Herhangi bir iş dalında işe alınacak her elemana sorulan diploma ya da yetkinlik belgesi gibi temel soruların söz konusu bile olmadığı iş alanı politikacılık veya devlet yönetmek!
Kulağa ne kadar saçma geliyor değil mi? Neredeyse çöp toplamak için bile sertifikaların istendiği günümüzde ülke yönetmek için tek özellik yetiyor: Halkı ikna etmek! Bu arada çöp toplama işini küçümsemek ne haddimize, o iş yapılmasa sokaklarımız ve şehirlerimiz yaşanır olmaktan çıkardı. Hayatımızın normal akışını sağlayan en önemli iş dallarından biri de çöplerin toplanması ve bu yüzden belediye başkanlığı da oldukça önemli bir yönetim alanı.
Tabii belediye başkanını, çöpümüzü toplatacak adam seçelim diye seçmiyoruz değil mi? Zaten başkanlarda da böyle bir yetkinlik belgesi aramıyoruz. İkna eden kazanıyor.
Siyasi tecrübe de bir yere kadar tercih sebebi, öyle ya; adam gidip başka yerde ülke yöneterek tecrübe kazanamaz ki. Kazansa da bu ülkede geçerli olmayacak tecrübenin ne anlamı olur?
Velhasıl politikacılık ya da ülke yönetmeye talip olmak en vasıfsız işlerden biri aslında!
Kalite ve kalibre kontrolü yapan bir kurum yok! İçindeki meyve suyu içildikten sonra çöpe atılan teneke kutunun bir standardı var ama politikacının yok!
Canı çeken herkes, ucundan kıyısından bir yerinden tutunup devlet yönetme işinin bir noktasında yer alabiliyor.
İşte tam da bu noktada demokratik oyun başlıyor. Bir kere her siyasi partinin kendi içinde bir yarış var. Kim hangi alanda öne çıkacak önce bunu seçiyor, sonra o alanda kendisine rakip olma ihtimalleri bulunan yol arkadaşlarını saf dışı bırakmak için bazı ayak oyunlarına giriyor. Kendisini öne çıkarıp onları geride bırakmak için çırpınmaya başlıyor.
Kısaca politika, daha ilk adımda insana kendi yol arkadaşlarını rakip hatta düşman ederek erdemi çöpe atıyor!
Bir şekilde partisinden onay olan adaylar, bunu sonrasında şehir ve ülke çapında tercih edilebilmek için gerekli olan ikna ortamını oluşturma yoluna giriyorlar.
Ülke olarak bir seçim sathi mailine girmiş bulunuyoruz. Zaman olarak yaklaştığımız bu sürece, birtakım planlar ve oyunlarla girdiğimiz artık sır değil. Üstelik bu sadece bizde değil, demokrasi denen ve halkı kendisinin daha iyi olduğunu kim ikna ederse onun kazandığı sistemi uygulayan her ülkenin standartlarından biri bu.
Seçimlere yaklaşıldıkça ulusal müsamereler çeşitleniyor ve zihinleri bulandırarak bir yerlere yönlendirme manevraları birbirini izliyor. Özellikle son aylara girildiğinde nelere göreceğiz merakla bekliyoruz.
Hemen her kesimin hassas noktaları, sinir uçları var. Onlara dokunuluyor. Uyarılan ve refleksleri ile harekete geçen bir topluluğu yönlendirmek tabii ki daha kolay oluyor.
Bu arada karşıtların birbirleri aleyhine söyledikleri her söz diğer tarafın yandaşları için bir doz daha uyarılmaya sebep oluyor. Böylece birbirini besleyen rekabet ortamı daha da heyecanlı hale gelerek, kalabalıkları bir yerlere sürüklemeye devam ediyor.
Seçime son bir ay kala, herkes tüm beceri ve yeteneklerini ortaya dökerek, kendisinin en iyi tercih olduğuna halkı ikna etmeye çalışacak. Sahne ve perdeler kalkıp inerken biz seyirciler meydanlarda alkışladığımız partilerin bizi yönetmesi için tercihte bulunacağız. Onları biz seçip meydana sürmedik ama içlerinden birini seçmek zorundayız. Bu da demokrasinin kendi içinde çözemediği muammalardan biri olarak kalsın.
Neyse ki, hepsi ülkemizin çocukları! Bu toprağın ekmeğini yiyerek ve suyunu içerek yetiştiler. Bu ülkeyi daha iyi bir yerlere getirmek amacıyla seçilmek istiyorlar. Başka ne dertleri olabilir?
Sahi; bir insanın politikacı olmak için nasıl bir motivasyona ihtiyacı vardır sorusunu herkes farklı cevaplasa da, akıl alır gibi bir iş olmadığını, hele de kazananların rahat yüzü göremediğini bile bile nasıl bu yola girildiğini biz sıradan insanlar anlayamıyoruz tabi…
Demem o ki; sevgili biz yani halk olarak, yani vatandaşlar olarak dönecek dolaplara kapılmamalıyız. Bizi ya da siyasi olarak karşımızda gördüklerimizi gerekirse birbirine kırdıran bir sistemin çarklarına asla girmemeliyiz. Tamam bir yere kadar manipüle olmaya da razı olabiliriz ama en azından bunu oy verirken kabul edelim. Ötesi olmasın.
Sokaklara dökülüp kavgası verilecek bir politik görüş yoktur! Bunu ülke olarak geçmişte bol miktarda yaşadık, yeterli tecrübemiz var vatandaş olarak.
Birileri kendi sigarasını yakmak için bir ormanı ateşe vermeye razı olabilir ama biz sigara içmemeli, içsek de yakmak için bir ormanı gözden çıkarmamalıyız.
Biz bu toprağın çocuklarıyız ve kendi toprağımıza kor ve kül düşmesin diye uyanık olmak zorundayız.