2035 yılında güzel mi güzel bir Mayıs ayının ilk Pazartesi günü. Belediye Başkanı Yasin Yahni’nin pek de çalışma arzusu yoktu bugün. Kendisi Güzelbahçe’nin Belediye Başkanı olmayı istemese de, akrabaları ve yeni hemşerileri (Hollandalılar) bu konuda özellikle ısrarda bulunmuşlardı.
Ömrünün 50 yıldan fazlasını Hollanda’nın Almelo şehrinde geçirmiş birisi Yasin Başkan. Yorucu ve heyecan dolu koşuşturmaca içerisinde geçen bir ömrün son kulvarında, Ege Denizi sahillerinde bir ev alarak oraya yerleşmeyi istemiş, yaşamını burada sadece kendisi ve akrabalarına adamayı planlamıştı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymuyor bazen. Tam planlarını yaşama geçirecekken 50 yıllık eşini, çocuklarının annesi Beşgül hanımı kaybetmiş ve kaldığı yerden yeniden başlamak zorunda kalmıştı.
1964 yılında Hollanda’ya İstanbul Sirkeci Garı‘ndan hareket ettiği yıllar, Hollanda’da geçen bir 50 yıl ve Anavatan’ın ekonomik kalkınmada kat ettiği yol. Başına geleceklerden habersiz, dünyanın şaşkın bakışları arasında ülkesinin 1500 milyar Euroluk ihracatıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun ikinci ekonomik gücü olmasına ne kadar da sevinmişti.
Zaman su misali akar derler ya. Gün olup devran dönmüş, yeni ekonomik gelişimler yüksek düzeyde kalifiyeli eleman ihtiyacını doğurmuştu o günlerde. Kendisini arayan İş ve İşçi Bulma Kurumu ile anlaşarak 10 yıldır Almelo’nun yanısıra Overijssel Eyaletin’den 7500 Hollandalının Güzelhahçe’ye yerleşmesini sağlamıştı bu arada.
Eski Kale Mahellesi’nde oturan bu Hollandalı işçiler zamanla kendi imkanları ile derneklerini, ibadet yerlerini, kahvelerini hatta Volendam’dan peynir ve yağ satan süper marketlerini oluşturmuşlar zamanla.
Yasin Yahni Güzelbahçe’nin Belediye Başkanı olarak bu duruma sevinse mi üzülse mi bilemiyordu. Bir ömrü Hollandalılarla birlikte geçmiş ancak kader onu bu kez de Hollandalı sız bırakmamıştı. Günlerden bu gün yine çok garip duygular içinde, kafası karışık, geçmişe Hollanda’ya doğru bir yolculuk yapmışken, bir an kapıcının, “Başkanım, başkanım” nidaları ile kendine gelerek irkildi. Gelen, Hollanda’dan tanıdığı soylu bir ailenin damadı olan Marcel van Dam idi. Kendisini bilakis nazikçe içeriye buyur ettikten sonra, “Bir süzme kahve içilim mi Marcel ?” dedi. O ara ne hikmetse Marcel ile Hollandaca konuştuğunu fark ettiğinde ikisi birlikte gülümsüyorlardı.
Güzelbahçe’de Hollandalılar nüfus olarak az da olsalar, yüzde 12 oranında Hıristiyan dinine bağlı bir topluluk olarak kayıt görmüş ve bu Hollandalı hemşehrililerimiz geçen on yılda mübedalada Türkiye’yi terk eden ve dedemin Ehlisa dediği Meryam Ana Rum Orthodox Kilisesini kullanmaktaydılar. Şimdi ise yeni bir kilise inşa etmek için belediye ye imar planı sunmuşlar, bunun içinse başkandan yardım bekliyorlardı.
Galiba dedikleri gibi tarih hakikaten tekerrürden ibaretti. Aman Allah’ım şu yaşadıkları ne kadar Hollanda’da yaşadıklarıma benziyordu. Bir an duraksayarak içini bir hüzün sardı. Hollanda’da yaşadığı yıllarda bir camiye ek imarı planı için 10 yıl beklemeleri gerektiğini, yapılan nazları, bin dereden bir su getirmeleri ve eziyetleri anımsadı.
Yoksa onların yaptıklarını bizler de Hollandalılara mı yapacaktık?
Birlikte çalışmış, komşuluk yapmış hatta akraba olmuş bu iki toplumun birbirlerine hakları ve hukukları geçmişti. Mesela din özgürlüğüne oldukça önem veren atalarımız 500 yıl önce İspanya’da Katoliklerin zulmünden kaçan Yahudi vatandaşlarına Osmanlı Hanedanlığı olarak kucak açmamış mıydı?
Bütün bunları düşünerek , “Hayır, bunu düşünmem bile yakışık almaz” dedi.
Sonra kahveleri yudumlarken Hollanda’daki 96 yaşını bulmuş dedesi Herman van Dam’ın selamını ileten Marcel bir yandan da imar izni konusunda benden büyük yardım beklediğini söylüyordu. Bende kendisine, “Biliyorsun, biz 1974 yılında Almelo’da ilk minareli camimizi yaptırırken, sizden ve ailenizden en büyük yardımı görmüştük. Hatta o yıllarda var olan Kilise İmar Yardım Fonun’dan 50.000 florin yardım bile almıştık. Biz ve partimiz sizin inancınıza saygılı olmakla birlikte, sizin de ibadet edebileceğiniz bir kiliseye hakkınız olduğunu düşünmekteyiz. Tabi ki bütün belediye meclis üyelerinin ve Bahçegüzel sakininin bize destek vermesini beklemiyoruz. Evet veya hayır diyenler olmuştur ve olacaktır. Ancak aklın ve erdemin yönetimi demokrasi ile bizler birlikte barış ve mutluluk içerisinde yaşamaya devam edeceğiz” dedim.
Sonra Marcel Türk vatandaşlığına geçtiğini söyleyince, kendisini Güzelbahçe’nin yerel politik partisi olan Yaşanır Güzelbahçe Partisi’nde Eylül ayında yapılacak seçimlere aday olmaya davet ettim.
Yasin başkan, Marcel van Dam gittikten bir süre sonra , yine bir sinema perdesi gibi 1986 yılında başlayan politik heyecanı ve Hollanda’da politik geçmişini düşündü. Kendini o günlerin kötü dışlanmışlık travmasından bir türlü alıkoyamıyordu. Yine keyfi kaçtı. Ancak kararlıydı. Keyfide kaçsa da, geçmişin acısını bu suçsuz Hollandalılardan çıkarmayacak, toplum olarak birlikte; barış, huzur ve refah içerisinde yaşamak için elinden gelen bütün imkanları kullanacaktı.
Bütün bunları düşünen Yasin Başkan bu kez de telefonun kulak çınlatan sesiyle irkildi. O da ne? Telefonun diğer ucundaki T.C Başbakanı’nın özel kalemi idi. Başbakan telefonun diğer ucundaydı ve şunları söylüyordu, “Azınlıkların temel hakları olan; kendi dillerinde dinsel ve kültürel yaşam hakları vardır. Bu haklar T.C Devletinin güvencesi altındadır.”
Başbakanla süren kısa görüşme sonrası yine mutlu adımlarla haftalık esnaf ziyaretlerine başlamak için Güzelbahçe Belediye Sarayın’dan huzurlu ve mutlu bir şekilde ayrılıyordu Yasin Başkan.
Özlediğimiz saygınlığı olan bir yaşam dileğimle sağlıcakla kalın.