Ferhat dağları delmekten gına geldi, Şirin’in nazı ise bitmek bilmiyor!

Yayınlama: 01.05.2021
A+
A-

Avrupa Birliği ve Türkiye kelimelerini ne zaman yanyana görseniz şüphesiz sizlerin de aklına bir ömür kadar uzun, serüven gibi bir üyelik hikayesi geliyordur. Şu an yaşları 60’ın üzerindeki olan ortayaşlı dostlarımızın doğduğu günlerden bugüne neler yaşandı, neler oldu, daha doğrusu neler olmadı…

Belki de tarihin görüşme rekorları kırıldı, belki de değil kesinlikle bu işin başlangıcında ülkeleri yönetenlerden hiçbirisi, bugün yönetimlerde en ufak bir söz sahibi olmayı bırakın, belki de hayatta bile değillerdir. Yöneticiler değişti, ülkeler ve insanlar değişti. Hayata bakış açıları değişti, kanunlar ve kurallar değişti. Teknoloji ve sanayi hayal edilemeyen bir noktaya geldi. Velhasılı değişmeyen birşey kalmadı ama bir tek şey değişmedi bir türlü!







Türkiye hala Avrupa Birliği üyesi olamadı…







İlk başvurunun yapıldığı 1959 yılından bu yana köprünün altından çok sular geçti. Geçmeyen ise üyelik adındaki koca ‘taş’ oldu… Bu köprüden geçmek için kaç dayıya ne diyeceğimizi artık biz de bilmiyoruz. Ülkemizde genel kanaat üyelik konusunun artık kesinlikle hayal dünyasına doğru yol almaya başladığı şeklinde. Ancak resmi ağızlar bazen hala aynı nakaratları tekrarlamaya devam ediyor.

Bana göre özellikle de 2021 ile 2023 yılları arası Türkiye için bir çok konuda olduğu gibi Avrupa Birliği konusunda da önemli kararların alınacağı ve belki de iplerin kopabileceği yıllar aralığı olacak. Bu konudaki haberleri ayrıntıları ile okumanızı tavsiye ediyorum. Gelecek günlerde duyacaklarınızın sizin için sürpriz olmamasını diliyorum. Ancak uluslararası ilişkiler öylesine kaypak zeminlerde yürüyor ki; bakarsınız bütün tahminleri altüst eden bir gelişme yaşanır ve bir anda bütün tahminciler yanılır, bütün değerlendirme ve analizler yıkılıverir.

Avrupa Birliği konusu elbette Türkiye için bir çok açıdan önem arzediyor. Kendi dinamikleri açısından son yüzyılda insanoğlunun geliştirdiği en mühim ve en büyük barış ve medeniyet projesi olması yönüyle bu birlik bir bakıma kader birliği anlaşmasıdır. Bu projeye katılan ve katılacak olan her ülke kendinden bir takım tavizler vererek ortak noktaya gelmek durumundadır. Hem kendi içinde sahip olduğu adet ve geleneklerinden vazgeçmeyecek hem de ortak bir kültür oluşturacak olan Avrupa normlarına uyum sağlayacaktır.

Peki sizce bu saatten sonra Türkiye bu normlara ayak uydurmak için bu tavizleri verecek mi?

İşte bu nokta, Türkiye’nin önüne en çok çıkartılan engellerdendir. İç dinamikleri sebebiyle demokratikleşmesini tamamlayamayan ve birçok açıdan sürekli eleştirilere maruz kalan güzel ülkemiz son yıllarda gösterdiği her alandaki üstün performansla Avrupa için ne kadar vazgeçilmez olduğunu kimbilir kaçıncı defa ispatlamış bulunuyor.

Bütün şartların Türkiye’nin lehine olduğu son yıllarda hala ısrarla direnen büyük bir güç üyelik konusunu masadan indirmek için çaba sarfediyor. Başlarını Fransa ve Almanya’nın çektiği; Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’ın da seve seve destek verdiği Türkiye karşıtı gruplar, her fırsatta ve her konuda dönüp dolaşıp, üyelik görüşmelerinin durdurulması veya tamamen iptal edilmesini dillerine dolamaktadırlar.

Kıbrıs konusu ise bu serüvenin yedi başlı canavarı olarak sürekli kahramanımızı tehdit etmektedir. Kıbrıs’ın haritadaki yerini bile bilmeyenler, masa başında sırf Türkiye’ye muhalif olmak için sürekli Kıbrıs, Kıbrıs diye sayıklamaktadırlar.

Bunca engele artık ne Türk halkının ne de Türk hükümetinin sabrı kalmamış bulunuyor. Türk dışişlerinden son aylarda yapılan açıklamalarda bu bezginlik ve bıkkınlık açıkça hissedilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın tavrı ise halen; baştan beri Avrupa Birliği üyeliğinin reddedilmesi durumunda, Türkiye’nin kendi halkına layık olan seviyede demokrat ve müreffeh bir ülkeye dönüşmesi için çabalarının aynen devam edeceğini ifade ederek, reformların Avrupa Birliği istediği için değil, Türk halkı bunlara layık olduğu için gerçekleştirileceği şeklindedir.

Avrupa’nın Akil Adamları’nın farkettiği gibi Türkiye, Avrupa kıtası için pek çok açıdan vazgeçilemez konumdadır. Bunların başında enerji konusu geldiği gibi dünya barışına katkı noktasında oldukça eksik kalan ve Amerika Birleşik Devletleri’nin gölgesinde kaybolan Avrupa Birliği için, Türkiye gibi son yıllarda dünya barışına ve bölgesel sorunlara yaklaşımı ile tüm dünyanın takdir ve beğenisini kazanan bölgesel bir güç olması gelmektedir.

Bundan 10 yıl öncesine kadar; Akil Adamlar tabiri, Bağımsız Türkiye Komisyonu (Independent Commission on Turkey – ICT) 2008 Nobel Barış Ödülü sahibi ve Finlandiya’nın eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari,  Avrupa Komisyonu eski üyesi ve İtalyan Senatosu Başkan Yardımcısı Emma Bonino, Eski Hollanda Dışişleri Bakanı  ve Avrupa Komisyonu eski üyesi Hans van den Broek, Fransa eski Başbakanı Michel Rocard,  İspanya eski  Dışişleri Bakanı ve Avrupa Komisyonu eski üyesi Marcelino Oreja Aguirre ve Avusturya eski Dışişleri Genel Sekreteri Albert Rohan’ın oluşturduğu grup için kullanılmaktaydı

Avrupa Birliği ve Türkiye aşkının bir Ferhat ile Şirin hikayesine dönüşmesinden elbette ki en çok etkilenen Türk halkıdır ki, bu halkın bugün aklı başındaki bütün fertleri hayatı boyunca en çok hangi uluslararası konuyu duydun sorusuna hiç tereddütsüz Avrupa Birliği diyebilmektedir. Ancak Ferhat artık dağları delmekten gına gelmiş bulunuyor. Şirin’in nazı ise bitmek bilmiyor!

Avrupa Birliği – Türkiye ilişkilerinden en çok etkilenen ikinci grup ise birlik ülkelerinde yaşayan ve bir kısmı yaşadıkları ülkenin vatandaşları olsalar bile, Anavatan ile bağlarını koparmayan milyonlarca Türk vatandaşıdır. Resmi birçok işlemde hala Türkiye’nin, Avrupa Birliği müktesebatına uyum eksikliği sebebiyle ortaya çıkan hak mahrumiyetleri ya da işlemlerin uzunluğu ve belki de hiç sonuçlanamaması en çok karşılaşılan sorunlardandır. Örneğin, memleketinden biri ile evlenen bir Türk gencini bekleyen prosedürler halen resmen işkence denebilecek pozisyondadır ve korona salgını sebebiyle turuncu katagoride bekletilen ülkemizden AB’ye gelmek isteyenleri 10 günlük karantina süreci kara kara düşündürmektedir. Bu sebeple tatillerini iptal etmek zorunda kalan milyonları ve turizme sağlayacağı katkıyı düşünemiyorum bile.

Sonuç itibarı ile diyeceğim şu ki:

Öyle ya da böyle, yarım asrı çoktan aşan bu serüvenin bir şekilde sonlandırılması herkes için kolaylık olacaktır. Umarız 2022 yılı hem bu konuda hem de Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızı ilgilendiren problemlerde önemli adımların atıldığı ve Avrupa – Türkiye aşkının vuslatla sonuçlandığı bir yıl olur.

Muhabbetlerimle…

Simytech     Sifa