Aslında bir başka yazı hazırlamıstım bu sayı için. Tam böyle ibret abidesi denecek tarzdan. Elbette ki o yazıyı önümüzdeki sayılarda sizlerle paylaşacağım. Ancak malumunuz; 29 Ekim’de ve sonrasında gelen günlerde Türkiye başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde Cumhuriyet Bayramımızı kutladık.
İşte o günlerde elimde televizyonun kumandası bir o kanal bir bu kanal zaplayıp duruken; bir de baktım, bir yazarın ilginç bir yazısı okunuyor kanalın birinde. Dedim ya! Zaten Cumhuriyet Bayramımızı kutlarken; o coşkuyu içimde yaşarken, yazarın konusu da Cumhuriyet olunca, insan ister istemez takılıyor kanala.
Sonra ne mi oldu?
Vallaha yazı bitti, kanalın programı da bitti. Bense kafamı kaşımaya başladım yavaş yavaş, “Neden böyleyiz. Böyle olmak mecburiyetinde miyiz?” diye.
Yetmedi o yazıyı bir kaç defa da internetten okudum. Ne denir bilmem ki. Doğru söze ne hacet! Adam yazmış.
Ben özellikle bu yazıdan sonra “Daha çoook yol almalıyız; biz de, demokrasimiz de, Cumhuriyetimiz de!” diye düşündüm. Bilmem sizler ne düşüneceksiniz? İşte okumayanlar için o yazı. Noktasına, virgülüne dokanmadan aynen kopyalayıp yapıştırıyorum. Hadi kolay gele!
Cumhuriyet ve bayram
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasındaki önemli günleri belirleyen bayramların ismi “resmî bayramlardır.” Gerçekten de “resmî” bayramlardır bunlar. “Resmî” kuruluşlar “resmî” törenler düzenlerler. Fener alayları geçer, balolar yapılır, statlarda gösteriler olur. Halk bunları seyreder.
Son zamanlarda Cumhuriyet Bayramları’na “özel” bir anlam yükleyen Kemalistlerin önderliğinde fener alaylarına kalabalıklar da katılıp sloganlarla, şarkılarla yürüyorlar. Ama halktan kalabalıkların katılması bile bunları “resmiyetten” kurtaramaz.
Bu “bayramlar” halkın hayatına doğal bir şekilde girmezler. Dinî bayramların doğallığı ve sıcaklığı yoktur “resmî” bayramlarda. O “bayramlarda” görülen barışma havası, yakınlık, çocuksu sevinç, “resmî bayramlarda” yaşanmaz.
Niye peki?
Neden “resmî” bayramlar bir türlü resmiyetten kurtulmaz, neden insanlar o günlerde “bayram” etmez?
Dinî bayramlar çok uzun zamandan beri kutlandığı, kökleştiği, hayata yerleştiği, buna karşılık resmî bayramlar nispeten daha yeni olduğu için mi? Cumhuriyet kurulalı 85 yıl oldu. Bugün bu ülkede yaşayan insanların neredeyse yüzde doksanından fazlası cumhuriyetin içine doğdu. Cumhuriyetin ideolojisiyle eğitildi. Ta çocukluğundan beri bu bayramları kutladı. Bunca zaman niye yetmedi bu bayramların doğallaşmasına? Burası çok dindar bir ülke olduğu için mi dinî bayramlar, gerçek bayramlar gibi coşkuyla yaşanıyor? Dindar olmayanlar bile bu bayramları bayram gibi yaşar. Sadece sokaklarda dolaşmak yeter bunu anlamaya. Bir barış ve sevinç vardır. Eğer dünyanın her yerinde “resmî bayramlar” resmî bayram gibi kutlanır desek…Bilebildiğim kadarıyla Fransızlar 14 Temmuz’u, Amerikalılar da 4 Temmuz’u coşkuyla, sevinçle, şarkılarla, ziyafetlerle, bizim dinî bayramları kutladığımız gibi kutlarlar.
Biz niye öyle kutlamayız peki?
Niye bu bayramlar bir türlü “halkın bayramı” olmaz da “devletin bayramı” olarak kalır? Niye halk hep seyircidir? Niye halk bu bayramları bir türlü benimsemez? Bu resmî bayramlardan birini ya da birkaçını kaldırsak, tatil günlerinin eksilmesi karşısında yükselen homurtu dışında, kaç kişi bu bayramın eksikliğini hayatında hisseder? Neredeyse hiç kimse.
Niye? Niye bütün bu bayramlar “devletin” bayramı olarak kaldı? Sanırım sadece bu bayramlara bakmak, bunların yaşanma ve algılanma biçimini incelemek bile bu ülkede devletle halkın ilişkisi hakkında bir ipucu verir. Burada devlet ve halk iki ayrı şey. Hiçbir zaman bütünleşememiş. Bayramları bile farklı. Cumhuriyet, halkın cumhuriyeti olamadı hiçbir zaman. Cumhuriyet dediğiniz, bir hanedanın olmadığı, iktidarın babadan oğla geçmediği ve kaynağının bir “kutsallıkta” değil halkta arandığı bir rejim.
Peki, size bir şey sorayım.
Eğer ikisi de aynı biçimde yönetiyorsa, aynı sertlikle halkı eziyorsa, bir kralla bir cumhurbaşkanı ya da başbakan arasında halk açısından nasıl bir fark vardır? İktidar padişahtan oğluna geçmeyecekse ama iktidara gelen herkes padişah gibi yönetecekse, cumhuriyetle monarşi arasında halk nasıl bir fark görecek?
Cumhuriyet, monarşiden de meşrutiyetten de iyidir. Ama tek başına bir anlam taşımaz. Cumhuriyet, halkı yönetime gerçekten katmazsa, halkı özgürleştirmezse, demokratikleşmezse, hiçbir değeri yoktur.
Bunu klasik bir soruyla anlatırlar hep.
İngiltere gibi bir krallıkta mı yaşamak istersiniz, Yemen gibi bir cumhuriyette mi? Hangisinde halk daha mutludur, daha özgürdür, iktidarın gerçek sahibidir? İngiltere cumhuriyet değildir ama orada halk daha özgürdür. Çünkü orada hukuk ve demokrasi vardır. Türkiye bir cumhuriyet ama burada Anayasa Mahkemesi, anayasayı rahatça çiğneyebiliyor. Halk bu zorbalığı durduramıyor. Böyle bir durumda yönetimin cumhuriyet ya da krallık olmasının önemi ne? Zorba bir kral olmasıyla, zorba bir Anayasa Mahkemesi olması arasında halkın sevineceği, kutlayacağı, coşacağı nasıl bir fark var? Hiçbir fark yok.
Çünkü demokrasisiz cumhuriyet, halkın hiçbir işine yaramaz. Kral halkı yönetimden ne kadar uzak tutuyorsa, onu ne kadar eziyorsa, demokrasisiz bir cumhuriyet de halkı iktidardan o kadar uzak tutar, o kadar ezer. Burada da bunu yapmıştır. Göstermelik bir demokrasi taklidinin cumhuriyete daha sonradan eklenmesi de durumu değiştirmemiştir. Seçimlerin falan yapıldığı bir göstermelik demokrasisi de bulunan bir cumhuriyette yaşıyorsunuz, hadi kendi ülkenizle ilgili görüşlerinizi açıkça söyleyin de görün bakın ne oluyor. Halk bunun çok bilinçli bir şekilde olmasa da sezgisel olarak farkında.
Onun için resmî bayramlar sadece resmî…Ama bayram değil. Onun için kimse bir sevinç, coşku, kardeşlik, huzur hissetmiyor bu bayramlarda”
Böyle bir yazıyı okuduktan sonra insan hakketen sormadan edemiyor değil mi? Acaba, “Hangi Cumhuriyet” veya “Hangi demokrasi” diye
Vesselam…