Türkiye Fransa olur mu?

Yayınlama: 03.07.2023
A+
A-

Ülkemizde Fransa’da yaşananları medyadan takip edenlerin tepkileri ve akıllarına gelen sorular kendi veritabanları veya bir başka deyişle, bilinç altlarını ortaya çıkaran varsayımlar üzerine bina ediliyor.

Fransa’da göçmen çoğunluğu teşkil edenlerin, özellikle Cezayirliler başta olmak üzere, Afrikalı ve Müslüman olduklarını ve Fransız sömürge düzeninin halen işlemeye devam eden çarklarını biraz da olsa bilenler, bir kısmı açıktan bir kısmı da içten içe oh çekerek olayları izliyorlar.







Bir nevi rüzgar ekenlerin fırtına biçtiği gerçeği ile karşılaşan Fransa’nın aslında çok da yeni olmayan bu tür ayaklanmalara ara ara maruz kalmasının temelinde, sadece ülkelerini sömürerek bu Cezayir halkını ve nesillerini göçmen durumuna düşürmeleri değil, ikinci hatta üçüncü sınıf vatandaş muamelesine maruz bırakmaları da oldukça ağır bir etken olarak karşımızda duruyor.







Bir diğer yanda ise ırkçılığı, faşistliği ve göçmen düşmanlığını kendine dünya görüşü olarak benimsedikleri için, kendi ülkelerinde olmasa bile her yerdeki göçmenlerden ve maalesef özellikle de Müslüman göçmenlerden nefret eden ve onlara yapılan her muameleyi reva gören zihniyette olan, yurdum oksijenini heba eden başka bir zümre daha var.

Bunlara göre 17 yaşında, annesinin biricik çocuğunu sadece kullandığı araçtan inme komutuna uymadığı için vuran Fransız polis haklı olabiliyor. Bu noktada bir kafa için; Türkiye de yakın gelecekte benzer sorunları yaşayacaktır ve acil tedbir olarak göçmen Müslümanlar sürgün edilmelidir, iddiası anlamlı gelebiliyor.

Oysa gözden kaçırdıkları ilk şey; Fransa’daki göçmenlerin, ana yurtları Fransızlar tarafından işgal edilen ve sömürülenler olmalarının karşısında Türkiye’de bulunan göçmenlerin bir katliamdan kaçarak ülkemize korunmak amacıyla sığınmış olmalarıdır.

Fransa’daki göçmenler faşist bir sömürge imparatorluğunun düşmanlığına “rağmen” oradadırlar ve atalarının görülmemiş hesabı halen masada durmaktadır.

Türkiye’deki göçmenler ise ortak İslam imparatorluğunun terk etmek zorunda kaldığı topraklarından, -son iki yüzyılda sık sık olduğu gibi- merkezine sığınan ve “lütfen” burada bulunan, atalarımızın ortak yenilgisinin kaygısını ve kahrını birlikte çektiğimiz, onların cenazeleri omuz omuza nasıl yer altında yatıyorsa, üstünde de bizim omuz omuza aynı mücadeleyi vereceğimiz insanlardır, kardeşlerdir.

Fransız sömürge imparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu tarihlerini bilenler için pek fazla izaha gerek kalmasa da, bu toprakların gerçeklerine uzaklığı gönüllü kabullenen ve maktul çocuk için değil, katil polis için üzülen dengesiz gönüllere, bir kaç doz Afrika’da Fransızlar eliyle yapılanlar ve halen yapılmaya devam eden cinayet ve soygunlarla ilgili, ilaç niyetine şoklama iyi gelebilir. Çok fazla ihtimal vermesem de adil bir yaklaşım sergilemeleri umudu taşımak istiyorum.

Sözün burasında şunu netleştirelim: Fransa’da yaşananları tasvip etmemiz mümkün değildir. Ne polisin göçmenlere müdahale metodu ne de göçmenlerin onlara cevap şekli makul ve meşru zeminde değildir. Yakıp yıkarak elde edilecek şey, daha çok yanmak ve yıkılmak olur. Ayrıca işin masum insanlara zarar verme, mallarını helak ederek haklarını çiğneme ve dahası ırkçıların ekmeğine yağ sürme boyutu da bulunuyor.

Tepkisiz kalınması mümkün olmayan bir cinayete daha fazla cinayetle karşılık verilmesi çözüm olmayacak ve öyle ya da böyle bu olaylar bastırılacak, dahası polis ve mağdur vatandaşların Müslüman göçmenlere kin ve nefreti katlanarak büyüyecektir.

Sizi temin ederim, şu an Fransız halkı başta olmak üzere Avrupa halkları, isyanın daha ağır şiddet kullanılarak bastırılmasını ve daha bir çok Müslüman göçmenin katledilmesini normal ve gerekli görüyordur.

Bunların yerine hem Fransa’da hem de Avrupa genelinde “sessiz protesto” ve/veya “sivil itaatsizlik” gibi eylem yollarının seçilmesi mümkün olsaydı, batının kendi uyduruk demokrasi tiyatrosunun perde arkası ortaya dökülebilirdi.

Ve ne yazık ki; Müslüman dünyasında şu an onların hukukunu savunacak ve Fransa’yı dize getirecek bir güç bulunmuyor. Biz tıpkı Filistin’de, Doğu Türkistan’da ya da Arakan’da olduğu gibi hariçten gazel okumaya devam ediyoruz, ederiz…

Neticede söyleyeceğim hem bir temenni hem de bir tespittir. Türkiye, Fransa olmaz, olamaz. Olmaması için hem kamu görevlileri, hem toplum olarak biz üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Ülkemizde yaşanan “yol kazası” niteliğindeki cinayetlerde, soğukkanlı tepki vererek bu ihtimalin önünü kapatan Müslüman göçmenlerin duruşu da ayrıca unutulmamalıdır.

Simytech     Sifa