İslam erken tarihine birazcık vakıf olan herkesin bildiği meşhur rivayettir Kuzman hadisesi. Cesur ve iyi bir savaşçı olan bu zat, büyük yararlıklar gösterdiği Uhud Muharebesi sonrasında yaralı ve acılar içindeyken kendisini tebrik edenleri reddetmiş ve şerefi için savaştığını söyledikten sonra acılara dayanamayıp intihar etmiştir. (İbni Hişam)
Savaş meydanına Allah’ın Rasulü’nün daveti sebebiyle değil, Medine kadınlarının kınamaları sonucu katılmıştır. Allah(cc) için değil şerefi için savaşmış ve cehennemlik olmuştur.
Niyet işte tam da böyle dönüşü olmaz yerlerde insanın hem dünyasını hem ahiretini perişan edebilirken, bazı noktalardan geri dönüş mümkündür. Kuzman, savaş meydanına gidip can vermese, Medine’de normal bir ölüm ile ölse şerefi insanlar nezdinde daha yüce kalırdı belki de. Ama tarihe böyle geçti ve kahramanlıklar ona fayda sağlamadı.
Kimin neyi hangi niyetle yaptığını en iyi bilecek olan elbette Allah(cc)’tır, bir de kişinin kendisi. Biz faniler ancak zahirde gördüğümüze göre karar verir ve muamele ederiz. Kuzman, o an bize sorulsa, çok büyük kahraman ve şehid derdik herhalde…
Bunlardan sonra günümüze gelecek olursak; hele de bu seçim sathı mailinde, olacaklara şaşırmaya bile vaktimiz kalmayabilir. Niyetlerini asla bilemeyeceğimiz insanlar bizden daha dindar ve hayırlı görünebilirler.
Kalplerini açıp bakamayacak olmamız büyük bir sorun olsa da, aklımızı ve gönlümüzü kontrol altında tutmamız mümkündür.
Ömrü hayatında camide görülmemiş birinin adaylığı söz konusu olunca bir anda namaza başlamasını herhalde samimi bulacak kadar saf olamayız. Ya da sadece seçim zamanlarında Kur’an ile meşgul olanların ihlaslarını biz tartacak olmasak da en azından bu halleri sebebiyle onlara inanacak kadar boş olamayız.
Varsa amelleri bizi bir şeye ikna etmek için değil Allah(cc) için olmalıydı. Seçim zamanlarında değil her zaman onların üzerinde görülmeliydi.
Bu sadece uhrevi samimiyet için değil, dünyalık işler için de basit bir ölçüm aracıdır. Hayatı boyunca bir nebze hayrı dokunmamış, iyi bir tek iş yapmamış birilerinin, kendilerine resmi yetki verildiğinde, iyi ve hayırlı olacakları ihtimaline inanmak için saflıktan daha fazlası gerekiyor.
İslam ve Müslümanlara nefretleri ile meşhur odakların baş köşelerinde oturan birinin, adil ve dürüst bir yönetim sergileme ihtimali, herhalde devenin iğne deliğinden geçme ihtimalinden çok değildir.
İsteyen istediğine inanıp istediği yola revan olacaktır ancak hiç değilse hepimiz kendi içimizde, gönlümüzün derinlerinde, bizi rahatsız edecek işlere sebep olmayalım diye düşünmek durumundayız.
Varlığını bize düşmanlığından alanların dost olacağına inanmak ciddi bir akıl tutulmasıdır. Hayatı zulüm ve haksızlık üzerine kurgulanmış, politik davası menfaat ve para ile şekillenen birilerinin, bize hayırlı hizmetler yapacağını düşünmemiz çok ütopik bir hal olur.
Bütün plan ve hesaplar, Allah(cc)’ın planlarına toslayıp darmadağın olacaktır. Mutlaka ve muhakkak O’nun dilediği gerçekleşecek ve bize, -küfür ve sapkınlık dışında- her hal için hamd etmek düşecektir.
Allah(cc) gelecek günlerimizi hayırlara vesile kılsın. Büyük deprem felaketinde hayatına kaybeden tüm Müslümanlara rahmetiyle muamele eylesin. Bu yıkımın üstüne bize ve gelecek nesillere dünyalık endişelerden azade, ahiret hedefi odaklı hayat kurmayı nasip etsin.