Türkiye´ye yolculuk genelde neşeli, heyacanlı ve zevkli bir ortamda yapılmalıdır diye düşünürüm.
Bir diğer düşüncem ise: Evinizden çıktıktan sonra, oluşacak ufak tefek zorlukları, beklemeleri, fazladan harcamaları önceden kabullenerek yolculuĝumuzun neşesini ve tadını kaçırmamamızın gerekliliği.
Yolculuk; yeni insanları görmek, sohbet etmek ve yeni yeni dostlukların başlamasını saĝlayan önemli bir araç.
Geçen hafta Amsterdam–Kayseri uçak seferini beklerken, Groningen şehrinden izine giden iki kardeş Türk genci ile karşılaşıyorum. Biz genelde, ilk tanıştığımızda birbirlerimize açık veya kapalı çeşitli sorular sorarız ve o insanı tanımaya çalışırız haliyle.
Gençlerden büyük ve bayan olanı çok rahat ve yolculuğun nedenini anlatmaya başlıyor;
“ Yüksek laboratuvarlık eğitimimden (HLO) sonra, Utrecht Akademik Hastanesi’nde baş laborant olarak çalışmaya başladım ve iyi bir kazancım var. İş yerinden 1 hafta izin alarak bir hafta Türkiye’de , Kayseri ‘de özel bir hastanede laborant olarak iş denemesi için Kayseri’ye gidiyorum diyor “
Tabi ki, çifte vatandaşlık, eğitimin ve çifte pasaportun vermiş bulunduğu medeni güvende var. Hollanda doğumlu olmasına rağmen, Türkçesiyle kendini iyi bir şekilde ifade edebiliyor. En az bir iş denemesinden sonra, Hollanda ‘ya geri dönebileceğini kendisi çok iyi biliyor. Denemek istediğini, denemez ise pişman olacağını açıkça belirtiyor. Hollanda ve Batı Avrupa kültüründe yetişen birey, hür düşünce ve yaşam biçimi kendisinde gözleniyor.
Daha sonra kendisine, Hollanda’da doğan büyüyen bir genç olarak Kayseri’de nasıl bir yaşam beklediği ve neden Kayseri ve Türkiye’de yaşamak ve çalışmak istediğini sordum.
Hollanda’da var olan tüm olanaklardan faydalanan Hollanda’da doğan büyüyen ve de iyi bir meslek eğitimi alan bu Avrupa – Türk hanımı Hollanda’da mutlu olmadığını itiraf ediyor. Genelde Türklerin ve diğer göçmenlerin Hollandalı komşularımıza göre daha az mutlu olduğumuz yapılan araştırmalarla da gün yüzüne çıkmıştı.
Mutluluk bazen kiraza, bazen de vişneye yemeye benzer aslında. Kiraz yerseniz alınan tatla yüzünüz güler, vişne yerseniz yüzünüz aksine ekşir. Onun içindir ki, mutluluk bireysel olduğu kadar toplumsaldır da. Şahsen ben, Türkiye’de bilinçli, toplumsal bir mutluluk için, hiçte bir çabamızın olduğunu zannetmiyorum. Bazen de insanlarımızın kendileri sanki mutsuz olmak için bir yarış aline girip, o kadar eften püften nedenler üretebiliyorlar ki…
Gelelim Hollanda’ya
Hollanda, yurtdışında yetişmiş eleman istihdam etmek (kennismigranten ) için çaba harcarken, kendi eğittiĝi, dilini ve kültürünü bilen göçmen beyinlerini kaybediyor. Üzücü olan ise, son 10 yılda Türk toplumu sahip olduğu toplumsal katılım ve kurumsallaşmada geriye gittiğini görmemek elde deĝil. Aydın birikimini kaybeden Hollanda Türk toplumunu zor günlerin beklediği kesin.
Son yıllarda ve bugün de güncelliğini koruyan ötekileştirme, göçmenleri kendi kimlik, kültürü ve inançları ile kabul edememe hazımsızlığı eğitimli gençlerin, Hollanda’yı terk etmesiyle sonuçlanmakta.
Bazen, olacakların ve yaşanacakların önüne geçemezsiniz.
50 yıl önce Hollanda’ya göç, 50 yıl sonra o genç misafir işçilerin (gastarbeiders) çocuklarının ve torunlarının Türkiye’ ye geri dönüşü.
30 yıl önce söylesek kimse bize inanmazdı.
Saygılarımla.