PIKNIK

Bu filmin başrolünde sen varsın!

Yayınlama: 18.04.2022
A+
A-

Okumayı sevmeyen bir toplum olduğumuz herkesin malumu.

Bu konuda fazla söze hacet var mı?

Yok.

Peki bu durum üzücü ve önemli bir konu mu?

Evet önemli.

Neden önemli?







Bir gün gelecek ve bize de, “Oku” denecek de ondan…

***

Hasılı-kelam lafı uzatmak istemiyorum.

Bu yazımda size iki önemli kitaptan bahsetmek istiyorum. Mutlaka ve illa ki okuyacağımız iki kitaptan. Biri bu dünyadaki ‘kurtuluş’un pasaportu olan kitabımız Kur’an’dan diğeri de ahirette elimize verilecek olan bütün yapıp ettiklerimizin kaydedildiği ve yazılıp çizildiği hayat filmimizi not alan kitaptan. Yani, ‘amel kitabı’ndan.







***

Halk arasında kiramen katibin diye de bilinen hafaza meleklerini duymuşsunuzdur.  İşte bu meleklerin varlığını Kur’an-ı Kerim şöyle haber verir,

“Halbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır. Onlar yapmakta olduğunuzu bilirler” (İnfitar; 10-12)

“Biri insanın sağ tarafında, biri de sol tarafında oturmuş iki alıcı melek (onun yaptıklarını) yazmaktadır. (Kaf; 17-18)

Ayetlerde de görüleceği üzere, dünyada ki bütün yapıp ettiklerimiz filme alınır gibi sürekli kaydediliyor. Başrollerinde de ise bizler varız.

Peki hal böyle iken ya bizler ne yapıyoruz?

Sırtımızı kendi kitabımıza dönüyoruz!

Hem de ateistlerin, münafıkların hatta kafirlerin dahi merak edip te okuduğu, kurtuluşumuzun anahtarı olan kendi kitabımıza.

Peki biz Müslümanlar kendi kitabımızı hiç mi merak etmeyiz?

O’nu O KU MA MAK TA neden bu kadar ısrarcıyız acaba?

Neden döneriz sırtımızı ısrar ve inatla ‘kurtuluş’un kitabına?

Veya neden raflara atar da üzerlerini tozlandırırız?

Neden?  Neden? Neden?

Bu nedenler çoook yazıldı ve çizildi.

Ve kuşkunuz olmasın ki, yazılıp çizilmeye de devam edecek.

Ama bir gün gelecek, kendi kitabın eline verilerek, “Oku” denecek. İşte o büyük gün geldiğinde dünyadaki kitabını neden okumadığın da sorulacak. “Neden ısrar ve inatla kurtuluşu elinin tersiyle ittin?” denecek.

Biliyorum, zamanın kısıtlılığından ve işten güçten bahsedeceksiniz.

Biliyorum, “zaman kısıtlı ve bir o kadar da kötü.” diyeceksiniz.

Lodosa, katrinaya ne gerek. Yalan ve iftiralar rüzgar olmuş olanca hızıyla zaten esiyor. Zülum, kibir ve israf had safhada.

Bütün bu kötülükleri ve vesveseleri vesairelerle ard arda sıralayabiliriz elbette.

Ama ne gerek!

Ben diyorum ki; gelin toplum olarak huzur ve mutluluğu yakalayalım. Bu dünyanın süslü püslü yaşantısına kanmayalım. Bakın şu mübarek Ramazan günlerini bir kez daha yarıladık. Fırsattan istifade kendimize şöyle bir bakalım.

Bütün emek ve sermayesini bu dünyaya yönlendiren insanın, istek, arzu ve emellerine sınır koyması beklenebilir mi? Sadece nefsani duyguları için yaşayan insan zaten doyumsuzdur. Zira maddi nimetlerde doyuma erenlerde yeni açlıklar başlar ki; doyurulup tadılacak bir şey kalmayıncada hayat anlamını yitirir. Yaşamdan huzur alınamaz olur. Bu tür insanların yüzlerine, gözlerinin içine dikkatlice bakın, ‘solgun’ dur. Dünyaya sarılırlar ama bu sarılış bir cimrinin kasasına sarılıp okşaması gibidir. Oysa servet ve maddi imkanlarımızın hepsi, tıpkı dünya gibi, evrendeki herşey gibi geçici ve yalancıdır.

İnsan olarak bütün bunları nasıl göremeyiz?

İşte bakıp ta göremeyenlere Kur’an hatırlatıyor:

“Yeryüzünde bulunan her canlı ölümü tadacaktır” (Rahman; 26)

 “O’nun zatından başka her şey yok olacaktır” (Kassas; 88)

Ancak bu yok oluş, ‘külli’ bir yok oluş değil, maddi varlığın sona erişidir. Bu sona eriş asıl ve ebedi olan yeni bir hayatın başlangıcıdır. Başlangıcı dedim de. Ah bir başlayabilsek, bir süs eşyası gibi atıpta bir kenara bakıp durduğumuz, hatta kimilerine göre ‘öcü’ olan kendi kitabımıza doğru bir adım atabilsek.

Ah bir hayat prensibi edinebilsek…

Allah’a ve ahiret gününe imanı, ibadetlerde devamlılığı (Günde beş vakit kılınan namaz, Ramazan’da tutulan oruç, verilen zekat bu ibadetlerden bir kaçıdır ki, bu ibadetler sayesinde de Allah’ın himayesine gireriz), dua ve tevekkül ile günah ve haramlardan sakınmayı, güzel söz ve davranışları bir hayat prensibi edinebilsek.

Son olarak unutmayalım ki;

Allah’ın kitabına el uzatarak, çıkar ilişkilerinden ziyade sevgi ve dostluk kavramlarını yüreklerimize ilmik ilmik işlediğimizde, sığ ve kirli sularda kürek çekmekten kurtulur, kimsesizlerin kimsesine sığınmış oluruz. Ve şurasınından emin olmalıyız ki, kimsesi Allah olanın dünya da ve ahirette başka kimseye ihtiyacı olmayacaktır.

18Vesselam,

Simytech     Sifa