PIKNIK

Dertleri maşaları değil, kendi ellerinin yanması …

Yayınlama: 17.11.2016
A+
A-

Yeryüzünde yaşanan en büyük katliamların ve yıkımların bir numaralı faili insanoğlu ise bu yıkım ve cinayetlerde en önde yürüyen ve elinde en fazla insan ve diğer canlıların kanı bulunan insanlar da bazı batılılardır. Bu artık aklı başında herkesin kolaylıkla görebileceği tarihi bir gerçekliktir.

Aslında Birleşmiş Milletler gibi bir kuruluşun sebebi de, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ortaya çıkma nedeni de, batılıların vahşetlerine kendi içlerinden birilerinin bile artık dayanamayıp dur diyebilme umutlarıdır.

Ne yazık ki tüm beyannamelere, anlaşmalara ve kurulan insan hakları örgütlerine rağmen batının bazı vahşi insanları, kan içmeye ve gözyaşı döktürmeye doymadılar, doyamadılar.

Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında henüz kurumamış kanlar döktüler, tamir edilememiş yıkımlar bıraktılar…

Son yüzyılda politika ve menfaatlerini elde edebilmek için geçmişte işgal ettikleri ülkeleri bir şekilde yola getirmek ve kontrolde tutmak maksadıyla utanmadan terör örgütleri kurdurdular ya da kurulmuş olanları etkilerine alarak ve bizzat destekleyerek kan akıtmaya ve diledikleri coğrafyalarda söz sahibi olmayı sürdürmeye devam ettiler.

Onları dinlemeyen hatta dinlememe ve çizgilerinden azıcık sapma ihtimali bulunan ülkeleri bombalarla ama terör saldırısı maskesiyle vurdular. Gerektiğinde kendi kamuoylarını ve hükümetlerini ikna etmek için kendi halklarını da vurmaktan çekinmediler. Kan dökerek emellerine ulaşmak onlara o kadar basit ve sıradan geliyor ki, bizim coğrafyamızda katledilen milyonlarca can, çiğnenen namuslar, onların gözlerinde bir sineğin öldürülmesi kadar bile bir değer ifade etmedi ve halen de etmiyor!







Hemen hemen tüm İslam ülkeleri gibi Türkiye’de de kendilerine hizmet edecek ve onların hedefleri doğrultusunda saldırılar yapacak örgütler bulmakta hiç zorlanmadılar. Zaten son yüzyıl boyunca o örgütlerin temellerini bizzat kendi elleriyle kurmuşlardı. Şimdi besleyip büyüttükleri gayri meşru çocuklarının hizmetleriyle övünen bu vahşi batılılar haliyle öz evlatları olan bu örgütlerin siyasi ya da silahlı mensuplarına yapılan her türlü müdahaleyi bizzat kendilerine yapılmış sayıyor ve canhıraş feryatlarla ortalığı ayağa kaldırıyorlar.

Dillerinden düşürmedikleri ve kendi topraklarında yaşayan müslümanlar için hiç bir geçerliliği olmayan ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti gibi kavramları bizim ülkelerimizdeki kendi gayri meşru çocuklarını savunmak için kullanıyorlar.

Dertleri ne hukuk ne insan hakları ne de özgürlükler; onlar kendilerine sadakatle hizmet eden evlatlarının yok edilmesini ya da engellenmesini istemiyorlar. Diğer bir deyişle maşalarının yere düşmesine razı değiller, aksi halde ateşi elleriyle tutmak zorunda kalacaklar ve yanacaklar, bunu da çok iyi biliyorlar.

En son Belçika mahkemesinin silahlı mücadeleyi terör saymama anlayışının neden sadece belli bir örgüt için geçerli olduğunu sorgulayacak batılı bir aklın olmayışı, aslında gerçek yüzlerini anlamak için çok uygun bir argüman! Öyle ya madem silahlı mücadele terör değil, neden İslam topraklarında eline silah alan herkese terörist muamelesi yapıyorlar? Hatta Suriye’de kendi halkını katliamlardan korumak için savaşan muhalifleri bile terörist kabul ediyorlar…







Batılılar kendilerinden başka hiç kimsenin hayrını istemediler, istemeyecekler!

En büyük kozları olan demokrasi ve insan hakları gibi argümanları sadece kendileri için ve kendileri gibi olanlar için geçerli saymaya devam edecekler.

Bizim ölümlerimizi herhangi bir film sahnesi izler gibi hatta daha duygusuz izlemeye devam ediyorlar ve bu hissiz bakışları değişmedi, değişmeyecek!

Çünkü insan olmanın erdemi ya vardır ya yoktur; varsa herkes için var, yoksa kimse için yoktur!

Birçok batı ülkesinde bu erdem hiç olmadı, oldu sanılan zamanlarda yanıldı insanlık ve olmayacakta…

Simytech     Sifa