Bir uçak düştü millet de birbirine düştü. Nasıl düşmesin ki! İşin içerisine milyonlarca dolarlık finansal gelir kaynağı girince, iki ülkenin itibarı da söz konusu oluveriyor birden. Bununla kalınsa iyi. Ne kadar şuç ve iftira varsa üzerinize yığılıveriyor birden. Ölenlerin acısı yürekleri yakarken, bir diğer büyük acı da bu olsa gerek.
Kaza sürecinden şimdiye dek neler yaşadık neler. Neler duymadık neler. Bir o taraftan, bir bu taraftan. Biri yaşadığın vatan, diğeri Anavatan. Ama en kötüsü ise karabatan. Galiba biz de sapladık kaldık şimdi ki hal oraya.
Nasıl mı?
North West Havayolları’na ait resmi patentli belgeye göre, kaza sonrasında ‘Motor durdu’, ‘Pilot hatası’ ve ‘Benzin bitti’ gibi teknik gerekçelere sığınan Hollanda’nın, uluslararası uçuş kurallarını hiçe sayarak THY uçağını, havada dev türbülanslar yaratan Boeing 757 tipi bir uçaktan sadece 2 dakika sonra indirdiği iddia ediliyor. Yani, önceki Boeing 757 10.24’te Schiphol Havalimanı’na iniş yaparken; THY uçağı tarlaya zorunlu iniş yaptığında ise saatler sabah, 10.26’yı gösteriyordu ki, büyük uçakların yarattığı ‘vorteks’ etkisinin özellikle küçük uçaklar üzerinde öldürücü etkisi olduğu biliniyor. Hollandalı yetkililer ise North West’e ait Boeing 757’nin Tekirdağ uçağından yarım saat sonra alana iniş yaptığını ileri sürmüştü. Nitekim, Tekirdağ Uçağı’nın düşmesinin hemen ardından Hollanda yetkilileri teknik gerekçeler ararken, New York Times gazetesinde Boeing kaynaklı 757 tipi uçakların oluşturduğu ‘Wake Turbulence’ yani vorteks nedeniyle, 757’lerin arkasından yaklaşan uçaklarda, ara mesafenin en az 4 dakikaya çıkarılması gerektiği haberi yayınlandı. Kazada 4 teknik personelini yitiren üretici firma Boeing de, 757 tipi uçaklarında diğer uçaklara oranla daha güçlü ‘Wake Turbulence’ oluştuğunu açıklamıştı.
İyi de; sözüm ona Schiphol Havalimanı teknolojik olarak Avrupa’nın en gelişmiş havalimanlarından biri diye bilinmiyor muydu? Pekala farzedelim ki uçağın ölçümetresi bozuk ve pilot uçağın yüksekliğini tahmin edememiş de yere çakılmış. İyi de kardeşim, bu havalimanı kontrol kulesi mi? Yoksa onu oraya süs lambası olarak mı diktiler? Mesela bu havalimanının fazla alçalan uçakları (pilotları) uyaran radar sistemi yok muymuş? Nerede bu pilotlarla yapılan teknik kayıtlar? Neden bir türlü bu konuda açıklama yapılamıyor?
İddialar arasında geçtiğimiz haftalarda düşen ‘Tekirdağ’ uçağında hayatlarını kaybeden 2 Amarikan yolcusu, Boeing firmasında çalışıyor ve Boeing firmasının Türkiye ile yaptığı (Maaliyeti yüzbinlerce doları bulan) ‘Keşif uçağı’ projesi bulunuyor.
Ama Amarikalılara rağmen bu uçak düştü…
Isparta’da düşen uçakla ilgili de çeşitli şaibeler dile getirilmişti. O uçakta da, 7 Türk profösörü bulunuyordu. İddialar arasında bunların yeni bir icat için buluşmaya gittiği tezide vardı. Ama o uçak ta düştü. Neden ve nasıl bilinmez ama, halkı tatmin edici bir açıklama halen gelmiş değil. 1992 yılında yine Hollanda’da ve (Hafızam yanıltmıyorsa) yine Amsterdam’a düşen İsrail ucağı ile alakalı da (Nükleer bombalar taşıyor muydu acaba?) gibi çarpıcı iddialar ortaya atılmamış mıydı? Bu kaza sonrası yüzlerce insanda hastalık belirtileri meydana gelip konu mahkemelere intikal edilmemiş miydi? Eee üzerinden 17 sene geçti. Sonuç ne? Keza Hollandalı yetkililer Hollanda’da başarılı çıkışlarına devam eden Onur Havayolları hakkında da ‘eksikleri var diyerek’ bir zamanlar bir şeyler söyleyip sonradan ‘temiz miş’ dememiş miydiler? İnsan, ister istemez bütün bu iddiaları üst üste koyunca, bu işlerde bir bit yeniği var mıdır? diye sormadan edemiyor.
Nasıl sormasın ki?
Havalimanı 500 metre uzaklıkta ve yetkililer 25 dk sonra olay yerine geliyor. Gelince uzun süre duruma müdahale etmiyorlar. Yetkililer pilotlar ölmüştü derken, görgü tanıkları çıkmış canlı yayınlarda ekranlardan defalarca “Pilot elini salladı gördüm, yaşıyordu” diyorlar. Kazada hayatını yitirenlerin cenazeleri Türkiye’ye naklediliyor ancak, her ne hikmetse basında çıkan haberlere göre pilotların değil de, yalnızca yolculardan Bülent İçgören’in cenazesine otopsi yapılıyor. Boeing firması da açıklama yapıyor, “Kapılar çelik zırhlı ama camlar açılabilirdi” diyor. Buyur işin içinden çık. İnsan bu halde sormaya başlıyor, “Acaba pilotlar gerçekleri bildikleri için mi 10 saat boyunca kabinden çıkarılmadı veya belki de ölüme terk edildi” diye.
Haa bunu söylerken, bazı konular tek taraflı anlaşılmasın lütfen! Kaza sürecinde, Hollandalı yetkililerin temkinli davranışlarından alınacak dersler yok muydu? Elbette ki vardı. Mesela; ölü sayısı da dahil kazaya ilişkin kesinleşmemiş hiçbir bilgiyi medya ile paylaşmadılar. Şayet otoyol kenarından görüntü alınamasaydı, belki kazanın ürpertici fotoğraflarını bile görmeyecektik. Nitekim, İspanya’da da bir İzmirli yolcunun hayatını kaybettiği 154 ölümlü kazada da tek kare alınamamıştı. Yine, hastanelerden de tek kare ağır yaralı fotoğrafı ajanslar tarafından servis edilemedi. Bunun adı da ‘insanca bir yaklaşım’ olsa gerek.
Hasılı böyle şaibelerle sonuca kimse varamıyor elbette. Nasreddin Hoca’nın fıkrasındaki göle yoğurt çalma kıssasında olduğu gibi, her iki taraftan da birileri bir şeyler atıp tutuyorlar, ‘Ya tutarsa’ diye. Şu halde ne desek boş. Kusuruma bakmayın, belki biraz fesatlık edeceğim ama, karakutular konusunda başkalarına da güvenemiyorum şahsen, ancak netice itibarı ile bekleyip görececeğiz.
Kazada hayatını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil sifalar dilerken, kaza anında iyi niyetleriyle didinen vefakar ve cefakar Hollandalı dostlarımıza da gönülden teşekkür ediyoruz.
Vesselam…