İnsan ne için yaşar sorusuna herkesin bir cevabı vardır. Bu cevaplar kişinin inancı ve hayata bakışı ile şekillenir. Bazılarımız için hayat, uğrunda harcanmaya değecek değerler için yaşanırken; kimimiz için de yiyip içmek, devran sürüp göçmektir.
Bizim için ise gerek hayatı gerekse içindekileri anlamlandırma yolculuğumuzun temel rehberi dinimizdir. Vahye ve peygamberlik hikmetine dayanan bir bakış açısı, bir anlamda sıfatımız ve şiarımızdır.
Bir Müslüman için Kur’an ve hadis bilgisi ve bu iki kaynaktan beslenen ulemanın ulaştığı hakikatlerin değeri hayatın anlamını ifade eder.
İşte bu kadim mirasın ve medeniyetin, ilim ve hikmet sahipleri ulemasının ortaya koyduğu, insan ne için yaşar sorusunun cevabı olabilecek ve nihayetinde kulluk amacını izah eden, başlık olarak dinin dünyada gerçekleştirmeyi emrettiği (makasidu’ş-şeria) ve gerek mensuplarına gerekse muarızlarına vaat ettiği hususlar şunlardır.
Bir toplumun huzur ve güveni, refah ve düzeni, kültür ve medeniyeti, ancak bu hususlarda halkına sunacağı imkân ve garantilerle mümkün olur. Tarih boyunca da bu konularda emniyeti sağlayan devletler payidar olmuş ve halklarının destekleri ile ayakta durmuşlardır.
Bu, bir nevi devletlerin dayanması gereken temel dayanaklar olarak da görülebilecek konular eksildikçe, toplum barışı ve devlet gücü azalmıştır.
Netice olarak, medeniyet diyebileceğimiz her yapı ve oluşumun bunları sağlama mecburiyeti vardır.
İnsanların canını, malını, aklını, neslini ve dinini güvende hissetmediği ortamlarda, bir kalkınmadan, gelişmeden söz edilemeyeceği gibi, topyekûn bir medeniyetten hiç bahsedilemez.
İslam, bu hedeflerin gerçekleşmesi için yasaklar ve kurallar koyar. Örneğin mensuplarının akıl selameti için, aklı iptal eden ve sarhoşluk veren şeyleri yasaklar. İnsanları aldatmayı ve sahtekarlıkları engellemeyi vazife olarak verir. Mal emniyeti için, olası hırsızlıklarda şartlara bağlı olarak şiddetli cezalar emreder. Can emniyeti için cinayetlere fıtrata uygun olarak kısas kuralını getirir. Nesil emniyeti için zina ve fuhşu kesinlikle yasaklar. Din emniyeti için, tüm ibadethane ve ibadet ehlinin korunmasını ve saygı ile muamele edilmesini ister.
Bu örnekler çoğaltıldığında görülecek olan manzara bir medeniyet kurgusu ve hedefidir.
Şu an yeryüzünde kendilerini medeni olarak lanse eden ve gerçekte ise sadece zengin ve gelişmiş diyebileceğimiz batı dünyasında insanların bu beş konuda kendilerini güvende hissetmeleri mümkün değildir.
Geçen hafta açıklanan bir istatistik bilgisine göre, Avrupa’nın en organize devletlerinden Hollanda’da geçen 2022 yılı boyunca 1,8 milyondan fazla kişi cinsel taciz veya tecavüze maruz kalmış. Bu konularda batı medyasına yansıyan bilgiler, hemen her devlet için benzer sıkıntıları ortaya koyuyor.
Batıda insanların aklı, nesli, canı, malı ve dini güvende değildir. Doğu için de aynısını söylemek gerekir elbette. Ancak batı hayranlarının orasını görece bir cennet gibi tasvir etmeleri sebebiyle vurgulama gereği duyuyorum.
Konu İslam ve Müslümanlar olunca batıda kurallarının lastik gibi esneyebildiğini, gerekirse kanunların kenara itilebildiğini birçok örnekle yaşayarak öğrendik.
Yukarıda sıraladığımız dinin ve hayatın olmazsa olmaz hedefleri olarak isimlendirebileceğimiz emniyet konularının, en nihayetinde sıra İslam’a gelince iptal edilmesi bile tek başına batının bir medeniyet olmadığının göstergesidir.
Zengin ve güçlü, barbar ve zalim batı, işine geldiğinde fikir özgürlüğünü kullanarak İslam’ın mukaddesatına saldırmakta bir beis görmüyor. Bu iki yüzlülüğün getirdiği yüzsüzlükle, hala bize medeniyet pazarlaması yapmaları ve aramızdan müşteriler bulmaları da bizim ayıbımız olarak duruyor.
Batı medyası ve uzantılarının yalan yanlış yayınlarıyla aklımızla oynamaları, televizyonlarının nesillerimi ve aileleri ifsat eden yayınları, satışı ve ticareti serbest olan sarhoş edici maddeler, yasak olsa da yayılan uyuşturucu ağı, ara ara hortlayan İslam düşmanlıkları ile vahşi bir hayvan gibi yapılan saldırıları, dinimizi ve temel değerlerimizi aşağılamayı ve hakareti kendilerinde bir hak görmeleri, asla bir medeniyet olamadıklarının sonucudur.
Bize düşen ise; gücü yetenin eli ile, ona gücü yetmeyenin dili ile direnmesi ve karşılık vermesidir. Bunlardan hiçbirine güç yetiremeyen ise en azından kalbiyle bu durumdan nefret ederek kendini korumasıdır.
Dininizi, aklınızı, neslinizi, malınızı ve canınızı koruyan Müslümanlar! Hayatın anlamı bunlarla kaimdir.