Tufan babasının çok kötü olduğunu duyunca yola çıkmıştı. Ve devam ediyor.
“Sonra hastaneye geldiğimde dizlerim titriyordu. Koştum yukarı abim başı kolu sarılı yengemin boynunda kemer, “Ne oldu’’ dedim hayretler korkular içindeydim. Abimin ağzı dağılmıştı sanki zor konuşuyordu, ’’Babam, annem’’ dedim. Yengem yanıma geldi, ’’gel kandaşım gel hele, dağılıksın gel. Bak biz Türkiye’den geldiydik kuçcuk kayınçom, yarın uçağı ilen gelici. Babam illa araba ilen gidiyik diyem illetti. Bilin babam nuh diyi bir daha demiy. Tek hanek etmiyik. Almanya’dan girdik başladı Tufan bunu edik oluk, şunu edik oluk. Anam hep ağliy Venlo’da tır ile burun buruna vurduk. Annem ameliyattan çıktı. İyi ama uyuyor şimdi babanın durumu iyi değil. Gardaşına vebal verik.
Sanki kaza ediciğimizi anlayık oluk, ’’bana ne olursa olsun habar etmeyicisiniz. Hakkımı haram ediyim ha’’ deyik. Artık arıydık sen arayıksın, bizi vebalden alıksın, sağ ol kayınçom. Biz böyle konuşurken, ameliyat odasından doktor çıktı. Koştum yanına babamın durumunu sordum? Doktor, ’’ babanızda şeker olduğunu biliyor muydunuz?” diyerek sordu? Abime sorar anlamda baktım? Başını hayır anlamında salladı. Doktor, ’’kaza anında babanızın şekeri limit üstü yükselmiş görüşünü bozmuş çünkü geldiğinde kriz vardı. Boyun kemiği çatlamış, bir kaburga çatlamış, kalbe yakın bir damarda yırtılma vardı. Biz elimizden geleni yaptık. Uyanmasını bekleyeceğiz. En vasıflı asistanlarım takip ediyor, bir iç kanama olmazsa kurtulur.” Dedi. Doktorun kolunu yavaşça tuttum. “Ya, Annem?” dedim.
“Annenizin omur ilikten maalesef ilik kopması ve kanaması vardı. Kanamayı durdurduk. Bu çok iyi gelişme, göreceğiz” dedi. Teşekkür ettim orada iskemleye çöktüm. Hemşireye sormak için içeriden çıkacak olan hemşireyi beklemek zorundayım. Baktım içerden Jale çıktı, koştum sarıştık, görüşüyorduk ama, çok seyrek. Onu görünce içim çok rahatladı. Jale, ’’herkese selam, geçmiş olsun. Hastalarımıza takibi en güzel şartlarla tatbik ediliyor. Üzülmeyin lütfen’’ dedi bana sessizce, ’’ sakin oluyoruz, gel sana bir kahve ısmarlayım’’ dedi ve devam etti, ’’ sen kafeteryaya gir üstümü değiştirip geliyorum’’ dedi.
***
Kafeterya ya doğru yürüdüm. Masanın birine yaklaştım. Oturdum. Sağa sola bakıyordum ki bir kız çocuğu yaklaştı.Hollanda lisanı ama nasıl kibar, tatlı bir ses ile, ’’müsaade ederdeniz tavşanımı alacağım, masanızın altına kaçmış’’ dedi. Ben, ’’ hadi gel birlikte yakalayalım, yaramazı gerçi geldiğinin hiç farkına varmadım ben’’ dedim. İkimiz masanın altına girdik. pilli beyaz tavşanı aldı minik kız. Ve bir ses! Aynı ben komada iken beni çağıran ses, ’’kiraz neredesin kızım? Kiraz! Minik kız başını masadan çıkardı’’ buradayım anneciğim mavişi aldım kaçmış yaramaz. Amcada yardım etti teşekkür etmeliyiz’’ dedi.
Başımı çıkardım ki Maria karşımda! Gayri ihtiyari, ’’süperiz’’ dedim. Göz, göze geldik yine dünyam karıştı. Bıraktım kendimi masmavi denizlere. Bitmesini istemediğim bir an, ’’teşekkür ederiz beyefendi diyerek Kiraz’a döndü. Teşekkürümüzü ettik, ama yabancılar ile samimi olmuyoruz’’ dedi Kiraz,’’tabi ki anneciğim, ama amca yardım etti’’ dedi. Ve bana dönerek, elini uzattı. Ben Kiraz tanıştığımıza çok mutlu oldum’’ dedi. Ben, ’ bende çok mutlu oldum prenses dedim. Çok tatlı nazlandı. Maria, ’’hadi evde konuşacağız” dedi. Tam o anda Jale geldi. Kiraz, “teyzoşocum” Diyerek koştu Jale’nin boynuna atladı.
Maria’’ bizde gidiyorduk abla’’ dedi. Jale ona baktı, bana baktı, ’’ tesadüfe bak sen’’ dedi. Maria sakin, ’’sen Kiraz’ı götür abla ben hastanın yanına dönmeliyim’’ dedi. Jale, ’’hadi bakalım fıstık biz doğru eve’’ dedi. Bana dönerek, ’’vaktin olursa bana uğra, iki lafın belini kırarız’’ dedi. Biz konuşurken, Maria çoktan gitmişti. Oturdum. Demek evlenmiş çocuğu olmuş, ne tatlı bir çocuk kanım kaynadı. Bir an, “acaba bizim mi?” diyerek sorguladım. Ama olamazdı. Ne güzel bakıyordu gözleri. Kalktım abimlerin yanına gittim. Abim, ’’Gördün mü?’’ diyerek sordu? Oturdum yanına, “evlenmiş, çocuğu bile olmuş, bana çok soğuk davranıyor. Haklı abi ya! Ah! baba ah.’’ Dedim. Abim yengemi taksi ile eve yolladı. Abim ile ikimiz sabaha kadar kanepede baş başa uyumuşuz.
İrkildim, üşümüştüm. Kalktım baktım Jale elinde kahve, gel hemşire odasına gidelim dedi. Kalktım gittim yüzüme bir su vurdum, geldim masasının yanına oturdum. Jale, ’’seni anlıyorum ama lütfen geçmişi, geçmişte bırak. Bak ne hoş bir eşin, nur topu gibi bir oğlun var. Kariyerin bu düzen için ne kadar savaş verdik değil mi? Bozulursa tekrar düzeltemeyiz, ömrümüzde yetmez. Benim dostum arkadaşım, bana kolay mı sanıyorsun? Neyse kapatıyoruz bu mevzuyu’’ dedi.
Ben, ’’Jale, Kiraz’ın babası nerede?’’ diyerek sordum? Jale,’’İngiltere’ de, anlaşamadılar! Ayrı yaşıyorlar. Bebekti Kiraz ayrıldıklarında. Şimdi ana kız bir düzenleri var yaşıyorlar. Hala nikahlılar ama ayrı yaşıyorlar’’dedi. Devam etti, “sen eve git uyu. İyi görünmüyorsun, bir gelişme olursa söz arayacağım seni, ben de işimin başına gideyim’’ dedi ve gitti.
Çok uykusuzdum oda da bulunan koltuğa uzandım, hemen de uyumuşum. Bir hemşire geldi babanız anneniz uyandı dedi. Fırladım babamın odasına, kapıyı açtım. Babam beni görünce başını çevirdi. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. O anda Jale ile Maria odaya girdi, arkasından cerrah doktor girdi. Doktor, ’’günaydın Tayyar Bey ooh! Hastaneyi başına toplamışsın ama seninle sadece Jale hemşire değil, asistan stajyer doktorumuz Maria her gün sizin ile ilgilenecek. Ancak iki hafta sonra durumun belli olacak. Sabırla Bay Tayyar sizde sabırla çevrenizi üzmeyeceksiniz.” Dedi sonra anneme “Hadi bakalım siz iyisiniz Bayan Nazik yavaş, yavaş yürüme terapileriniz başlayacak’’ dedi. Babam, Maria jale, annem, ben aynı odadayız.
Babam konuşamıyordu. Ama kaşları çatık hiç bana bakmıyordu. Maria kaçamak bakışları ile, arada bana bakıyordu. Annemi bana işaret etti. Koştum annemin yanına, oturdum tuttum ellerini. Doldu, doldu boşaldı göz pınarları. Hemen Maria yaklaştı, annemin yüzünü ıslak bez ile, şefkat ile sildi. Ellerini silerken, kapı açıldı Bilana içeri girdi. Maria’yı samimi bir ortamda görünce rengi sapsarı oldu, yüzü değişti. Ama! Hemen toparlamaya çalıştı,’’ Tufan canım men sana çok marag etmişem’’ diyerek, hemen koştu annemin elini öptü. Babamın yanına gitme diyemeden hemen o tarafa geçti.
Eyvah dedim! Babamın yanına geldi. Durdu, durdu sonra, ’’geçmiş ola babacığım’’ dedi. Ben hayretler içinde, bakıyordum ki, babam yavaşça elini kaldırdı. Bilana’ya uzattı. Hepimiz hayretler içinde izledik. Maria’nın da rengi acayip atmıştı. Artık ipler kopuyor dedim. Maria, ’ müsaadenizle, benim kahve saatine çıkmam gerek, siz ailece ba, başa konuşun’’ derken beni bakışları ile idam ediyordu. Boğuyordu mavi denizlerin derinlerinde! Jale’nin yüzünde derin bir hüzün. Hayatımın en zor anlarını yaşıyordum. Bir an Bilana ile göz göze geldik gayet rahattı. Baktı bana, ’’canım efendim çok şükür, babacığımız iyi anamızda iyi gidelim bahtımıza şükürler ola şükürler böyük Rabbimize. Varalım hanemize sende biraz dinen. Zabahın zeherinde hastaneye konuk oluruz’’ dedi.
Anneme Türkçesini çevirmenlik yaptım. Tamamen çerkez dili hem de yöresel dilini. Hastaneden çıkarken, Jale ile selamlaştık, bana işaret ile gitti demek istedi. Arabaya binerken çok yorgundum. Binerken, ’’onur nerede’’ diyerek sordum? Bilana ak kıza bıraktım, bizdeler’’ dedi. Akkız komşumuzun pedagog kızıydı. 24 yaşında elektrik mühendisi ile nişanlı. Onur’u çok sever çok zeki olduğunu söylüyordu. Bizde ekstra bazen onları baş, başa bırakıyoruz. Bir de Esma teyzemiz var. Şehit anası. Kocası ölünce, tek büyük oğlu Hasan, getirmiş anacığını Hollanda’ya. İki yıl sonra nişanlanmış. Maddi sıkıtılar nedeni ile Türkiye’de Uzman Çavuş olmak için 2 yıl anlaşmalı müracaat eder.
Annesini Allah’a emanet ederek, askere gider. Teskeresine iki ay kalıyor ki Hasan şehit oluyor. İşte bu olayda, annem komşu olarak taziyeye gidiyor tanışıyorlar. İlerleyen zamanda arkadaşlıktan kanka oluyorlar. Annem ameliyat olunca, bize Esma teyzem baktı. Şimdi de oğluma bakıyor. Esma teyzem annemle bir iki yaş farkla akranlar, MaaşAllah 40 gösteriyorlardı.
Neyse eve geldik, mis gibi yuvarlama çorbası kokusu dış kapıya geliyordu. ’’ Esocum canım kokmuş hanem yine misler gibi, sarayımın, sultanı’’ dedim. Esma teyzem, içeriye asık suratla girdi. Yüzüme küs küs baktı, belli ki ağlamıştı. Baktı tekrar küs küs, ’’ben annene, babana çorba yapmıştım, sıcak, sıcak içerlerdi. Yufkada açmıştım. Beni kandırdın’’ demez mi?
Allem ettim kallem ettim beni çok sevdiğini bildiğim için, gönlünü zor ettim. Fakat evde Bilana’nın halleri değişti. Hastanede yaşamış olduğu olay, onu çok üzmüştü. Hassas davranıyordum. Derken babam annem iyi oldular. Bilana ve onur babamlara gidiyordu. Ben gitmiyordum. Annem gelemezdi. ’’Kele eğer o eniğin yanına, gidersen üçten dokuza şart oluk seni boşarım, anam avrat oluk boşarım’’ demişti. Çok ağırıma gitmişti. Neyse hayat devam ediyordu. İki ay falan geçti, abimin doğum günü için, abimlere gittik. Babam hariç herkes orada idi. Annem gelmedi! Gelemedi! Sonra oturduk, yedik, içtik saat on gibi kapı çaldı. Yengem kapıyı açtı, ’’Buyurun hoş geldiniz’’ diyerek, misafiri içeri aldı. Ben şok oldum gerçi herkes şaşırdı. Ev sahibi hariç. Kiraz Onur ile oynamaya başladı, Onur’un sarılmasına şaşırdım! Benim oğlum, asla kolay, kolay yabancıya sarılmazdı. Velhasıl çocuklar kaynaştı. Ortam benim cehennemim gibi oldu. Maria’ya gözüm değse, Bilana kıskanç bakışları ile beni öldürüyor. İki ateş arasında yerimden kalkmadan gece bitene dek öldüm dirildim. Bir gece Bilana ile atıştık, zaten atışmalarımıza, tek neden olmuştu. Ona hak veriyordum, bende olsam aynı tepkiyi verirdim. Ama bana güvenmesini istedim.
Bazı, bazı’’ acaba gönlümün içini mi görüyor’’ düşüncesi ile, kaygılandığım anlar çok oldu. Çünkü Maria’yı unuttuğuma, kalbimden attığıma, kendim bile inanmıyordum. Bu düşüncelerle, iş günüm nasıl bitiyor anlamıyordum. Kapanıyordum odama, dosyalarıma dalıyordum. Yavaş, yavaş yorulmaya başlamıştım. Annemlere, abim ve ortanca kardeşimin eve gelmeler, gitmeler hayat akıyordu. Bir Pazar günü, Onur’u parka götürmek üzere, Bilana bizi donatmıştı. Sanki çok uzaklara gidecektik. Zira! Bilana nereye gitsek en lüksünden hazırlık yapıyordu. Neyse arabasına merasim ile yerleştirdik düştük parkın yoluna.
Yürümek bana da iyi gelmişti. Kâh oğlum ile konuşuyordum, kâh ıslık çalıyordum. Keyif ile parka girdik. Onur hemen keyiflendi. Kumların ortasında kovaya, küreğe koştu. Bende hemen karşısında kanepeye oturdum. Yarım saat sonra yaktım bir sigara tellendiriyordum. Bir baktım ki Kiraz. Çok şaşırdım. Onur hemen sarıldı. Emin olmak için yanlarına gittim. Evet Kiraz’dı ’’selam prenses’’ dedim. Maviş, beni görünce, çok heyecanlanmıştı! Çok mutlu olmuştu. Yanıma koşarak geldi. İç güdümle yere çöktüm, bilmediğim garip bir heyecan, yüreğimi anlatılmaz bir sıcaklık sardı. Bazen Onur’u teyzesine bırakıyorduk, bir gece de olsa bu heyecan, yüreğimde aynı sıcaklık oluşuyordu.
İkisini kıyasladım kendi kendime içimden düşünerek, ’’hadi canım sende! Oğlum Tufan sen hala iyileşmemişsin’’ diyerek kendi kendimi kınasam da kabusumda gördüğüm rüya da bizi bırakma deyişleri, beni zaman, zaman rahatsız ediyordu.
Beni kuşkulandırmıştı. Kiraz koşup boynuma sarılırken, baktım koşa, koşa ördek yavrusu gibi, paytak, paytak koşuyor. Sardım ikisini de aynı kokuyorlardı. Artık yüreğim taşmaya başlamıştı. Ağlamaya başladım. Yaşadığım sebebini bilmediğim, bu garip hüzün, yüreğimi acıtmıyor, anlatılmaz bir haz ile doluyordu. Yanaklarımdan öpmek için yarışıyorlardı. Bir an Maria’nın, ’’oh keyifler bol olsun’’ diyen sihirli sesini duyunca irkildim.
Başımı sallayarak, ’’hadi bakalım çocuklar, dondurmalı tatlı yemeye, muhabbete orada devam ederiz’’ diyerek hayal gördüğüm düşüncesini, sabitlemek istedim. Ama o ses bu kez, ’’beni de aranıza alır mısınız?’’ deyince arkamı döndüm, Maria.
Çok mutlu oldum. Çocuklar ve Maria ile birlikte bir gün. “Harika” diyerek mutlu oldum. Ve Bilana’yı evimi her şey aklımdan çıktı. Doğru pizzacıya gittik. Onur çok mutluydu. Kiraz’da öyle. Maria’nın anaç tavırları, arada bir bana bakışları, bana yetiyordu. Daha sonra çocukları oyun pakına götürdük. Çocuklar hemen oyuncaklara daldılar. Biz de bir kanepeye oturduk. Belli birkaç dakika, hiç konuşmadık.
İlk ben söze girdim, ’’babası arıyor mu?’’ diyerek sordum? Maria yüzüme baktı, baktı, ’’ben bu konuda konuşmak istemiyorum, mümkünse’’ diyerek, konuyu kapattı. Ben de üstelemedim. Tekrar bana bakarak, ’’ hayatını düzeltmene çok sevindim. Eşin anlayışlı, olgun çok düzgün bir hanım’’ dedi. Başını çevirdi çocuklara, ’’ne güzel anlaştılar değil mi? Buna çok memnun oldum’’ dedi.
İşte böyle öf den püf den muhabbetler ile geçiştiriyordu. Böylece vakti geldi. Ağzı başka gözleri başka söylüyordu. Ama yine dilim tutulmuştu. Tek kelime edemedim. Çocuklar sarıldı birbirine Maria’nın mahsun bakışları ile veda ederken, ’’hadi bakalım kızım anne daha işe gidecek değil mi?’’ dedi.
Ve gittiler!..
Onur ve ben oturduk kanepeye, oyuncakları elinden alınmış çocuklar hesabı, kaldık öyle. Mutluluk göz kırpmış, gitmişti.
Eve geldik tabi sonra. Onur annesine tatlı tatlı anlattı. “Evde surat safat acaba nerde patlak verecek” diye, endişeleniyordum. İçimde bir sıkıntı ile gece on bir ben evde garip bir sıkıntı başladı. Çok geçmedi ev telefonu, çaldı. Koştum aldım, “Alo” dedim. Telefonun ucunda Maria. Hayretler içerisinde, ’’hayırdır’’ dedim. Maria, ’ Tufan bizim hastaneye gelmelisin, baban iyi değil’’ dedi. Telefonu elimden attım hastaneye nasıl gittim bilmiyorum.Yoğun bakım kapısında Maria bekliyor. Annem boncuk, boncuk yaşları döküyor. Abim ağlıyor, yengem ağlıyor, kardeşim ağlıyor. Döndüm Maria’ya, ’’ babama ne oldu’’ dedim.
Maria, “ikimizi çocuklarla parkta görmüş, bizi takip etmiş, çok sinirlenmiş ve eve gitmiş. Evde figan kopmuş kendini boş yere hırpalamış. Oysa ben kızımı bir gün olsun aile havasında hissetsin istedim. Sana da hiçbir yakınlık göstermediğim halde kim bilir neler düşündü? En son annene bağırıp çağırmış. Tufan gibi bir oğlum yok demiş, yığılmış buraya. Ambulans getirdi, içerde üç doktor var kalpte pıhtılaşma var, onu alabilirler ise yaşama şansı var’’ derken gözleri dolmuştu.
Bizim birlikteliğimiz bir günah gibi, bir virüs gibi, çevremize zarar verebileceğini düşünemedik’’ dedi.
Bir kez daha Azrail’in pençesine düşen Tayyar Bey bu kez de kurtulacak mı? Yoksa bu aşka karşı çıkan inadı onun sonu mu olacak. Önümüzdeki Pazartesi devam ediyoruz gönül dostları.