PIKNIK

Değişen bir şey yok! ‘Aynı tas aynı hamam…’

Yayınlama: 18.02.2025
A+
A-

Sevgili Ufuk okuyucuları ve özellikle köşemizi takip edenler hatırlayacaklardır ki; aylardır hatta yıllardır gerek ekonomik kriz gerekse bir önceki hükümetin bazı uygulamaları sebebiyle sürekli vurguladığımız ve dikkatleri çekmeye çalıştığımız bir gerçek vardı.

O gerçek artık ayan-beyan ortaya çıktıkça reddedilemez şekilde ifade edilmeye ve çıkarılan kanunlarla desteklenmeye başlanan ‘her şeyden yabancıları sorumlu tutmak’ şeklinde ifade edebileceğimiz hem insani olarak sorunlu hem de pratik gerçeklerle hiç ilgisi olmayan bir gidişattır.

HEP SÖYLEMİŞTİK

Ufuk Media’nın son ay ve yıllarındaki birçok haber ne yazık ki bu içerikten bahsediyordu. Halen de aynı minvalde kararlar, kanunlar ve haberlerle meşgulüz. Çok önceleri bu uyarıları yaparken karamsarlık yapmıyor, tam aksine çeyrek asra yakın bir gazetecilik ve habercilik tecrübesiyle önümüze gelen haber ve uygulamaları incelediğimizde bu sonucu görüyorduk.

Gerek her yerde karşılaştığımız haberler ve gerekse haber olmayan ama birebir yaşadıklarımız ve yaşadıklarınız bizleri bu gerçekle sürekli burun buruna getiriyor. İşler yolunda iken bu sağlam emekçilere gülümsenirken, herhangi bir sebeple sağlığını veya bir organını kaybettiğinde sorun gözüyle bakılmaya başlanıyor. Hele de ekonomik kriz dönemlerinde ‘günah keçisi’ her zaman yabancılar olarak görülmeye ve gösterilmeye başlanıyor. Keza tas da aynı hamam da. Değişen pek de bir şey yok…

Normal gidişatta bir dönem önce artık yabancı kelimesini kullanmanın psikolojik ve sosyolojik yanlışları konuşulup bu kelimenin yerine daha doğru bir dönem önce artık yabancı kelimesini kullanmanın psikolojik ve sosyolojik yanlışları konuşulup bu kelimenin u bir kelime kullanmaktan bahsederken, bugün geldiğimiz noktada sevgili hükümetimiz kısıntı ve tasarruf tedbirlerinde ilk basamak olarak ‘ne hikmetse’ yine yabancı kökenli vatandaşlarımızı seçmektedir.







Üzerinde durduğumuz bir diğer önemli konu da; bir şekilde ailelerinden kopmuş yahut koparılmış veya ailesini tamamen kaybetmiş, köken olarak Müslüman olan ve sayıları binlerle ifade edilen çocuklarımızın ‘kasıtlı olarak’ hem kültürel hem de dini olarak hiç bir ilgisi olmayan insanlara ve hatta bazen eşcinsel çiftlere emanet edilerek ‘asimile’ edilmeye çalışıldıklarına hala şu günlerde çeşitli AB ülkelerinde derin bir üzüntü ile şahit olmakta olduğumuzdur.

Genelde Avrupa özelde ise Hollanda, insan hakları söz konusu olduğunda bütün dünyaya dersler veren ve hatta kaderin bir garip cilvesi olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni kendi ülkesinde barındıran bir devlet olarak, sonuçlarını bilerek ve isteyerek nesillerimizi artık alenen asimile etmeye çalışmaktadır.

Bir çocuk elbette öncelikle kendi ebeveyninin yanında yaşama hakkına sahiptir ve anne-babalar da çocuklarını kendi kültürleri üzere yetiştirmek hususunda asla engellenemez bir hakka sahiptirler. Anne-babasından kanunlar eliyle koparılan bir çocuğa normal bir devletin göstermesi gereken muamele; asgari şartlarda anne-babasına saygının bir doğal gereği ve en tabii insan hakkı olarak kendi kültürleri üzere yetişmesine en azından engel olmamak ve buna engel olabilmek için aksi birtakım çalışmalar yapmamaktır.

Tabiidir ki bu noktada ortak kültür değerlerine sahip Müslüman ailelerin koruyucu aile olma konusunda çok eksik ve yetersiz oldukları gerçeğini de hatırlamadan geçmemek gerekir. Buna imkanı olanların bu büyük vicdani vazifeye talip olmaları elbette bu çocuklarımızdan hiç değilse birkaçını gerçekten koruyabilecektir.







Sevgi, saygı ve muhabbetlerimle,

Simytech     Sifa