Hafızam beni yanıltmıyorsa 2016 ya da 2017’li yıllarda, internette, sanal alemde attığımız her adımın kayıt altına alındığını anlatan, google pizza diye trajikomik bir yazı ve film dolaşıyordu. Çoğumuzun hatırlayacağını zannediyorum.
İnsanlık özelinin nasıl da ‘sıfırın altına’ düştüğü, kişisel hayatın gizliliğinin ‘puf’ diye uçup gittiği dünyamızda bu film, bu durumun biraz daha öteye taşımaya hazırlandığını ta o günlerden bariz şekilde göstermişti aslında. Ama anlayamadık.
***
Dokunmadan alıntılıyorum.
Telefon çalar….
Merhaba burası google Pizza. Nasıl yardımcı olabilirim?
Google Pizza mı, yanlış çevirdim galiba? Gordon Pizza’yı aramıştım!
Hayır doğru çevirdiniz. Eskiden Gordon Pizza idi. Google satın alınca adı değişti.
Tamam o zaman siparişi verebilir miyim?
Tabi ki. Her zamankinden mi istiyorsunuz?
Ne sipariş vereceğimi biliyor musunuz?
Elbette. Son 20 aramanızda, büyük boy pastırmalı sucuklu pizza ve 1 litrelik gazoz sipariş ettiğinizi görebiliyorum.
Harika aynısından sipariş vermek istiyorum.
Üzgünüm ama size pastırmalı sucuklu pizza yerine vejeteryan pizza gönderebilirim.
Vejeteryan pizza mı?
Ne alakası var? Ben pastırmalı sucuklu pizza istiyorum.
Ama gördüğüm kadarıyla kolesterolünüz çok yüksek.
Kollestorölüm mü, nereden biliyorsunuz?
Şirketimiz dünyadaki en büyük veri tabanına sahip. Tüm tıbbi tahlil kayıtlarınıza erişebiliyoruz.
Kollestorölüm için ilaç kullanıyorum. Bu yüzden istediğim her şeyi yiyebilirim.
Üzgünüm ama ilaçlarınızı almıyorsunuz.
Bunu nerden biliyorsun? Beni takip mi ediyorsunuz?
Kayıtlarımıza göre içinde 30 tablet olan kollestöreol ilacınızı eczaneden en son 3 ay önce almışsınız.
Ens son üç ay önce aldığımı nerden biliyorsunuz?
Kredi kartı kayıtlarınızdan. En son 3 ay önce alışveriş yapmışsınız.
İyi de ben ilacı kredi kartıyla ödemedim ki, nakit aldım.
İmkansız! ATM’den nakit çekim işlemlerinizi görebiliyorum. Yakın zamanda bankadan nakit çekmemişsiniz.
Parayı ATM’den çekmedim ki başka gelirlerim de var benim.
Vergi kayıtlarına göre başka gelirleriniz yok. Eğer başka gelirleriniz varsa, vergi kaçırıyorsunuz demektir.
Eee yeter artık! Bilgisayarlardan, veri tabanlarından ve internetten bıktım. Artık hiç bir gizlilik ve özel hayat kalmamış. Pizza felan da istemiyorum. Ben yarın gidiyorum. Bu kadar saçmalıktan sonra uzaklara gidicem. Bir adaya yerleşeceğim. İnternet, bilgisayar ve beni gözetleyenlerin olmadığı bir ülkeye.
Üzgünüm ama hiç bir yere gidemezsiniz.
Niye gidemeyecekmişim. Size mi soracağım? Bal gibi de giderim.
Hiç bir yere gidemezsiniz. Çünkü pasaportunuzun süresi geçen ay dolmuş.
Ve filmin sonunda gülüşme sesleri. Hahahahahaha….
***
Biz de o zamanlar içimizden gülerek her ne kadar “Yok artık” desek de işlerin ‘tam’da bu noktaya geldiğini artık ‘net’ şekilde anlıyoruz.
Aslında burada somut bir amaç güdüyor Google. O da şirketin reklam konusundaki ince ve titiz çizgisi. Sizinle ilgili bilgiler toplayıp size uygun reklamların karşınıza çıkmasını sağlıyor. Hadi bunu anladık diyelim.
Peki sosyal aleme ne diyeceğiz?
Fotoğraflarımız, dosyalarımız, kredi kartı bilgilerimiz, sağlık bilgilerimiz, test sonuçlarımız, yazışmalarımız, e-postamıza gelen bütün bilgilerimiz, kısacası hayatımızın neredeyse tamamı sanal alemde ve tartışma her geçen gün biraz daha büyüyor. Hele de son ‘korona savaşı’ndan sonra. İnsan hakları savunucuları ise bu tür hareketlerin kişisel hakların gizliliğine aykırı olduğunu hep savundular.
Ancak ayrışmış ve ayrılığın ucunda bir dünya düşünün. Öyle bir dünyaki sürekli bir taraflara sürükleniyoruz. İster kabul edin, ister etmeyin.
Bir zamanlar Erdoğan’ın veri danışmanlığını da yapan ve Dünya Ekonomik Formu’nda Davos’ta sürekli notlar alan Cüneyt Zapsu şu notlarla gelmişti oradan:
“Dünya ekonomik Formu sadece siyaset sirki değildir… 90’lı yılların başlarında buraya ilk gelmeye başladığımda ‘stremsel kök hücre’ olayı konuşuluyordu. Dünya da ise 15 sene sonra konuşulmaya başlandı. Daha şu bizim meşhur nokia telefonlar bile piyasaya çıkmamışken, Bill Gates akıllı telefondalardan bahsediyordu. World Ekonomik Forum farklı bir yerdir. Ve bu sene dikkatimi çeken ve beni de rahatsız eden bir konu vardı burada. Prof. Hariri’nin bir oturumuna girdim ve notlar aldım bu kounda. İnsanların bambaşka bir cins durumuna gelme durumu var. Yani bizim şu anda yaşadığımız son normal insan jenerasyonu ve bizden sonraki insanlık bağımsız olarak yaşayamayacaklar. Ve insanlığı küçük bir elit grup idare edecek. Yani bağımsız düşüncelerini kaybetmiş bir insanlıktan bahsediyoruz… Eskiden Tarihe baktığımızda imparatorluklar hep böyle ‘toprakla’ ölçülmüştü. 200 sene sonra kadar sonrasında x sanayi devrimi, makineler, makinelerin sahibi, teknolojinin sahibi insanları yönetmiş ve ilk başta toprak sahipleri işte aristokratlar, bir de avamlar, sonradan kapitalistler, proteller, şimdi ise yeni devrim, yeni çağda ve bu çok çabuk ilerliyor. ‘Data’ nın sahibi, verilerin sahibi, küçük, çok küçük ama çok çok küçük bir ‘elit grup’ olma tehlikesi var. Diğerleri de ‘idare’ edilenler. Bizler hala korkuyoruz. “telefonumuz hack’lendi, bilgisayarımız hack’lendi” diye. Artık o günler geride kaldı. Verilerimiz hack’lenmekle kalmıyor, yavaş yavaş beynimiz hack’lenmeye başlandı bile. Yani beynimizin dalgalarını bir çeşit biyometrik sensorlerle ölçmeye başladılar. Ve bunları elekrik akımlarına çevirerek, veriler alınıp, analiz edilmeye başlandı. Siz kendinizin ne düşüneceğinizi, birini gördüğünüz an hemen görüyor. Ne düşündüğünüz, nasıl reaksiyon göstereceğinizi anında almaya başladılar. Yani biyokimyasal prosesorlar var artık. Ve kaldı ki bundan kurtulmanın imkanı da yok. Mesela bir telofon düşünün sen kullanmazsan yanındaki kullanıyor. Ya da bileğinize taktığınız kalbinizi ölçen her hangi bir aygıt. İşte bütün bu veriler, hem de ışık hızıyla onlara gidiyor ve saklanıyor. Hem de istediğiniz kadar, istediğiniz yerde kopyalanabiliyor.
İşte o gün orada, Davos’ta korkunç bir verinin, geleceğin ve teknolojinin ağırlığı Cüneyt Zapsu’nun ağzından fazlasıyla hisedilmişti aslında. Yani anlayacağınız yeni dünya düzeninde evrenin yeni patronu ‘DATA’cılar.
Peki bu gün gelinen noktaya ve akil insanların açıklamalarına baktığmızda ne görüyoruz? Korona depremini de üzerine eklersek.
Bu kadarı yetmez mi sizce de?
Vesselam,