Avrupa’da Türk olmak…

Yayınlama: 08.12.2022
A+
A-

Değerli okuyucular,

Uzun zamandır, karınca kararınca birkaç satır yazıp “ileride belki lazım olur” diye kıyada köşede sakladığım bazı yazılarım vardı. Bir ara değerli bir dostumun, “neden değerlendirmiyorsun bu yazılar?” şeklindeki sorusu sonrası düşünmeye başladım. Zaten seviyordum yazmayı. Neden olmasındı ki!







Daha sonra nereye başvuracağımı hangi medya ile irtibata geçeceğimi düşünmeye başladım. En çok takip ettiğim Ufuk Medya idi ve “hele bir irtibata geçeyim sonrası ise nasip kısmet.” dedim kendi kendime.







Sonrasında ne mi oldu?

Olumlu cevap alınca ve deneme yazıları istediklerinde ne yalan söyleyeyim heyecanımı görecektiniz. Bu işin şakası yoktu ve ciddi bir yola giriyordum. Hislerinizi, duygularınızı, gördüklerinizi, fikirlerinizi ve zikirlerinizi toplumla, hele birde bir medya kuruluşunda, yani en güzel mecrada paylaşmak ve takip edildiğinizi bilmek en güzel şeylerden olsa gerek.

Sonrası ise malum!

Bismillah diyerek başladık şimdiki hal siz değerli okurlarımla buluşmaya. Bu vesile ile Ufuk Media’ya ve değerli dostum Murat Bey’e bir kez daha teşekkür ediyorum ve ilk yazımıza geçiyorum.

***

Avrupa’da Türk olmak..

1960’lardan itibaren Türkiye’den, Avrupa’ya çalışmaya gelen 1. jenerasyon Türkleri fazla anlatmaya gerek yok. Niçin geldiklerini, hangi zor şartlarda çalışıp üç beş kuruş biriktirip tekrar memlekete dönme ümitleri ile buradalarda kaldıklarını üç aşağı beş yukarı hepiminiz biliyoruz. Mutlaka hepsinin özel hikayeleri ve anıları vardır.

Bu bağlamda idrak edilmesi gereken başka bir konu, göç eden Türklerden yeni bir kimlik doğmuş olması. Her nekadar “Gurbetçi” dense de bir bakıma “Avrupa Türklügünün” temeli atılmıştır.

Gurbetçi kelime anlamı olarak -gurbete çıkan ve oralarda çalışan, geçimini aile ocağından uzakta, gurbette kazanan kimse- demektir. Peki, ailesi yanında olupta, burada doğup büyüyen, okuyup iş sahibi olanlara gurbetçi denilmelimidir veyahut denmesi ne kadar dogrudur?

Aslında gurbetçilerden sonra, Avrupa ülkelerinde doğanlara 1. Jenerasyon Avrupa Türkü diyebiliriz.

***

  1. Jenerasjon Avrupa Türklerini ele alacak olursak , gurbetçiler kadar olmasa da, karşılaştıkları zorluklar elbette olmuştur. Her ne kadar istisnalar kaideyi bozmasa da iki kültür arasında yetişmenin getirdiği bir takım zorlukları bu jenerasyonun çok iyi bildiğini sanıyorum.

Ne gurbetçiler gibi Türk olabiliyoruz, ne de yaşadığımız ülkeye ayak uydurabiliyoruz. Ayak uydurmak derken, asemile olmak, örf ve adetlerimizi unutmak, milli ve manevi kimliğinden uzaklaşmak ve unutmak anlımına gelmesin.

Bize ait olan milli ve manevi değerlerimizden ödün vermeden yaşadığımız ülkenin toplumuna açık olmalıyız.

Hollanda’da, milli ve manevi değerlerimiz ile örtüşmeyen, kişisel dünya görüşümüze uymayan toplumsal olaylar olabilir. 4 duvar arasına çekilip, Hollanda toplumu ile aramıza mesafe koyup kendimizi izole etmek yerine, tabiri caizse dışarı çıkıp kendimizi anlatmaya açık olmamız lazım. Tabii ki bunu yaparken, eleştirilere açık olup, cevap verebilmek önemli. Gereksiz tartışmalardan da uzak kalınmalı. Nitekim burada Türk Sivil Toplum Kuruluşlarına da büyük görevler düşmekte. Hollanda toplumu ile ne kadar fazla iletişim ve diyalog halinde olunursa, birbirimiz hakkında bir o kadar bilgi sahibi olup, anlamı olmayan, gereksiz, içi boş bilgileri de ortadan kaldırmış oluruz.

Bunun için de Hollandada doğup büyüyen, okuyan ve çalışan insanlarımızın “Gurbetçi” kimliginden kurtulup özünden kopmayarak “Avrupa Türkü” kimligini kabul edip benimsemesi lazım diye düşünüyorum şahsen.

Bir sonraki yazımızda birlikte olacağız. O zamana değin; Sağlığınız daim, vatan sevginiz hakim olsun.

Simytech     Sifa