Usta, basına verdiği açıkmada şu ifadelere yer verdi:
Hollanda siyasetinde bugün bir perde kapandı, ama asıl mücadelenin perdesi şimdi aralanıyor. Hollanda tarihinin en aşırı sağcı ve en ırkçı hükümeti, Wilders’in kuklası Schoof liderliğindeki kabine, nihayet düştü. Bu düşüş, sadece bir hükümetin sonu değil, aynı zamanda bir dönemin ve bir zihniyetin iflasıdır.
Bu kabine; Müslümanlara karşı sistematik bir nefret politikası yürüttü, Filistin’deki soykırıma gözlerini kapadı, ekonomik krizde halkı yalnız bıraktı. “Koopkracht”, yani alım gücü, ayaklar altına alınırken, kabine ülkenin dört bir yanına ayrımcılık ve ırkçılık tohumları saçtı. Tarih, bu hükümeti bir utanç vesikası olarak kaydedecek.
Ancak acı gerçek şu: Bu hükümet, sadece aşırı sağcı liderlerin değil, sessiz kalan milyonların da eseridir. Sandığa gitmeyenler, umudunu kaybedenler, “bir şey değişmez” diyenler… Evet, anlıyoruz. Siyaset, popülist palyaçoların şovuna dönüşmüşken, siyasete olan güveni korumak kolay değil. Ama bu sessizlik bir bedel ödetti: Haksızlık büyüdü, nefret meşrulaştı, insanca yaşam için umut eridi.
Wilders’in ırkçı nefretini aylarca sessizce izleyen VVD, BBB ve NSC; bu hükümete omuz veren Yeşilgöz ve partisi VVD, halkın karşısında hesap vermek zorunda. Bu ülkede bir daha asla aşırı sağ iktidar olmamalı. Bir daha asla Müslümanlar hedef gösterilmemeli. Bir daha asla Filistin’deki soykırıma sessiz kalınmamalı.
DENK Partisi, bu tarihi anın ciddiyetiyle, net bir çağrıda bulunuyor:
Bu bir dönüm noktası. Hollanda’da tarih yazılıyor.
Herkesin şunu bilmesi gerek: Sessizlik, nefretin ekmeğine yağ sürer.
Artık susmak yok. Artık geri adım yok.
Hollanda, hepimizin ülkesi – ve bu ülke, nefreti değil, adaleti hak ediyor.