PIKNIK

‘Devirin’ talimatını kim, neden verdi ?

Yayınlama: 17.05.2010
A+
A-

Sekiz yıl evvele ait olduğu söylenen vakada bir odaya bir kamera yerleştiriliyor. Sonra Türkiye’deki siyasi konum ve itibarları belli olan insanların mahremleri kaydediliyor ve zamanının geldiğine karar verilerek piyasaya sürülüyor. Tam bir siyasi deprem.

Başlamadan, baştan söyleyeyim. Hiç bir vicdani duygunun, aklın ve irfanın kabul edemeyeceği bu olaya siyasi pencereden bakanlar yanılırlar. Hele de Ak Parti üzerinden. Zira, zaman seçim zamanı değil. Kaldı ki Tayyip Erdoğan’ın olaya tepki göstererek sitelerden kaldırtması ve bir insani hassasiyet göstererek “komplocuların” bulunması talimatı vermesini iktidarı destekleyen basın mesaj olarak algıladı ve Baykal’ı hırpalamadılar. Bu insani sahiplenmenin yanı sıra; Gül’ün üzüntü ifadeleri ve Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile yargının ivedi çalışmaları da buna kanıt olarak gösterilebilir.







Peki geriye hangi seçenekler kaldı?







Bir başka anlamda Baykal’ı “devirin” talimatını kim, neden verdi?

İsterseniz şuradan başlayalım.

‘Asrın davası’ diye bilinen meşhur vaka ile Türkiye’nin gündemine oturan birileri Baykal’ı silmiş olabilir mi acaba?

Çünkü Baykal onların bazı isteklerine karşı yetersiz kaldı. Onların avukatlığına soyunmasına rağmen konuşmaktan başka maalesef bir icraatta bulunamadı.

Mesela; Yine o meşhur dava ile alakalı Erzincan’a gönderilen kişiler bir bir video görüntülerinde deşifre oldular. Kayıtlar gündeme bomba gibi düşmüştü. Bir anlamda hepsi suç üstü yakalandı. Daha sonra siyasi açılım yapmak maksadı ile “CHP din düşmanı parti değildir.” mesajı vereyim derken, işi Diyanet’in kutlu doğumlarına katılmaya kadar vardırdı.

İyi bilinir ki, bu duruma sıcak bakmayan özellikle üst ve tabandan çok partili vardır. Sonra hayati önem taşıyan Anayasa paketinin meclisten geçmesine engel olamadı. Partinin 40 yıldır iktidarda olunamayışı ise işin bir diğer cabası. Kısacası onlara göre Baykal artık gitmeliydi.

Geriye kalan diğer seçeneklerden ikisi ise şunlar:

Bu kaseti ya CHP’ye yakın bazı çevreler sızdırdı, ya da CHP’de değişim isteyen bazı uluslararası güçler.

Neden derseniz; daha önce ki hatırlattığım yazılarımdan bir hususu bir kez daha hatırlatayım.

Lütfen zamanlamaya dikkat! Bu zamanlama 14 ay sonraki seçimle alakalı olabilir mi?

Olamaz.

Peki önümüzdeki yakın bir zamanda ne var?

CHP’nin kurultayı var.

Onlara göre derhal, CHP’nin başına, partiyi iktidara taşıyacak bir başka isim geçmeli mi?

Evet geçmeli.

Peki Baykal buna izin verir mi?

Vermez.

İşte bende onu söylüyorum. O halde: “Ne yapıp edip Baykal’ı istifaya zorlayacak bir planın zamanı gelmiştir” denmiş olunabilinir mi?

Bana göre ihtimal.

Bana göre bir başka ihtimalde bazı uluslararası güçlerin türlü oyunlarıdır.

Son günlerde, “Erdoğan Batı’dan uzaklaşıyor. İran ve Suriye başta olmak üzere Doğu’ya, Asya’ya yakınlaşıyor ve İsrail’e kafa tutuyor.” şeklindeki haberleri sık-sık duyar ve izler olduk.

Bunların zihniyetinde, “bükemediğin bileği öpeceksin” türünden bir ilke olmadığına göre.

Eee, geriye ne kalıyor?

Erdoğan’ın tasfiyesi.

Başarabildiler mi?

Hayır.

Peki ne yapmak lazım?

“Baykal’ı ortadan kaldırıp, CHP’nin başına, partiyi iktidara taşıyacak bir başka ismi getirmek”…

 Tabi bütün bu senaryolar içerisinde şunu da unutmamalı;


Acaba Baykal’a bu görüntüler daha önce gösterilip ‘asrın davası’nın avukatı olması böyle mi sağlandı ? Yoksa Baykal’a bir süredir şantaj zaten yapılıyor muydu ? Veya Baykal’a “kongrede bırak” denildi de kabul etmeyince mi bu görüntüler servis edildi?

Bütün bunlar oyunun bazı hamleleri…

Hani akıllarınca uyanıklar ya!

Durun bakalım daha neler duyup neler göreceğiz.

Olayın bir de medya ayağı var elbette.

Meşhur davanın meşhur savunucularından bazı kalemşörlerin ağız birliği etmişçesine Baykal’ı istifaya davet etmesi sizce de garip değil mi?

Bütün bunlar CHP kurultayı öncesinde Baykal üzerinde baskı kurma gayreti olmasın sonra. Çünkü bu gazeteler Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen Danıştay saldırısında ve aynı saldırının kamera görüntüleri skandalında, Balyoz Darbe Planı’nda , Islak İmza vakasında ortalarda pek görünmemişlerdi. Borular lav silahı çıkınca, kağıt parçaları belge çıkınca sus pus olmuşlardı.

Eğer mesele habercilikse, bütün bunların Baykal’ın görüntülerinden kalır yanı var mı?

Hatta on bile çeker, tabiri caiz ise.

Hasılı, şimdi medyada bazılarının boş yere kalkıp kuru gürültü yapmalarının bir anlamı yok. Bakmayın siz ne uyanıktır onlar. Onlar da bal gibi biliyorlar neyin ne olduğunu aslında.

Toparlayacak olursak; hiç kuşku yok ki Baykal ağır bir darbe yedi. Onun karizmasında bir lider böyle bir sonucun ardından insan içine çıkmaktan zorlanır. Bakmayın siz onun, “Düzmece bir kaset, gülüp geçiyorum” dediğine. Zira hafızaları biraz zorlarsak, her seçim kaybının ardından günlerce evine kapandığını hatırlamamız içten bile değil.

Haaa bir de sakın ola Baykal ile Clinton’u bir biriyle karıştırmayın lütfen.

ABD Başkanı da sekreteriyle uygunsuz biçimde basılmıştı ama orası Amerika. Türkiye’de; dinen, örfen, ahlaken, yaşam şartları oldukça farklıdır. Oturmuş demokrasi olgusuna ise hiç girmeyelim.

Son olarak: Tamam, kaset tam da CHP kurultayı arifesinde ortaya atıldı ve Baykal gibi bir liderin bu yolla afişe edilmesi acı bir durumdur ama siyasi liderlerin bile yatak odalarına dalan güçlerin hakim olduğu bir Türkiye’nin durumu, daha da acı değil midir?

Hatırlarsanız bir ara da Başbakan Erdoğan’ın yatak odasının dinlendiği dillendirilmişti.

Düşünebiliyor musunuz?

Bir başbakanın. Ya o da gerçekse?

Vah halimize vah.

Ne Türkiye ama!

Vesselam,

Simytech     Sifa