
Bir konuyu net olarak bilmek durumundayız. İslam mefkuresinde cihad, farklı varyasyonlarının yanında mutlak olarak fiili savaş anlamına da gelir. Cihadı savaştan soyutlamak ya da başka bir ameliyeye indirgemek bir tür sapmadır. Tüm çeşitlerinin yanında cihad aynı zamanda Allah için savaşmaktır.
Cihadı herhangi bir savaştan ayıran temel nokta ise niyettir. Niyetin Allah olması sıradan bir kavgayı cihada dönüştürür. Aksi bir niyet ise çok büyük bir mücadele veya savaşı sıradanlaştırır.
Bu konuda son dönemde yayınlanan Prof. Dr. Mehmet Görmez hocanın Cihad makalesi oldukça detaylı bir inceleme ve net bir anlatım ile hadiseyi ortaya koyuyor. Sıradan bir köşede ele alınamayacak kadar geniş bir mevzuyu hoca makalesinde gayet güzel incelemiş ve anlatmıştı. Makalenin yazıldığı geçen yıl Gazze savaşının yeni patlak verdiği ve insanların olanları anlamlandırmaya çalıştığı günlere denk geldiği için ayrıca büyük bir hizmet oldu.
Benim dikkat çekmek istediğim nokta ise, niyet mefhumunun manipüle edilerek, sahih bir niyet sahibinin de gayet kolaylıkla kullanışlı bir aparata dönüşme tehlikesi. Özellikle genç yaşlarda bu kavramlarla tanışan ve heyecanlı bünyesi muhteşem İslam inanç ve düşünce sistemi ile coşan birinin tüm samimiyetiyle bu davaya hizmet etmeye çalışması gayet anlaşılır bir durum.
İman ve heyecan birleştiğinde insan kulluk için yol arar. Standart kulluk amelleri artık kendi heyecanını bastırmayınca da daha ileri aşamalara geçmek için engellenemez bir iştiyak duyar. İşte tam da o sırada devreye çevresindeki diğer Müslümanlar girer. Özellikle bir cemaat yapılanması içindeyse o ortamlarda verilen duygu ve bilinç haliyle yönünü tayin eder. Artık bu gencin ya da yaşı ne olursa olsun benzer heyecan ve iştiyakı hisseden kişinin beklediği basit bir yönlendirme onu kulluktan koparıp kullanışlı bir elemana dönüştürebilir.
Allah için savaşmanın ıstılahımızdaki en kısa ve kolay açılımı, Allah ile kulları arasında bulunan engellerin kaldırılması için gayret göstermek ve yeryüzünde fitnenin yani zulmün engellenmesi için mücadele etmektir.
Daha net bir örnekle anlatırsak; Müslümanlardan oluşan bir ordunun savaşa çıkmaktaki hedefi; muhatap kitleye İslam davetinin ulaşmasına engel olanları ortadan kaldırmak veya Allah’ın kullarına zulmedenlerin zulmüne mâni olmaktır. Şehirleri ele geçirmek, sınırları genişletmek, ganimet elde etmek gibi amaçlarla çıkılan yol cihad yolu değildir. Bunlar cihad sonrası elde edilecek doğal sonuçlar olsalar da niyet bunlara ulaşmak olursa işlenen amel kulluk sınırları içinde kalan bir cihad değil, sıradan bir dünyalık davasına dönüşmüş demektir.
Şahısların kendi başlarına yapacakları eylemlerin cihad olabilmesi ise çok daha ağır şartlara bağlıdır. Bir kişinin kendi şahsi görüşüyle herhangi bir kavgaya girmesi yahut benzer adımlar atması tek başına karar verebileceği bir iş değildir. Cihad ilan etmek Mü’minlerin emirinin işidir. Fertler ancak bu şekilde cihad ibadetini yerine getirebilirler.
Herhangi bir İslam beldesinde bu sıfata haiz birinin olmadığı durumlarda ya da işgal durumlarında; fertler organize olur, kendi aralarından bir emir seçer ve yine istişare ile hangi yollarla cihad edeceklerine karar verip uygularlar.
Bugünün Müslüman dünyasında elbette çok ağır işgaller yaşandı ve yerel halkın direnişi şüphesiz cihad ameline uygundu. Gerek Afganistan, gerek Bosna veya Çeçenistan ve son olarak Suriye’de bu durum yaşandı. Halen Filistin’de devam eden işgale karşı direniş de bu minvalde bir cihaddır. Kendi içlerinden seçtikleri emirlerin istişare ile aldıkları kararlara uyarak yapılan bir ameliyedir. Şekli ve metotları dışarıdan değerlendirmelerde anlaşılmayabilir ama umum ümmetin bir emirinin olmadığı günümüzde yerel kararlara uymak kulluk şuuru ile cihad amelini işlemeye kafidir.
Bu gibi fiili işgallerin dışında bulunan İslam memleketlerinde yaşayan Müslümanların, her halukarda vatandaşlık sözleşmesi ile bağlı oldukları ülke hukukuna uymaları ve orada kendi kafalarına göre bir cihad icra etmeleri İslam hukukuna göre mümkün değildir. Müslüman ahdine sadıktır. Anlaşma/vize ile girdiği bir gayri Müslim memlekette bile kendi kafasına göre cihad hukuku uygulayamaz ve verdiği söze sadık kalır. Kaldı ki İslam beldelerinde Müslüman halkı terörize eden eylemlerin cihad olarak kabul edilmesi fıkhımıza göre mümkün değildir.
İslam ordusunun topyekûn saldırıya geçtiği bir gayri Müslim beldede yaşayan ve çatışmalarda canını kaybeden bir Müslümanın durumu fıkhımızda incelenmiş ve kanının bedelinin ailesine ödenmesi gibi fetvalar verilmiştir. Kasıt olmaksızın ve hedef seçilmeksizin, İslam ordusunun saldırısında canını kaybeden Müslümanın kanının hesabı kitaplara konu olmuş ve alimler arasında tartışılmıştır.
Hal böyle olunca, ortada hiçbir mecburiyet ve mazeret yokken, hiçbir fıkhi hükme uymayan bir işi, kendi kafasına göre icra eden birinin canına kıydığı Müslümanın hesabı nasıl olacaktır?
Sorsak cihad ediyordum diyecek olanların niyetlerini kalplerini açıp bakamayacağımız için sorgulama imkânımız yoktur. Ancak kendi açıklamaları ile zaten çoğu zaman içlerinde olanı ifşa ediyorlar.
Ne sahabede ne de onlardan sonra gelen ve onların güzel yolunu takip edenlerde görmediğimiz çılgınlıkları cihad diye pazarlamak büyük bir vebal ve İslam mefkuresine, cihad anlayışına büyük bir ihanettir.
Bu gibi aşırılıkları icra edenlerin günün sonunda birtakım emperyalist hedeflere hizmet eden konumuna düşmüş olmaları da maalesef geçtiğimiz yarım yüzyılda çok yaşadığımız bir durum oldu. Cihad ettiğini zannedenler, yaptıkları ile Allah’ın dinine değil O’nun düşmanlarına yardım etmiş oldular.
Kavgayı seven, silah aşığı, insan öldürmek gibi ağır ve zor bir işi kolaylıkla yapan hasta tipler kendi nefsi tatmin yollarına cihad kılıfı geçirip yanlışlara ve hatta zulümlere sebep oldular.
İsmi meçhul bir kardeşimizin bu konuda son yaşanan örnek üzerinden yaptığı değerlendirmeyi buraya alıyorum:
“Katil olmakla mücahid olmak; kendini muvahhid zannetmekle mankurtlaştırılmak arasındaki çizgiler oldukça belirgin olmasına karşın, kimi zihinler için inceliyor. Usul, ilim ve hikmet üzere inşa etmediğiniz; duygusal ve tepkisel kaldığınız yönleriniz, sizin manipülasyona açık taraflarınızdır. Bu yönünüz açığa çıktığında, iyi sıralanmış bir dizi slogan ve muhatabına göre kurgulanmış güçlü bir retorikle güdülmeye açık kurbanlar hâline gelirsiniz. Hele ki bu yön din ise ve ebediyet vaat ediyorsa.
Mantıksal bir zeminde temellendiremediğiniz, bir delile dayandıramadığınız, dolayısıyla adına samimiyet ya da ihlas diyerek tevil ettiğiniz hususların çokluğu, bu durumun paralelinde seyreder ve yine sizi kullanışlı aparatlar hâline getirir. Durun ve düşünün! Size samimiyet ve ihlas kisvesinde sunulan bu tepsiyi tutan el, aynı fazilete sahip mi? Eline babanın tüfeğini tutuşturup seni yan sokağındaki karakolun üzerine salan it, niçin sana vadettiği fazileti kendisine layık görmedi? Sorsaydın ya: “Ulan … madem bunun adı cihad, nihayeti de şehadet; o hâlde niye sen değil de ben gidiyorum?” diye.
15–22 yaş aralığında bir gençsen, bu sözlerim sana. Bu yaş aralığının üzerinde olduğun hâlde inşa ettiğin gerçeklik hâlâ seni yukarıdakine benzer bir profil olmaktan kurtaramıyorsa, artık bu bilinçli bir tercihtir. Sen, elinden ve dilinden emin olunamayacak; saplantıların ve psikolojik travmaların sebebiyle sürüklendiğin tekfircilik pisliği sebebiyle Müslümanların kan, can ve namus emniyetlerini tehdit etmeyi ve hatta bunlara kastetmeyi kendine helal gören bir cehennem köpeğisin. Başını kaldır, dünyaya bak! Senin menhecin üzere tek bir Müslüman cemaat bulabilecek misin? Hak ve hakikat, iki satır yazı yazsa her satırında elli tane imla hatası yapacak olan ama buna rağmen seni güdebilen o beyinsize ve etrafındaki üç beş kişiye inmiş olabilir mi?”
Nihayetinde cihad, İslam’ın emirlerinden ve salih amellerinden bir yoldur. Bu yola girecek olanın tıpkı namaz kılanın namazla ilgili tüm fıkhi detayları öğrenmesi gibi cihadla ilgili tüm detayları öğrenmesi gerekir. Allah için yapılan bir amelde nelere dikkat edilmesi gerektiği, nelerin bu ameli bozacağı, nelerin bu işi ifsad edeceğini bilmek çok ama çok önemlidir.
Cemaat liderlerinin ve hocaların cihad emiri olmadıkları gerçeği asla unutulmamalıdır. İslam dünyasının dört bir yanında bu gibi yapıların harcadığı gençlerin sayısının hiç de az olmadığını biliyoruz. Kendisi evinde rahat oturup kendi oğluyla ya da kızıyla muhabbet ederken, aynı yaşlarda başka gençleri ölüme yollayanların gerçekten sahih niyetle cihad etmediklerini anlamak zorundayız. Hiç değilse bu kadarını fark etmek gerekiyor.
Allah bizi kendi yolunda cihada memur etsin, bu şerefli ibadeti bize de nasip eylesin.