Fazla uzatmadan sözü Tufan’a veriyoruz gönül dostları, biliyorum merak ve heyecanla beklediğinizi.
***
“Evlendik Jale ile. Emekli oldu. Ama hala bir sağlık kuruluşunda müdüre. Mantık evliliği yapmıştık. Çocuklar için. Zaman içinde nikahta keramet hesabı kaynaştık. Baldızımdı. Kadere bak ki kızımın teyzesi ile evleniyorum.
İki yıl sonra Jale’den bir kızım oldu. Bu bebek evimizdeki gafleti almıştı. Ancak yüreğim acılara dayanamamıştı. Üç yıl sonra ani bir kalp krizi ile kalbimin üç damarını ayağımdan damar alarak değiştirdiler. Sonra emekli oldum. Hayat beni kaderin eline teslim etmişti. Babamın örf dediği olmazları, beni ciddiye almayıp, diktatör bir düzen yüzünden hiç birimiz mutlu olamamıştık. Abilerim ile bir ara küsmüştük Jale ile evlenmeme karşı çıkacak oldular. Sonra çocuklar için olduğuna yengelerim çok ikna etmişler ama benim umurumda değildi. Artık hiç kimsenin fikirlerini önemseyecek gücüm yoktu. Sonra abilerimle yeniden barıştık çünkü ömrümüzden ömür gidiyor ve artık yaşlanıyorduk. Kiraz üniversiteye gidiyor Onur’da nerede ise ablasını yakalayacak. Tayyar ilk okul sonlarda çiçek daha beş yaşında’’ dedi ve devam etti.
“Jale beni anlıyor, evlilikten çok anlayışı sohbeti avutuyor beni. O da biliyor ki Maria’yı toprak gözüme düşene dek unutamam. Belki ölümden sonra bile’’ derken Tayfun beyin gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Devam etti, ’’bazen bu bahçede annemi hayal ediyorum abilerim ile şakalaşırdık. Babam şu gördüğünüz benim oturduğum koltukta oturur elinde nargilesi, “eşek kadar oluksunuz yürüm lan. Ne derpişiyseniz zıpırlar” diye oradan bağırırdı. Biz beş dakika oturur, tekrar boğuşmaya başlardık. Ben küçük olduğum için, anacığım hep beni kayırıyordu. Bunları zamanla hayal ediyorum. Ve o gençlik yıllarımda, Maria’ya âşık olduktan sonra, hep gelinliği üzerinde, uçuşan duvağı al yüz örtüsü ile işte şu demir kapıdan girmesini hep ama hep hayal eder dalardım. Sofrada çoğu kez anam çatalı elime vurarak acıktırırdı.
Bunları çoğu kez ve hala hayal ederim. “Yıllarca Maria yanımda olmadığı sürede bir yanım her zaman boş hissediyorum’’ dedi ve bana, ’’biraz benimle gelir misiniz diyerek sordu?
Benim kim olduğumu sanırım anladınız?
Hemen ayağa kalktım, elimle buyurun hareketi yapınca centilmence elini “siz buyurun” şeklinde uzattı.
Yukarıda bir odaya girdik ve ben resmen şok geçirdim. Ölümünden sonra bile bitmeyen aşkın tutkuya dönüşmüş hali idi gördüklerim.
Kocaman bir duvarda, Maria’nın, çok hoş bir resmi. Maria saçları uzun sarı gözleri gerçekten masmavi boncuk gibi. Resimde Maria’nın arkasında kocaman bir dağ var. Maria’nın yüzünde mutluluktan uçan bir melek düşünün. Gülmek ne kadar yakışmış. Uzun saçları parke ceketinden çıkmış, dağılmış uzun iki perçem saç gözlerinin altından uçuşurken çekilmiş hoş bir tablo.
Odanın içinde çok hoş bir ney sesi, masada Maria’nın çantaları naylon poşetlerin içinde. Kullandığı her şey müze misali karşımdaydı. Mantoları, elbiseleri, ayakkabıları gardırobun kapısını açınca şaşırdım. Gece kıyafetleri, kokteyl kıyafetleri, spor kıyafetleri, aklım durdu. Ve özel bir köşede hemşire kıyafeti ve sağlık malzemelerine kadar. Loş renklerin vurduğu bir köşede, birlikte çektikleri resimler, o zamanlar resmi çektiğinde makinanın altından çıkıyordu. Bu resim makinesi o zamanlar yeni popüler olmuştu. Çıkan fotoğrafların altında boşluklar oluyordu. O yıllarda çekilen resmin altına her kez anılarını ölümsüzleştiriyordu. Tufan ile Maria’da öyle yapmışlardı. Çok hoş cümleler vardı resimlerin altında.
Ama bir resim beni özellikle çok duygulandırmıştı. Tufan ile Maria gelinlik bakmaya gitmişler o zamanlar. Maria bir kaç gelinlik giymiş ama bu resimdekini çok beğenmişler ve fotoğraf ile anılarını taçlandırmışlar.
Resimde ikisi de öyle güzellerdi ki gözlerim doldu. Tabii ki belli etmedim zaten oda loş fark etmedi. Tüm ışıklar yerden büyük tabloya vuruyor. Tufan bey, ’’ben bazan bu odaya mutlu olmaya geliyorum. Bunları benden sonra Kiraz’ım ister sataaaar ister tutar. Ama ben hayatta iken kimseler dokunamaz, giremez bu odaya, yasak.”
Ben, ’’peki” dedim. “Siz bu oda da mutlu olmaya çalışırken, Jale’nin eşiniz olduğunu unutuyor musunuz? Size ve kaderinize, karşılık beklemeden yıllarca dost olarak en kötü gününüzde yanınızda olmuş. Evlendiniz. Onun bu evlilikte sevgi payı yok mu?” Diyerek birazda çekinerek sordum.
Yüzüme baktı, gülümsedi, ’’evlenmek Jale’nin fikri idi. Ben Kiraz’ıma analık tattırmam” dedi. “Ben aşk demedim, ama eşimdir saygı duyuyorum geçinip gidiyoruz’’ dedi.
Odadan çıktık bahçe de tüm aile toplanmıştı. Oturduk hepimiz. Tufan Bey en küçük Meryem’i kucağına alırken, ’’ah be kızım seni ne zaman kucağıma alsam, cicilerin hep kirli’’ derken kirli yüzünü öpüyordu.
Tayyar babasının kucağından inmiyordu. Hep öyle imiş. Sonra Kiraz geldi, tanıştık onunla. Hukuk son yıl, MaşaAllah annesine ne kadar benziyordu. Bunu kendisine ben belirtirken, Tufan Bey, “Allah Kirazım’ı bana teselli gönderdi. Annesine benzemesi ömrümü artırdı.” Dedi.
Onur geldi, oda yetimdi. Tufan bey, ’’Arslan’ım nasıl gidiyor spor bakalım’’ diye sorunca Onur utandı. Babası saçlarını okşadı. “Arslan oğlum benim’’ diyerek sevdi.
***
Sonra bana dönerek, “ben bunları yaşamış bir insan olarak ebeveynlere bir mesaj hatta nasihat vermek istiyorum. Benim öyküm umarım tüm evlatlarının, yüreğinin farkında olmayan, onları duyamayan ebeveynlere ibret olsun” dedi.
Ben de “tabiki iyi olur bence de” dedim ve devam etti.
Tabi ki Allah bilir ama, benim babam benim yüreğimin sesini duysa idi yıllarca ben uyuşturucu batağına düşmez Maria ile mutlu yaşayarak hayatın tadını alırdım. Şimdi elli beş yaşına geldim, ne yaşadım? Ne gördüm? Baba korkusundan hatalar yaptım, sevdiğimden evladımdan koptum. Belki babam destur verse idi, hayatım bambaşka olacaktı. Bu yüzden çocuklarınız ile büyük insanlarla konuşur gibi konuşun. Sözlerini ciddiye alın. Arkanızda bırakacağınız en değerli mirasınızdır evlatlarınızdır. Nasıl bir hayat seçerse seçsin, o hayatta yaptığı hatalarını kendi görsün, babalar çocuklarının kahramanıdır. Bunu evlatlarınıza hissettirin. Evladınız arkasında dağ gibi babası olduğunu, çok sevildiğini hissetsin. İşte o zaman hata yapmayacaktır. Yalnızlığı tanımayacaktır. Çünkü evde sevgiye doyan çocuk dışarda sevgi aramaz. Evlatlarınızın gönlüne pranga vurmayın, gönül kimi severse güzel odur. İster aşiret, ister ağa, ister paşa olun. Ama çocuklarınız ile aranıza mesafe koymayın. Evlatlarınızı kız ya da oğlan diye ayırmayın. Onları istemedikleri hiç bir şeye zorlamayın. Eğitirken hedefinizi sevdirin. Çocuklar sizin hedefinizi bilirse ona verdiğiniz sevgi size geri dönecektir. Ben kaderim ile paslaşamadım, babamın, “aileye yabancı girmesin, para yabana gitmesin” planı, abilerimin ve benim mutsuzluğunun temelini atmış oldu.
“İşte böyle” dedi ve enteresan bir şey daha söyledi. Devam ediyor, ’’haaa! Unutmadan. Babam bıraktığı mektupta konağı bana bıraktığını, eğer benim evladım isen töreyi devam ettirme mi vasiyet etmiş. Benim yok olduğumu bile, bile vasiyet etmiş. Bir ömrü bitirmişim, sevdiklerimi kaybetmişim. Sizce ben yolun neresindeyim? Ama vasiyete rağmen ben asla babamın töresini uygulamayacağım.” Dedi
Ben, ’’artık kötü günler arkada kaldı sizden arkanızdailerden umut bekleyenler var’’ dedim.
Tufan bey, ’’evet” dedi ve ekledi, Sizce mutluluk yolunu şaşırıp bana rastlar mı bilmiyorum ama bunun farkındayım.”
***
Ben teşekkür edip, müsaade alarak kalktım. Hepsi ile teker, teker tokalaştık sonra da vedalaştım. Çantamı astım omuzuma bahçe kapısına doğru yürüdüm. Arkama dönüp baktığımda gördüğüm tabloda Jale hemşire Tufan beye sarılmış, Tufan Bey çocukları ile bir yumak olmuş, bir yanında Sümeyra şehit in kızkardeşi, Maria Bilana abiler tüm aile asmaların altında bana el sallıyorlardı.
“Tufan Bey hayatı boyunca yaşadıklarına rağmen yine de yuva kurmayı başarmıştı.” Diye düşünürken arkamdan bir ses, “Tufan bey sizce ben mutlu muyum?” Diye bağırarak sordu. Tekrar dönmedim, dönemedim ve ben de bağırarak bahçe kapısına yürümeye devam ederken kolumu kaldırdım ve, “Artık başkalarını mutlu ederken, mutlu olmaya alışacaksınız’’ diyerek arabama yürüdüm. Kocaman bir aile olmuştu.
Arkama dönüp baktığım da, neşe dolu bir ailenin hemen arkasında Nazik Hanım torunlarını ve oğlunu mutlu görmekten çok memnun şekilde tebessüm ederek evin en arkasından bana el sallıyordu.
***
Evet değerli gönül dostlarım yine gerçek yaşanmış bir öykümüzün sonundayız. Umarız bu öykümüzdeki mesaj da yerlerine ulaştırmıştır.
Tekrar yeni bir öykümüzde birlikte olmak umudu ile kalın sağlıcakla…
Sürçü lisan ettikse af ola.
Saygılar,
Yaşar İçyüz