Yasemin’i yanına çağırarak,’’ Nasılsın Yasemin? Sevdin mi bizi? Rahatına bak, Misafir gibi görme kendini, birkaç gün hiçbir şey düşünmemeye çalış, Türkan ile çarşıya çıkarsınız, iki genç kız hoş vakit geçirin. Türkan iyi kızdır. Naiftir, anlayışlıdır. Karar verdiğin zaman konuşuruz. Tamam mı canım? Çekinme evindeymiş gibi rahat ol.” der.
Yasemin,’’ Sağ olun Selma Hanım. Çok teşekkür ederim, hızır gibi yetiştiniz bana, ne yapacağımı bilmediğim bir anda umut ışığı oldunuz, sağ olun.” dedi.
Selma Hanım şefkatle yaseminin elini iki avucunun içine alarak, ’’ Yasemin, güzel Yasemin belliki bazı insanlar seni çok yanıltmış. Ama insan olan insana daima elinden geleni yapmalıdır. Ben seni ilk gördüğüm gece yüksek ayakkabıların üzerinde yürüyemiyordun. Yaptığın makyaj yüzünde emanet gibi duruyordu. Mutsuz ifaden zaten itiraf ediyordu. Birazda araştırdım senin mutsuzluğunu öğrendim hissetim. Neyse hepsi geçti artık, önümüze bakacağız.’’ dedi.
Yasemin Selma hanıma uzunca baktı ve sonra, ’’ abla ben hamileyim.” dedi.
Selma Hanım,’’ biliyorum Yasemin, ama sen anlatmazsan saygı duyarım. Senin özel hayatın.’’ Dedi.
Yasemin,’’ sıkılmaz mısın?’’ dedi ve başladı anlatmaya. Böylece Selma hanıma hayatının son eksik kalan parçasını da anlatmış olur.
Tertemiz bir odada Türkan ile yatıyor, dertleşiyorlardı. Gece sütleri, abartılı kahvaltılar, mangal partileri, Adana yöresinin leziz yemekleri… Yasemin aileye iki haftada alışmış, ailenin bir parçası olmuştu. Evin kızı gibi Türkan ile ev işlerinde yardım ediyordu hatta yemek yapıyordu. Alış verişlere kalabalık gidiyorlardı. Çok özlediği eşofmanı, sıcacık pijamaları velhâsıl ev hayatını çok ama çok özlemişti.
***
Bir gün sabah kahvaltısından sonra Selma hanımla Türk kahvesi içerken, Yasemin samimi ama çekingen, bir sesle, ’’ abla sana bir şey diyeceğim,’’ der.
Selma Hanım,’’ söyle canım.’’ der.
Yasemin,’’ abla ben Almanya’ya gitmek istemiyorum. Herkes beni unuttu şükür. Beni tekrar bulmalarından korkuyorum. Ben Türkiye’ ye gitmek istiyorum, orada babadan kalma evimiz var. Orada yaşayabilirim. Babamın emeklisi var onu alırım.’’ dedi.
Selma Hanım,’’ peki canım seni hafta sonu Ankara’ya uçuralım, sen nasıl istersen öyle olsun.’’ dedi.
Yasemin Selma hanımın evinde çok mutlu olmuştu. Kendini Ankara’da eski günlerde olduğu gibi hissetmişti. Özlem duyduğu genç kızlık hayatını biraz olsun yaşamıştı. Selma hanımın huzur dolu evinden ayrılmak çoluk çocukla bir aile içinde yaşamak ne kadar istiyordu. Ama olmazdı. Onları daha fazla rahatsız etmek istemiyordu.
***
Ancak devamlı endişeli idi. Ya topal izimi bulursa, ya İbrahim korkudan beni bulursa bu güzel insanlara sorun getirmek istemiyordu. Selma Hanım Yasemin için çok güzel hamile kıyafetleri almıştı. Terlikler, hemen hemen bebeğin biberonuna kadar kocaman bir valiz yapmıştı. Yasemin mahcubiyetini anlatması zordu. Fakat Selma Hanım kendi kızına hazırlık yapar gibi mutlu idi.
Cumartesi günü sabah kahvaltısından sonra Selma hanımın eşi arabayı hazırlamıştı. Selma Hanım Yasemin ve Cem bey Dusseldorf Havaalanı’na gideceklerdi Türkan’ın elinde sürahi, dede, çocuklar, minik bebeğe kadar kapının önüne çıkarlar. Bu tablo Yasemin’i çok duygulandırmıştı.
Gözleri doldu yüreğinde bir heyecan vardı. Bu aileden ayrılırken, sanki annesi, babası, kardeşleri dedesinden ayrılacakmış gibi bir hüzün sarmıştı yüreğini. Herkesi tek tek kucakladı. Çocuklar okulda çizdikleri resimleri, Türkan bir paket vermişti. Selma Hanım zaten valizler çantalar doldurmuştu. Dede bir paket çikolata verince Yasemin hıçkırarak ağlamaya başladı.
Cem Bey,’’ istersen gitme sarı kız, bizim kızımız ol.’’ dedi. Yasemin acı acı gülümsedi, içinden, “keşke! Keşke diyordu.”
***
Veda bittikten sonra arabaya binerler. Yasemin sevgi ile arkaya bakarken, Türkan elindeki sürahiden su atıyordu. Hepsi sevgi ile el sallıyorlardı. Otobana çıkana dek arabada ağladı. Bir ara Cem bey benzinlikte kahve molası verdi. Selma Hanım arka koltuğa geçti. Yaseminin yanına oturdu. Çantasını açtı. İçinden çıkardığı parayı hiç göstermeden, Yasemin’in avucuna sıkıştırırken parmağını sus anlamında dudaklarına götürdü ve, ’’ “sus Yasemin bana hiç bir şey söyleme, bunu Cem abin bebeğe hediye ediyor, bilette sana hediyemiz olsun bize hiç borcun yok.” dedi.
Yasemin,’’ ama ablacım.’’ diyerek utanarak elini sıktı.
Selma Hanım, ’’ sus Yasemin, bizi kırma biz seni kızımız olarak seviyoruz.’’ dedi. Yasemin ablam canım ablam diyerek, hızla sarıldı Selma hanıma. İkisi de sarılıp ağladılar. Böylece havalimanına geldiler. Valizleri verdiler. Ankara yolcuları çağrılınca, son kez gözyaşları ile sarıldı Selma ablasına Yasemin,’’ ablam canım ablam seni yaşadıkça sizleri ömrüm oldukça unutmayacağım. Sizlere teşekkür kelimesi yetersiz kalır. Sen beni ve bebeğimi, çamurdan kurtardın sana minnettarım.” Diyerek ağlayarak sarıldı. Sonra döndü, ’ abim Cem abim bana babalık yaptın hakkını helal et abim.” dedi ve çıkışa doğru yürürken gözü arkadaydı.
***
Polisten geçtikten sonra içinde ne yapacağım endişesi vardı. Ankara’ya inene kadar bin bir türlü yaşam planları kuruyordu. Uçaktan indi. Arabaya çantalarını koydu, çıkış kapısından çıktı. Taksi tutup eski evine gitmesi lazımdı. Çantasına ilk defa baktı. Selma Hanım 1000 gulden sıkıştırmıştı. Eline. Kısık bir sesle,’’ ablam canım ablam.” dedi.
Sonra taksi çağırmak için elini kaldırmıştıki mavi bir araba durdu önünde. Şaşkınlıktan dilini yutacaktı! Eli ayağı titremeye başladı. Çok şaşkın ve heyecanlı idi. Sesi titreyerek bayılmak üzereydi olamaz! Olamaz! Hayal görüyorum dedi.
Arabadan gülerek inen Nihat’tı!
Sesi titreyerek,’’ Nihat sen misin? Yoksa hayal mi görüyorum.’’ dedi. Nihat koşarak sarıldı, “Canım benim, sevdiceğim benim.” diyerek sarıldı.
Yasemin’in ayakları yerden kesilmişti. Bulutların üzerinde uçuyordu sanki. Elleri Nihat’ın boynunda, kokusunu duyuyordu. Kendi kendine,’’ nasıl olur! Nasıl olur?’’ diye sayıklıyordu.
Nihat,’’ sana her şeyi anlatacağım, canım evimize ulaşalım anlatacağım.’’ dedi. Yasemin başını Nihat’ın omuzuna yasladı eve gelinceye dek başını kaldırmaya korkuyordu. Uçakta uyuduğu için “Rüya mı görüyorum?” korkusu vardı içinde.
Eve değil Cemil beyin evine gelmişlerdi. Yasemin Nihat’a,’’ Nihat’ım yanlış geldin burası Cemil amcanın evi.’’ dedi.
Nihat,’’ gülerek hayır canım hayır burası evimiz.’’ dedi.
Kapıyı çaldılar. Çilek açtı. Yasemin çılgınca kardeşinin adını haykırdı. Sarıştılar, yılların özlemiydi bu sarılmalar. İçeri girince daha da şaşırdı, “Mert! Mert canım!” Diyerek sarıldılar delice kardeşler.
İçeriye Cemil Bey girdi. Yasemin,’’ Yeter! Yeter siz benim kalbimi durduracaksınız! Bu kadar mutluluk bana çok.” şeklinde feryat ederek koştu Cemil beye sarıldı.
Yasemin,’’ babam! Cemil Babam. Can babam, canım babam.” diyerek, kısık bir sesle, beni nasıl afettiniz ben sizleri hak ediyor muyum?’’ diyerek sordu?
Cemil bey,’’ kızım biz her şeyi biliyoruz.’’ diyerek saçını okşadı.
Nihat,’’ gel can parem otur sana her şeyi anlatacağım.’’ Dedi ve başladı anlatmaya:
“Canım şimdi olay şu: Sen düğün için geldiğinde, Mert sana hakaretler etmişti. Sen apar topar gittikten üç sonra Asena geldi. Benimle ve Mert ile konuşmak istediğini söyledi. Ben, Mert ve Çilek Asena ile buluştuk. Asena neden kaçıp gittiğini, bizlere anlattı. Ben Çetin’i buldum güzelce dövdüm. Çetin suçunu itiraf etti. Bir gece nezarette kaldım Çetin şikâyetçi olmadı. Ama başka biri ile dövüşmüş adamı ağır yaralamış içeri girdi 5 yıl ceza aldı. Sonra Cemil baba bu olaya çok üzüldü. Dönüş yaptı. Hollanda’ dan. Şimdi Türkiye’ den emeklisini alıyor. Mert ve Çileğin eşi Türkiye’ de iş kurdular. Temelli dönüş yaptılar. Mert Avukat bürosu açtı. Çileğin beyi iyi kazanıyor yatırımları güzel. Bana gelince ben eşimden ayrıldım. Sana geldiğimde biz ayrılmıştık. Seni çok aradım. Asena’ya ulaştım ama nerede olduğunu bilmiyordu. Sağ olsun Selma Hanım, seni araştırmış. Eskiden Almanya’ da yaşadığın yeri Asena’dan öğrenmiş. Helal olsun kadına beni sora-sora buldu. Bana her şeyi ve en son yaşadığın olayı anlattı. Seni bebeğimizi anlattı. Ben de ailemize anlattım. Selma Hanım seni Türkiye’de beklememi istedi. Bende temelli döndüm. Rahmetli babamdan kalan bir evimiz vardı. Anacığım babama dayanamadı ve rahmete kavuştu. Ben de eve yerleştim. Elektrik bürosunda çalışıyorum. Bugün geleceğini Selma Hanım haber etti. Bizde sana sürpriz yaptık. Sana kavuştum nihayet canımın paresi,’’ dedi.
Yasemin inanmakta güçlük çekiyordu. Ama gerçekti, bitmişti çilesi bitmişti hayat imtihanı, Mert’in eşi ile Çilek kahvaltı hazırlarken, Yasemin bahçeye çıktı. Yaşadıkları dünden bu güne gözlerinin önünden filim gibi geçti. Neler yaşamıştı. Mutluluk hemen elini uzatıp yakalanamayan yâda elimde dediğin de hemen kaçıp giden miydi?
Kaderdi, kader yazılıyor ve insan onu yaşıyordu. Kimisi kaderini yaşayıp ödül olarak mutluluğu alıyordu. Kimisi de kaderini yaşıyor eli boş kalıyordu.
Çetin hayatını karartmıştı. Ama cezasız kalmamıştı. Ellerini göğe açtı ve, ’’ Allah’ım sen doğru kulunun imtihanına her zaman yardım ediyorsun, sana hamd ederim. Şükür ederim.’’ dedi.
O an Nihat beline sarılarak,’’ hadi içeriye Yasemin hanım, bebeğimizi üşütmeyelim. Bugün işimiz çok, önce annelerimize babalarımıza ziyarete gidelim, rızalarını alalım ve Fatihalar okuyalım, sonra yarım kalan düğünümüzü yapalım, çok geç kaldık.’’ dedi
Yasemin tatlı tatlı gülümseyen Nihat’a sarıldı’ ve, “seni ben çok sevdim Nihat.’’ dedi.
***
Nihat,’’ bende canım seni ölesiye sevdim, seni ölünceye kadar seveceğim, yarım kalan mutluluğumuz artık hiç bitmeyecek.’’ dedi.
Yasemin sarmaş dolaş sevdiği adamla, eve doğru mutlu bir yaşama yürürken,’’ Nihat! düğünümüze Selma ablamı, Cem abimi ailesini çağıralım.’’ dedi.
Nihat,’’ tabi canım mutlaka! Nikâhımızda şahidimiz olsunlar. Bizde onlar gibi çoluk çocuğa karışalım.’’ dedi. Ve iki genç yeni bir kaderin ilk mutlu sayfasını açmak üzere eve doğru mutluluğa yürüdüler…
Değerli gönül dostlarım:
Dileriz hiçbir yavrumuz mutsuz bir kadere mahkûm olmasın yeni bir öykümüzde gönüllerinizde buluşmak üzere mutlu kalın cümlenize saygılarımla
Vesselam,
Yaşar İçyüz 11-04-2022