1877 yılında Gaziantep’de doğmuştu. Asıl adı Mehmed Said’dir. 1899’de Yemen’e er olarak giden Mehmed Said, Yemen cephesinde gösterdiği muvaffakiyet ve kahramanlık üzerine başçavuş olmuştu. Mehmed Said, 1911’de Trablusgarb Harbi’ne gönüllü olarak katılmış, Balkan Savaşları’nda Çatalca Cephesi’nde savaşmıştı.
Ancak dünya ve Antepliler onu Antepli Şahin Bey diye bilir.
Antepli Şahin Bey bu vatanın aziz şehitlerindendir. İstiklal Harbi’nde tek başına düşmana meydan okumuş, “Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez.” demiştir.
Bu kahramanın hayatı, fedakarlıklarla doludur ve anlayana adeta ibret levhasıdır.
5 Kasım 1919’da İngilizlerden işgal hareketini devralan Fransızlar, Şahin Bey’in direnişi sebebiyle Anadolu’nun bu güzel beldesini aylarca işgale muvaffak olamamıştır. Zira Şahin Bey gece gündüz uyumuyor, 28 Mart sabahına kadar düşmana aman vermeyip, durum gittikçe kritik hal alıncaya dek, son kurşun ve süngüsüyle vuruşup, kendisine geri çekilmeyi tafsiye edenlere şöyle diyordu: “Düşman buradan geçerse ben Ayıntab’a ne yüzle dönerim, düşman ancak benim vücudum üzerinden geçebilir.”
O günden bu güne yıllar geçti. Şahin Bey ve kahramanları bu harika şehri Fransızlara teslim etmemek için köprüye kendini siper etti ve Gaziantep ‘Gazilik’ ünvanına layık görüldü.
Ancak gelin görün ki durum şu anda çok vahim. O günlerde Fransızlara teslim edilmeyen Antep bu günlerde Suriyelilere teslim edilmiş sanki.
Daha bundan birkaç yıl öncesine değin; gerek çalışkanlığı, gerek üreticiliği, gerek kültürü; pasajları, hamamları ve hele de dillere destan ‘ANTEP MUTFAĞI’ ile hep parmakla gösterilen ve ‘DOĞUNUN PARİS’i’ olarak bilinen Gaziantep artık yok.
Bütün bu bildiklerinizi artık unutabilirsiniz. O güzelim Gaziantep’imiz yerinde kendi halkının deyimiyle artık yeller esiyor.
ÖYLE DİYORLAR!
“Gençleri gece yarılarına kadar gruplar halinde parklarda serserice dolaşıyorlar.” diyorlar.
“Yasal ya da değil, her türlü işe ve ticarete giriyorlar” diyorlar. Şikayet edince de, şikayet mercilerinin onlara dokunamadıklarını söylediklerini, söylüyorlar.
“Buraya geldiklerinde tesettüre bürülü bayanlarını siz görmeye görün. Tesettürn ‘T’ sini göremediğiniz gibi…” diyorlar.
Antepli çok tedirgin,
“Ekmeğimizi paylaştık onlarla, ancak vurdumduymaz ve vefasızlar.” diyorlar.
En üzüldükleri nokta ise Suriyelilerin oldukça ‘PİŞKİN’ olmaları.
Adamlarda “savaşta çıkmış bir toplumun ezikliği yok “ diyorlar.
“Sanki savaştan gelen biziz. Hiç bir şey umurlarında değil. Bunların yaptığı, dağdan gelip bağdakini kovmak. Artık yeter!” diyorlar.
Bütün bunları, bu tatilde Gaziantep’in neredeyse her kesimden insanından duydum.
Antepli misafirperver, Antepli yardımsever, Antepli konuksever, Antepli sabırlı, Antepli kanaatkar, ekmeğini taştan çıkarır Antepli…
ANCAAAK!
Ancak bu sene gördüm ki durum çok farklı ve çok ciddi. Her ne kadar her toplumun iyileri ve kötüleri olsa da; İyileri ayrı bir kefeye koysak da, sınırları oldukça zorlanmış Anteplinin.
Düşünün bir;
Bilenler bilir beni ve görüşlerimi. Bu güne değin, bu konuda farklı görüşe sahip olan beni bile zıvanadan çıkardılar bu sene. Varın gerisini siz hesap edin.
İnternet kafeler ve oyun salonları 7-8 yaşlarında Suriyeli çocuklarla dolu. Çeşitli kumar aletleriyle oyun oynuyorlar.
Bunlar çok ciddi şeyler,
Ancak umurlarında değil. Sırtlarını devlete dayamışlığın öyle bir rehaveti var ki üzerlerinde, hiç bir şeyi ayıpsanmıyor, hiç bir şeyden gocunmuyor, hiç bir şeyden tereddüt etmiyor ve hiç bir şeyden korkmuyorlar. Öyle ki suça karışıpta emniyet görevlilerine, “Bana dokunamazsınız, Ben Tayyip’in özel misafiriyim” gibilerden rest çekenleri bile görmüş Antepli. “Ben buraya geçici olarak geldim, savaş bitince dönerim.” Zihniyetinin Z’sini ise hayatta göremezsiniz.
Kaybedilen sadece bunlar değil. Değerleri bir bir dejenere olan Gaziantep öz kültürünü de kaybetmiş. O meşhur yemek kültürü akıllara ziyan. Suriyeliler sayesinde paraya doymuş Gazantep fırıncılarına hele bir tepsi yemek vermeye görün. Ve ayrıca özel istirhamımdır, ne olur sakın ola Avrupa’da yaşayan gurbetçileri Suriyelilerle mukayese etmeyesiniz. Maazallah, mukayese de ediemez zaten. Her ne kadar içimizde HAM’lar, KELEK’ler ÇÜRÜMÜŞ’ler, KOKUŞMUŞ’lar ve ÇÜRÜMÜŞ’ler mevcut da olsa biz gerçekten farklıyız. Biz haddimizi de seviyemizi de biliyoruz. Nasıl oturup, nasıl kalkacağımızı da. En azından içimizde bir ‘gurbetçi’ bilinci var ve dağdan gelip bağdakini kovmuyoruz mesela. Dağlar kadar fark var aramızda.
Biliyorum şu anda birileri bana kızacak, gönül koyacak, ‘hadi canım sende’ diyecek. ‘Adamlar savaştan gelmiş, yaşamayan bilmez, yapmayın yahu’ diyecek. İnanın bana bundan 2 sene öncesine değin bende böyle düşünüp böyle diyenlerden idim.
Ancak; gittim, gezdim, gördüm ve geldim.
Gaziantep dertli, Gaziantepli dertli. Artık GIN’a gelmiş durumdalar. “Fransızlara teslim etmediğimiz Gaziantep’imizi kaybediyoruz” diyorlar.
Buradan yetkililere seslenmek istiyorum. Alınacak tedbirlerde daha da geç kalınırsa (…ki yeteri kadar geç kalınmış zaten) Fransızlara teslim edilmeyen Gaziantep’imiz Suriyelilere teslim edilmek üzere. “Başımız sağolsun Gazikent’i kaybettik” demeden, lütfen insanların bu feryadını ciddiye alın.
Vesselam,