Korona bütün ağırlığıyla sadece Hollanda ya da Avrupa’ya değil neredeyse bütün dünyaya hakim oldu.
Bir anda modern dünyanın gözbebeği Avrupa’nın her yanında insanlar koronadan ölmeye başladı. Sayıları her geçen gün artan bu iç acıtıcı ölümlerin önüne geçecek merhamet duygusunun Avrupa’da yaygın olmadığını biliyorduk ama bu şekilde ortaya çıkmış olması bütün Avrupalı idarecilerin ellerini başlarının arasına alarak düşünmeleri gereken bir konudur.
Zira hiçbir teknolojik gelişme ya da sanayileşme en az şu anda insanların nefessiz şekilde, böğüre-böğüre ölmesine engel olamıyor. Robotlaşan insanlar yetiştiren çağımız yaygın kültür ve hakim toplumsal yapıyı bir kerede bu sebeple sorgulamamız gerektiğini düşünüyoruz.
İnsani değer yargılarının giderek çürüdüğü günümüzde göreceğiniz ilginç ve çirkin onca olayların çok uzun yıllar önce çöken doğu bloku ülkelerinde yapılır iken şimdi Avrupa’nın göbek şehirlerine kadar uzanmış olması Avrupa’nın hangi yöne doğru gittiğine dair çok önemli bir işarettir.
İnsani yapısı sarsılan ve çöküşe geçen Avrupa aynı şekilde parasal krizlerle de çalkalanmaya devam ediyor. Melela; Yunanistan’ın Euro kullanan ülkeler arasından çıkarılması sadece bir tek ülke için alınmış ya da alınacak bir karar değildir. Bu eğer gerçekleşirse Avrupa’nın psikolojik olarak gücünü kaybedeceği ve üye ülkeler arasında krizlerin toplumsal sorunlar şeklinde ortaya çıkacağı bekleniyor. Yunan halkının yıllardır alıştığı çalıştığından çok kazanma ve kazandığından çok harcayabilme gibi lüksünü kaybetmeme uğruna ayaklanması da Avrupa liderlerini korkutan bir başka tehlike zira Avrupalılar açlık veya parasal sıkıntılarda gerekli merhamet desteğinden mahrum olduklarını herkesten çok iyi biliyorlar. Sınıra yığılan mülteciler ise bir başka korkuları.
Atina’da başlayan yangın malumunuz üzere Fransa’nın sarı yeleklilerine kadar sıçramıştı. Ve bu sıçrayış koronavirüsüne rağmen devam ediyor. Şayet bu yangın kısa sürede söndürülemezse bütün Avrupa’yı saracak gibi görünüyor zira kıvılcımların sıçradığı diğer ülkelerin de durumu pek içaçıcı değil. İtalya’ya gelince. Virüsten başını kaldıramayan İtalyanlar yaşadığına henüz inanamazken sıradaki ülkenin hangisi olacağı artık ekonomistlerin tahmin gücüne kalmış durumda.
Hollanda ise her dönemde olduğu gibi bu zor zamanlarda da yine dar gelirlileri hedef alacak ya da emeklilerin maaşlarına el atacak bir takım anlaşılmaz ve aslında gözboyayan tedbirlerle geçinip gidiyor. Fakirliğin artması demek Avrupa için illa da Afrika ülkeleri gibi açlık ve susuzluk yaşanması demek değildir. Zenginlerle fakirler arasındaki gelir dağılımındaki fark büyüdükçe ülke sorunlara yuvarlanmaya mahkum olur. Gelir dağılım dengesi her geçen daha da bozulan Hollanda’nın bu sorunu nasıl çözeceğini ya da çözemeyeceğini zaman gösterecektir. Tabi Koraona Hollanda’ya da fırsat verirse.
Bu hengamede ve herkesin gözünü garibanların ekmeğine diktiği günlerde kendi siyasetçilerimizin de bu rüzgara kapıldığını görmek bizi daha bir üzüyor. Kendileri açısından her ne kadar bir şekilde açıklanabilir ya da anlaşılır olsa da toplumumuz açısından moral değer olarak bu tavırlar onarılması pek güç hasarlara yol açabilmektedir. Biz millet olarak yanlış da olsa kendimizden birinin bu yanlışı yapmasından daha çok inciniriz. Örneğin yıllar öncesindeki Rita Verdonk’un yabancılar aleyhine aldığı kararlar bizi hiçbir zaman bir Türk kökenli politikacının bu tür bir yasaya verdiği destek kadar canımızı sıkmamıştır.
Ekonomik zorluklar, koronavirüsündeki zorluklarla birleşince canımızı daha bir acıttı belki de ama geleceğe dönük umutlarımızı hiç kaybetmiyoruz. Geçici süre devam etse de haksızlıklar ve adaletsizlikler uzun ömürlü olmuyor ve bir şekilde yeniden ortadan kaldırılıyor. Şartlar ne olursa olsun hiçbir zaman değer kaybetmeyen ve her yerde her zaman geçerli olan insani meziyet ve hassasiyetlerimizi koruğumuz takdirde kendimiz, çevremiz ve yaşadığımız ülke için en doğru tavrı göstermiş oluruz.
Saygı, sevgi ve muhabbetlerimle,