
Geçtiğimiz günlerde haber sitelerinde dolaşırken gözüme bir detay ilişti.
O detay şu ki;
Kayseri Emlakçılar Odası Başkanı Selim Atasoy geçtiğimiz günlerde ilginç ama bir o kadar da düşündürücü bir açıklama yaptı:. O açıklamada Atasoy, “Gurbetçiler artık Türkiye’ye sadece ziyarete geliyor, yatırım yapmıyor. Ne konut alıyorlar, ne de arsa. Yani “geliyorlar, görüyorlar, gidiyorlar.” diyor.
Bu yazımda sizlerle bu konuyu ele almak istedim. Çünkü Atasoy’un göremediği, ya da o anda hatırlayamadığı, ama biz gurbetçilerde iz bırakan bazı yaralar var.
Adım adım ele alalım
Elbette ki bu durumun ekonomik nedenleri var. Türkiye’de gayrimenkul fiyatları uçmuş durumda. Kayseri gibi görece “uygun” illerde bile fiyatlar gurbetçinin gözünde artık yüksek. Üstelik yurt dışında yaşayan Türklerin alım gücü de eskisi gibi değil. Avrupa’da da enflasyon var, hayat pahalı, işler kolay değil.
Ama mevzu sadece bu değil. Asıl mesele şu: Bizim vatanımız, biz gurbetçilere yıllardır cart curt eden bir ülke oldu.
“Zengin diye sevmedik, fakir diye saymadık”
Bu insanlar (gurbetçiler) yıllarca yaz tatilini Türkiye’de geçirdi. Dövizini getirdi, yatırım yaptı, ev aldı, arsa aldı, düğün yaptı, araba aldı, esnafa para kazandırdı. Ama ne zaman ki ekonomik sıkıntılar başladı, sosyal medyada, kahvede, sokakta şu sesler yükselmeye başladı:
- “Avrupa’dan geliyorlar, hava atıyorlar.”
- “İki kuruş dövizi var diye tepemize çıkıyorlar.”
- “Bize akıl vermeye geldiler yine.”
Yani zengin diye sevmediler, fakir diye saymadılar. Halbuki biz gurbetçiler, hem Türk kimliğini hem yaşadığımız ülkenin kurallarını aynı anda taşımaya çalışıyoruz. Ne oralı olduk tam, ne buralı sayıldık. Ama yine de “memleket” dedik ve koştuk vatana. Şimdi ise “sadece bakıp dönüyorlar” diyorlar. Kimse kusura bakmasın ama bunun bir sebebi de siz değil misiniz?
“Vatandaş gibi değil, turist gibi davrandılar”
Gurbetçi Türkiye’ye turist gibi gelmedi hiçbir zaman. “Memleketim” dedi, ailesini gördü, ev aldı, çocuğunu sünnet ettirdi, hatta emekli olup kesin dönüş yapan bile oldu. Ama siz onlara ya turist muamelesi yaptınız ya da “para makinesi.” Sevdiğiniz gurbetçi, ancak döviz bırakan gurbetçiydi.
Şimdi hem kur artışı hem gayrimenkul fiyatlarındaki fahiş artış hem de gördüğümüz toplumsal tavır yüzünden, evet, doğrudur alım yapmıyoruz.
Şaşırmalı mıyız?
Emlakçı “fırsat bu fırsat” diyor ama...
Sayın Atasoy, “Gayrimenkul almanın tam zamanı” diyor. Belki ekonomik olarak haklıdır ama unutulmamalıdır ki, duygusal yatırımın olmadığı yerde maddi yatırım da olmaz. Gurbetçiye sadece döviziyle değil, kimliğiyle de değer verilmediği sürece, insanlar neden gelip yatırım yapsın? Aidiyet hissi bir gün kırıldı mı, tamir etmek zordur.
Uzatmadan,
Türkiye, yurtdışındaki vatandaşlarıyla bağ kurmak istiyorsa önce dili düzeltecek. "Cart curt" edip sonra da "Neden yatırım yapmıyorlar?" demek samimi değil. Bu insanlar bir daha bavulunu dolu getirmezse, sebebini sadece fiyatlarda değil, kendinizde de aramalısınız.
Yani, gurbetçiye cart curt edersen, dövizini de döndürmez, gönlünü de.
Küçük Bir Fıkra
Temel, Almanya’da yıllarca çalıştıktan sonra memlekete döner. Köy kahvesinde otururken biri laf atar:
— Ula Temel, geldin gene para içinde yüzmeye ha? Almanya’da parayı çatır çatır götürüyorsunuz!
Temel sakince cevap verir:
— Ula bizim orda da sizinkiler var. Biz onlara “Alman” diyoz. Onlar da bize “yabancı” diyo.
— Eee ne var bunda?
Temel başını sallar:
— Her yerde garibiz gari, ama para harcarken herkes bizim!
Muhabbetlerimle,



