Hep tartışılagele görmüştür.
Medya unsuru; yasama yürütme ve yargı üçleminin acaba hangi kıskacındadır diye. Daha da çok tartışılacağa benzer. Çünkü; Görsel, işitsel ve yazılı medyanın yanısıra, internet habercilik dediğimiz elektronik medya da, yüzyılımızdaki habercilik sektöründeki yerini süratle çoktan aldı bile. İşte tam da bu tartışma kıskacında insan doğal olarak bazı şeyleri enine boyuna düşünmeye başlıyor.
Nasıl mı?
Bir medya patronu düşünün ki beş gazetesi (Hürriyet, Milliyet, Vatan, Radikal, Posta) ile üç televizyonu var. (CNN Türk Kanal D ve Star TV) Ve bu patron aynı zamanda hem rafineri (POAŞ), hem banka, hem de çeşitli emlak ve arazilarin sahibi.
Şu yoğurdun bolluğuna bakarmısınız!
Adam bununla da yetinmiyor, yeni rafineriler, yeni araziler, yeni bankalar, yeni televizyonlar, yeni gazeteler istiyor. İstemez mi? Nasıl olsa çeşitli ihalelere girilecek. Medya silahı da nasıl olsa elinde. Türkiye’deki medya bir kenara, Almanya’daki bazı medya kuruluşlarının da ortağı bu adam. Bu hangi ülkede görülmüş Allah aşkına.
‘Kartel medya’ diye bir terimi sıkça duymuş olsanız gerek. (Kartel kelime anlamı itibarıyla; birbirinden bağımsız işletmelerin daha çok kazanç elde etmek yada başka kuruluşların, işletmelerin rekabetini ortadan kaldırmak amacıyla kurulan büyük birliğin adıdır). İşte bu terim bir üst satırlardaki açıklanan örneğiyle bire bir örtüşüyor diye düşünüyorum. Şimdi bazı dostlarımız, “Ne var yani, ne çıkar bundan, adam çalışıyor kazanıyor” şeklinde düşünebilirler. İyi de kardeşim, sormazlarmı adama, “Bu ülkede yaşayan başka insanlar yok mu?” diye!. Ben şahsen ‘Ne çıkar bundan’ diyenlerden ziyade ‘Hayır! çok şey çıkar bundan’ diyenlerdenim.
Neden mi?
Hiç düşündünüz mü? Bu kartel medya, güzide vatanımız Türkiye’mizde özgürlüklerin sesi olduklarını savunmakla beraber, bilmiyorum acaba neden hürriyet denilince Amarika’nın Hürriyet Anıtı’nı, milliyet denince de Leonardo Vinci’yi kullanırlar?
Bu mu Türkiye’nin sesi, bu mu özgür medya anlayışı?
Hem sonra sizin gazetelerinin köşelerinden yapılmadı mı Allah’ın peygamberine, “Çok seviyorsanız O arabın memleketine gidin” şeklindeki hakaretler. Millete bidon kafalı (Yılmaz Özdil), göbeği kıllı diye laf söyleyenler ve zamanın Genelkurmaybaşkanı’na etek giydirenler sizin gazeteleriniz değil miydi yoksa? Yine zamanın Başbakanı’nı pijamayla karşılayan sizin patronunuz değil miydi? İslam düşmanı yayımlar yaptığınızı, irtica yaygarası koparıp darbe tahrikçilği yaptığınızı gazete ve tv lerinizden bilmiyor mu bu millet?
Daha geçtiğimiz günlerde gazeteniz Hürriyet’in yazarı Ömür Gedik ‘Bir çadırda köpeklere isimli’ yazısında, bayram arefesinde akılalmaz cümleler sarfederek, “Ramazan çadırını görünce, ‘Köpekler için neden böyle çadırlar olmasın ki’ dedim. Her akşam onlara belli saatlerde yemekler verilir” diyerek oruç tutanları köpek, oruç çadırlarını da kafes yerine koymadı mı?
Dedim ya çok şey çıkar bundan diye.
İyi valla; asparagas (yalan) haber sizde, ahlakımıza ve dinimize düşmanlık etmek sizde, santaj yapmak sizde. Ondan sonra kalk ve yine kendi tekelinde olan kartel medyanda ben masumum de!
Yaaa ! Öyle mi, bende bunu yedim’Yemezler. Bir Fadime Şahin benzeri olayı bu Millet artık daha yemez. Boşuna yorulmayın. Artık bu ülkede gerçek demokrat, gerçek Atatürk’çü, inançlı ve dinini yaşama gayreti içinde olan gençler var. Kandıramazsınız onları.
Daha ne sayayım ki. Haa bir de beleşten devletin imkanlarından faydalanmak. Kim 10 yılda galericilikten medya devliğine terfi etmiş ki? Bir tane daha örneği var mı bunun? Geçtiğimiz haftalardaki Türkiye’nin gündemine oturan Hilton ve Deniz Feneri v.b tartışmaların kaynağında
da bu yatmıyor mu zaten?
İsterseniz kısacık bu tartışmaya da bir göz atalım ha!..
Öncelikle yazımı okurken değerli okurlarım, ‘Haa! bu adam da Tayyip’ciymiş” şeklinde önyargıya kapılmadan hemen belirteyim. Ben hiç bir zaman şuncu-buncu olmadım. Beni bilenler bilir. Ben sadece iftiralara sessiz kalamayacak kadar MÜSLÜMAN; yalanlara seyirci kalamayacak kadar da Türkiye sevdalısı bir TÜRK’üm. Hepsi bundan ibaret.
Neyse, konumuza dönelim,
Kartel Medyanın patronu Aydın Doğan çok iyi biliyor ki Tayyip Erdoğan kolay kolay pes etmez. Feleğin cenderesinden yoğurularak buralara geldiğini, hamurun da çamurun da nasıl yoğurulduğunu iyi bilen bir politikacı olduğunu ve diğer Başbakanlara benzemediğini ve onlarla karıştırılmaması gerektiğini zaten kendisi söylüyor.
EEE…Ne demişler; at binenin, kılıç kuşananın.
Biz de bekleyeceğiz, göreceğiz. Yalnız kedi-fare oyununda bir kural vardır. Bir kedinin yapacağı en büyük hata, aynı anda gördüğü farelerin tümüne sahip olabilmek için, hepsine birden atlamasıdır. Ve sonuçta elinde bir tane bile fare olmaması ise ne denli büyük hata yaptığının göstergesidir. Tayyip Erdoğan bu kuralı çok iyi bildiğinden olsa gerek, fareleri teker teker avlamayı tercih ediyor gibi. Aydın Doğan’ın tek korkusu da bu olsa gerek. Yani Uzan’ın başına gelenlerin kendisinin de başına gelmesi. Gidişat biraz da ona benziyor. Eğer durum öyle ise, Aydın Doğan Uzanlar gibi kaçacak ülke bulabilir mi kendine bilinmez. Belki Ermenistan olabilirdi ancak şimdilerde o da zor gibi.
Ya hakikaten ben bir vatandaş olarak merak ediyorum ya! Televizyondaki konuşmanızı dinledim demokrasiden bahsetmeniz çok güzel, özgür medyadan bahsetmeniz çok güzel, Türkiye’nin kalkınması için çabalar felan hepsi çok güzel de, bu kalkınmalar hep size mi olacak, neden medya tekeli oluşturdunuz? AB süreci güzel diyorsunuz da, Avrupa ülkelerindeki medya patronları ekonomide dev isimleri olan şirketleri alabiliyor mu? (Mesela TPAO gibi) Yoksa bütün bu kampanyaların ardında ‘Artık istediklerini elde edememe’ korkusu mu var?
Kimbilir? Ne dersiniz, belkide haramlarla kurulan büyük bir imparatorluğunun sonuna geliniyordur ha!
EEE papaz herzaman pilav yemez ya! The End Kartel Medya.
Vesselam,