“Sizi Allah’a şikayet edeceğim.” diyen çocuğu hatırladınız mı?

Yayınlama: 18.03.2020
A+
A-

Soruyorlar, “Bu gidiş nereye? Kıyamet mi kopacak ne? Şu videoya bakar mısın? Senaryoların içinde en aklıma yatan bu oldu? Korona yüzünden raflar boşalıyor, ne dersiniz, biz de bir şeyler alsak mı?”

Herkeste ve her yerde panik, kaos ve beyinleri kemiren; sorular, sorular, sorular…







***







Bütün bu ve fazlası sorulara, ne tek-tek cevap vereceğim, ne de o kadar bilgim var!

Ama bir şeyi net biliyorum!

Hemen dibimizde, on yıldır, yetimlerin üzerine bombalar yağarken ve ‘Aylan’ bebelerin cansız bedenleri sahile vururken, ‘Biz Suriyelileri neden barındırıyoruz?” diyenleri hatırlıyorsunuz değil mi?

Ve bu gün biz;

Ne üzerimize bombalar yağdı, ne de kimyasal silahlara maruz kaldık. Bir küçük damlacık musibetiyle, üstelik 10 yılda değil, 10 günde rafları nasıl da boşalttık değil mi?

Kahrolsun menfaatleri uğruna zulümlere sessiz kalan bu dünyaya.

***

Filistin’de, İsrail zulmüne karşı savaşırken, önce bacaklarını kaybeden, sonra da tekerlekli sandelyesinde ‘sapan taşıyla’ vatanını korumaya çalışırken şehit düşen Fadi Ebu Salah’ı hatırlyorsunuz değil mi?

Ve o gün biz!

Ne yaptık o gün?

Koskoca bir ‘HİÇ’

Ve üstelik, “Ne işi var Türkiye’nin Filistin’de?” diyenlerimiz oldu değil mi?

Bu gün, “Suriye’de ne işimiz var?” diyenler gibi!

Yazıklar olsun o gün ve bu gün ‘katil devletin’ ürünlerini tüketmeye hala devam edenlere.

***

Peki Suriyeli mülteci bir kızın ölmeden önce yazdığı bir vasiyet mektubu vardı. Onu hatırlıyor musunuz? Türkiye’yi kurtarıcı olarak gösteren o kız, sosyal medyada paylaşım rekorları kıran çizdiği resimle tabutun içinde,  kendini tasvir ederken, ailesine yazdığı vasiyette bakın ne diyordu,

“Bu benim vasiyetimdir. Canım annecim; senden, benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum. Ve sen ablacığım; Arkadaşlarıma de ki, “O açlıktan öldü…” Ve sen abiciğim; Üzülme. Ama, ikimiz birlikte, “Biz açız…” dediğimizi de hatırla. Ey Ölüm meleği, acele et ve ruhumu al ki, artık Cennet’te yemek yiyeyim. Ben çok açım. Ve ey ailem, Benim için korkmayın. Ben sizin yerinize de Cennet’te yiyebildiğim kadar çok yiyeceğim”

Yazıklar olsun, bu gün ufacık bir krizde evlerini açlık korkusuyla tıka-basa doldurup, ambarlara çevirenlere.

Bosna Hersek’te kablolarla yataklara bağlanarak günlerce tecavüz edilen on binlerce Müslüman kadını hatırladınız mı?

Elleri yakasında olsun, bütün o anaların ve bacıların bu kahpe dünyanın düzenine.

Peki Çin’de, Müslümanlara yapılan işkencelere, asimilasyon ve soykırım politikalarına ne diyeceksiniz?

Ya, Myanmar’da, Müslümanların çoğunlukta olduğu Arakan’da, Myanmar ordusu tarafından işkeceye uğrayarak, ara bölgede sıkışıp kalan ve sonra da Bangladeş’ sınırına yığılan binlerce Müslümanı?

Onları da hatırladınız mı?

Eğer hatırlamadıysanız; ben, bir kez daha bu illet vesilesiyle buradan hatırlatayım.

Hangi ülkenin neresi olduğunun pek önemi yoktur. Bütün bunları çeken Müslüman coğrafyası değil mi? Ve bu Müslüman coğrafyası kan emici yarasaların pençesinde yıllardır kan-ı revan içerisindeyken, saltanatınızın hep böyle devam edeceğini mi sandıydınız?

Yok efendiler yok!

Bana göre bu düzen böyle gitmez!

Afrika’da Ebola virüsünden temiz su, yiyecek ekmek bulamadan her gün açlıktan binlerce çocuk ölürken seyredeceksin. Şimdi ise dünyayı ayağa kaldıracaksın.

Niye?

Çünkü corona; zengin-fakir, soylu-soysuz dinlemiyor da ondan.

Eyy iki yüzlü dünya!

Sordun mu hiç kendine? “Bu maskeyi hangi yüzüme takacağım ve bu illet çocukları neden öldürmüyor?” diye.

Elbetteki; hangi vebal ya da günahın hangi ceza ile, ne zaman ve ne şekilde cezalandırılacağını tayin ve takdir eden ancak Allah(cc)’dir.

Ama bu illetin, ilahi kudretin bir ikazı ya da tokadı olabilme ihtimali hiç mi yoktur?

Vardır efendiler. Bana göre ‘bal gibi’ de vardır.

Eğer, O böyle takdir etmiş ise, bize sadace ram etmek (boyun bükmek) düşer. Bu da böylece biline.

Nitekim; Rum Suresi 41. Ayet-i Celle’de, “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah (dönüş yapsınlar diye) işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” Diyen de O Yüce Rab’bimiz değil mi?

***

Faizin adı olmuş kredi,

Zina olmuş aşk,

Rüşvet olmuş hediye,

Gıybet olmuş, ‘iki lafın beli’

Ama ne hikmetse cehennemin adı hala cehennem.

Ne zannettiydiniz?

Bütün bu cürümlere, zulümlere ve vurdumduymazlıklara, Yüce Yaradan’ın sessiz mi kalacağını?

***

Oysa, dünyanın böylesine yanacağı ve ‘bir fare gibi’ deliklerimize kapanacağımız, sahile vuran Ayla bebekten belli değil miydi?

Elindeki sapan taşıyla şehit düşen Fadi Ebu Salah’tan belli değil miydi?

Nasihat mektubunu yazarken açlıktan ölen o zavallı yetimden belli değil miydi?

Ve dahi, yine bir Suriyeli çocuk vardı hani. Ölmeden önce, “Sizi Allah’a şikayet edeceğim.” diyen o masum çocuk.

Ondan da mı belli değildi bu günlerin geleceği?

İşte o çocuk, o gün bizleri Allah’a (c.c) şikayet etmiş olacak ki, bu gün bütün bunları çekiyoruz.

Unutmayın!

Allah (cc) insanı imha etmez. İmhal eder (süre verir). Zulüm de etmez insana. Sınav eder Allah.

Ve biz insanlık, bugün bu sınavı kaybettik işte. En azından bunu itiraf etmek zorunda değil miyiz?

***

Amir Khan’ın’da dediği gibi;

İncil’in ilk emri: Sev… Hristiyan sevmedi

Tevrat’ın ki: Yaşat… Yahudi yaşatmadı

Kur’an-ı Kerim’in ki ise: Oku… Müslüman okumuyor

Mesele de bu ya zaten!

***

Eyvah bizlere eyvah!

Toprağa kan düştü bir kere.

Filistin’de, Suriye’de gözü yaşlı bir çocuk.

Direnen Çeçenya’nın hep boyunu bükük.

Tarih utanmıyor, insanlık sönük.

Mazlumların feryadı bizi bekliyor.

Vesselam,

Simytech     Sifa