PIKNIK

Yasak Aşk Bölüm 10

Yayınlama: 10.04.2023
A+
A-

Acaba hangisiydi. Bilana Tufan’a gerçekleri mi anlatacaktı, yoksa ayrılacak mıydı?

Devam ediyoruz gönül dostları,

***

“Kahvelerimizi bitirdik, hava soğuktu ama kazağımı attım omuzlarıma, balkonda bir sigara yaktım. Dalgın, dalgın uzaktaki gri siyah bulutlara baktım. Sabah güneşin ilk nazlı doğuşunu beklerken, bu gri bulutlar ne zaman gök yüzüne baksam inadıma bana Meydan okuyorlardı. Bilana sırtında mantosu, balkona çıktı, ’’Tufan bana ne zaman anlatmayı, benimle anlaşmayı, konuşmayı düşünüyordun’’ diyerek sesindeki öfkeyi gizlemeye çalışıyordu. Sakin bir şekilde döndüm ve sesimi biraz yükselterek, ’’hayatımın tamamını tüm samimiyetim ile, sana anlatmıştım. Ancak sekiz yıl Allah gözümün önünde benim kızım olduğunu bilmeden babasız büyüyen kızımın baba kelimesine hasret, ama babası olduğunu bilmeden kanı kaynayan bir amca olduğumuzu sandığımız, Baba kız yaşadığımızdan ne yazık ki benimde bir iki hafta öncesine kadar, Maalesef haberim yoktu.”

Maria neden yıllarca sustu? Neden şimdi gerçeği söylemek istedi?’’ diyerek gözlerinin içine baka, baka sordum?

Bilana, ’’özür dilerim bir an fevri oldum, haklısın, sonuçta Kiraz senin kızın. Tabi ki sorunlarınızı çözeceksiniz bir an boş bulundum’’ derken gözleri dolmuştu. Baktım üzülüyor,’’gel buraya’’ dedim, sarıldım elimle saçını okşadım, ’’senin güzel bir yüreğin olduğunu biliyorum zaten, ama hepimizin sinirleri bozuk. Kim bilir?  Belki bir gün çocuklar kaynaşır, cıvıl cıvıl cıvıltıları bize evimize neşe, bereket getirir’’ dedim.







Tebessüm ederek sarıldı başını göğsüme koyarken bende, “çok şükür bu mesele d, olaysız sonuçlandı” diye mutlu olmuştum.

Artık hafta sonları kızımı alıyordum. Çocuklarla parka gidiyordum. Abimlere arada gidiyorduk. Onlar da geliyordu. Hayatımız düzeldiğine artık inanmak istiyordum. Bazen arada Selma ile, deniz kenarında dertleşiyordum. Selma çok duygusal bir kızdı. Çok çile çektiği için, muhabbeti derinlerden geliyordu. Onunla hiçbir şeyi saklamadan konuşmak bana çok iyi geliyordu.

Hayatımı evlatlarım renklendiriyordu. Bilana her zaman mükemmeli koruyan, muhteşem bir ev kadınıydı. Ama duygularıma hitap etmediğini ona asla belli etmesemde o anlıyordu.

***







Hayat böyle devam ederken, bir gün Jale telefon ederek, beni eve çağırdı. Yıllardır bir kez olsun onun evine gitmemiştim. Her rastlantımızda gözlerimizden ve yüreğimizden bu dev aşkı bitmeyen, kara sevdayı hep birkaç saniye ile hasret gideriyordu yüreğimiz. Yine beni heyecan sarmıştı. Türkiye’de o Restorandaki ayni heyecandı. Ellerim, ayaklarım titriyordu. Onun sevdiği papatyalardan, kocaman bir buket yaptırdım. Çikolatayı çok seviyordu, kocaman bir çikolata aldım.

Son birlikte isyan ettiğimizde, biz birbirimizi çok seviyoruz, İsviçre dağlarında soluğu almıştık ve haykırıyorduk.

Sonra sözü Jale aldı, “Dağlardan yankıları gele, gele Tufan bana bunları anlatırken, dikkatimi çekmişti. Her yaşadığı acıda büyük kederleri ya da mutlulukları yüzüne öyle yansıyordu ki ben de onunla olayı yaşıyordum. Bu kez başka ağlıyordu ama.

Sanki gözlerinden akan yaşlar, yaş değil kandı. Yanakları kızarıyordu. Ben sakin yavaş bir sesle, ’’iyiminsiniz Tufan Bey, isterseniz başka bir gün devam ederiz’’ dedim. Tufan bey ellerinle yüzündeki yaşları silerken, ben masadan ıslak mendil alalar uzattım,’’biraz serinlersiniz’’ dedim. Teşekkür ederek, yüzünü sildi, bir yudum su içti yutkundu. Bana yüzüme tebessüm etmeye çalıştı. Çalıştı ama âşık olan bir insanın, gözlerindeki o aşk bakışını gözlerinde yüzlerce yıldızın parıltılarını, nasıl görebiliyorsak, keder ve acı da insanın gözlerindeki tebessümün arkasındaki karanlığa saklamaya çalıştığı acıları, artık, son seviyesine gelmişti. Zaman, zaman göz yaşlarını tutamıyordu. İşte o kederle sıvanmış, ama gülümsemeye çalışarak, “olmaz öyle şey, tabi siz sıkılmıyor iseniz devam edelim’’ diyerek sordu? Bende, ’’hayır sizi rahatsız etmek istemedim’’ dedim. Tufan bey, ’’öykümüze devam edelim mi diyerek sordu? Ben de, ’’ buyurun Tufan Bey sizi dinliyorum’’ dedim.

Tufan Bey, ’’evet kapıya geldiğimde, on sekiz yaşında aşık bir genç ile yarışacak kadar heyecanlandım. Zili çalarken ellerim titriyordu. Zile bastım, kapıyı Jale açtı. Gözleri kızarmış, üzgün ağlamıştı, ’’Hayırdır Jale?’’ diyerek hayret ile sordum. Jale, ’’kolumdan tutarak, beni yukarı kata çıkardı, koridorun sonundaki oda” derken sesi titriyordu. Kapıya geldim dizlerim titreyerek kapıyı açtım. Maria ayakta beni bekliyor. Yanına nasıl gittim saçları kısada olsa çok yakışmıştı. Üzerinde pembe bir saten sabahlık vardı. O kadar güzeldi ki ona her gördüğümde, aşkım daha da büyüyordu. Karşımda boylu poslu güzelliği ile odayı bir güneş gibi aydınlatan, bir aşk perisi duruyordu, ’’Merhaba Maria’’ derken sesim titriyordu. Yavaş yavaş bana yaklaştı, elimden papatyaları, alırken, kokladı bana ve dönerek, ’’çok güzeller, çok güzel kokuyorlar değil mi? Teşekkür ederim hoş geldin’’ diyerek çiçekleri yatağa, yastığın üzerine koydu. Çikolatayı görünce bu kez çocuklaştı. Yine yanıma yavaş, yavaş yaklaştı. Ve, ’’Tufan diyerek sıkı sıkı sarıldı bana. Sonra ellerimden tutarak, gözlerime derin, derin bakarken bana yaklaşmasında kalbinin sesini duyabiliyordum. Mutlaka o da benim kalbimin sesini duyuyordu. Maria gözlerime bakarken ben onun gözlerinde, çoktan engin denizlere dalmıştım.

***

Bu şekilde kaç dakika durduğumuzu, bilemiyorum. Ama ikimizde kaybettiğimiz yılların hasretini giderdiğimizin gerçeği idi. Sonra beni elimden tutarak, yatağın kenarına oturduk. Yılalr sonda ilk defa gözlerime tatlı, tatlı bakarak, ’’Tufancım seninle bazı bazı konuları konuşmalıyız. Bilmen gereken şeyler var. Avukatıma gerekli talimatı verdim. Yalnız lütfen sözümü kesme zamanımız kısıtlı. Kiraz’ın velayetini ve yirmi beş yaşına kadar maddi manevi sorumluluğu sende olacak. Alın teri ile aldığım Bodrum çevresinde küçük bir yazlık vardı, baban razı olur da evimizde mutlu olur muyuz? diyerek hayal edip almıştım. Ve babamdan kalma bir ev vardı Sivas’taa üstünü tamamladım aldım.

Noterden hepsi artık kızımın. Sen vasi olarak yirmi beş yaşında ona anlatırsın, ’’derken artık sabrım bitmişti’’ sen nereye gidiyorsun?’’ diyerek sordum.

Maria ellerimi sıkmaya çalışıyordu gözlerime hasret ve aşkla bakarak, ’’ ben ölüyorum Tufan’’ deyince ev başıma yıkıldı. Dünya etrafımda dönmeye başladı. Maria’nın sesi uzaklardan kulaklarımda çınlıyordu.’’

“Nasıl? Neden? Maria gidiyorum de ama ölüme nasıl gidersin?’’ derken içimdeki isyanı yatıştırmaya çalışıyordum. Maria’nın cesaretinden, utanıyordum. Ölüme gitmeden evvel yine sorunları çözmek çabasındaydı. Ağlamamak için kendimi zor tutarak ancak, ’’canım” diyerek sarıldım ve ’’hayır ölmeyeceksin! Kızımız küçük beni bırakamazsın. Buna hakkın yok’’ dedim.

Maria’nın sesi çıkmıyordu. “Maria! Maria!” Diye haykırırken, odaya doktor girdi. Maria kolumdaydı. Başından peruğu düşmüştü. Ağlıyordum, elini gözüme götürdü, bana yine güzel güzel bakarak yorgun derin bir ses ile, ’’ Tufan ben seni hep sevdim hakkım helal olsun kızımıza iyi bak ben senden başkasının elini tutmadım.’’ Derken birden sustu. Derin bir nefes alarak devam etti, ’’İsviçre dönüşü baban çağırdı. Hayallerimi yıkarken, ben Kiraz’a hamileydim. Yuvan için sustum seni hep sevdim, severek ölüyorum ablam ve kiraz sana emanet’’ dedi sonra şahadet getirdi ve gözlerini kapattı.”

Melekler gibiydi. Bunu babasına kavuşmuşken annesini kaybeden Kiraz’a nasıl anlatacaktım. İnanmıyordum öldüğüne. Boynumdan elleri aşağıya düşünce yavaşça yatağına koydum. Bir daha derin derya denizlere ulaşamayacaktım.

Sonra birden, “Mariaaaaaaaa” diyerek öyle bağırdım ki kendimden geçmişim gözlerim karardı, kendimi kaybettim.

***

Gözlerimi açtığımda hastanede idim. Başımda Bilana ve Jale ağlıyordu. Hemen doğruldum, ’’iyiyim ben iyiyim. Tamam’’ dedim ama içimden her şeyi kırıp dökmek geliyordu. Kendimi yerlere vurmak geliyordu. Doktor elinde iğne ile geldi, ’’Bırakın lütfen bırakın acımı yaşamama müsaade edin’’ dedim.

Maria’nın yanında asistanlık yapan doktordu bu, ’ tabi ki bay Tufan. Fakat Maria seni çok seviyordu. Sizin kalbiniz bazı nedenlerden dolayı, çok zayıflamış bu iğne uyku iğnesi değil, sizi biraz sakinleştirmesi içindir. Unutmayınız ki Maria size kızınızı emanet etti. Kiraz’a nasıl anlatacaksınız? Buna bir program yapmalıyız. Jale hemşireyi de düşünün. Tüm gün Kiraz ile ilgilendi, hiçbir şey sezdirmeden. Onunda kız kardeşi öldü’’ diyerek kolumdan iğneyi yaptı. Şimdi nereden başlayacaktım? Kızıma oğluma nasıl açıklayacaktım? Kapıyı açtım Jale koştu boynuma sarıldı. Ağlaştık. Bir hayal hatta hayalet gibiydim. Bilana çocukları alıp eve gitmiş. Benim eve gidecek halim yoktu. Kaçtım sahile bağırarak, ’’ seni çok seviyorum Maria’’ diyerek ağladım. Babam ne söylemişti Maria’ya aklım almıyordu. İsviçre’de dağların arasında feryat ederek, “seni çok seviyorum!.. Tufan bizi hiç kimse ayıramayacak’’ diyerek dağlarda bize yankı yapıyordu.

Geldiğimiz hafta gelinliklere bakıyordu. Bakarken, ’’düğünümüz sade bir törenle olsun Tufan’ım, ama biz yine de büyüklerin gönlünü alalım. Ama bu kez babamın Müslüman bir Türk olduğunu söyleyeceğim’’ demişti. Babamın önce onu çağırdığında, ’’bak gör aşkım nasıl anlaşacağım babamızla, oda bizi anlayacaktır. Yoksa neden çağırsın elini öpmemizi bekliyor’’ derken güzel mavi gözlerinde umut yıldızları dans ediyordu.

Yalvardım,  “gitme! Ne olur gitme” dedim hayallerimizi yıkacak seni anlayamaz babam, gitme dememe rağmen dinlemedi gitti.

Bir hafta göremedim, görüşmedi ve o kahvaltı sabahı ayrıldık. Yine her şeyi unutarak ona koştum. Yine beni yarı yolda bıraktı. Maria’nın vasiyeti üzere Türkiye’de babasının yanına defin ettik. Artık tükenmiştim.  Annemin evi bomboştu. Kiraz’ımı biraz doktor pedegog, biraz jale ve Bilana ilgimiz ile yavrum annesiz yaşamaya zamanla zor çok zor alıştı.

***

Selma ailenin bir parçası olmuştu. Kızım oğlum büyüyorlardı. İlk beş yıl her ölüm günü Sivas’ta Maria’yı ziyarete gidiyordum. Sonra bir kalp krizi ile Tayyar’ım altı yaşında iken Bilana’yı kaybettim. Acılar üst üste geliyordu. Babam, annem, sevdiğim derken şimdi de eşim. Ama bitmedi!

Çocuklarım benimle günlerce acı çektiler. Çok sürmedi bir yıl sonra şehit anası evimizin teyzesini kaybettik. Teyzenin kızını da alarak annemin evine taşındım. Benim evdeki anılardan kaçarken annemin evinde anılarımda boğuluyordum. Jale bizi hiç yalnız bırakmadı. Kiraz’ı Onur’u çok seviyordu. Jale ile kader bizi birleştirdi. Her şeyi yaşantımı hayatımı biliyordu.

***

Yıllar ve beraberinde acılar bir birini kovalarkaen yeni bir evlilik mi kapıda, Tufan’ın her şeyini bilen Jale ile yoksa evlenecekler miydi. Evdeki bu beraberlik onları nereye sürükleyecek haftaya öğreneceğiz. Sabırla ve esen kalın gönül dostları.

Simytech     Sifa