PIKNIK

Bak sen şu domuzun yaptığına!

Yayınlama: 17.05.2009
A+
A-

İsmail Hekimoğlu bir yazısında anlatıyor, “Bir samanlık düşünün! Buraya bir öküz girmiş, yiyip gübresini (yani pisliğini) bırakıyor ve yiyip tersliyor. Düşünmüyor ki arkasında biri daha var. Ben karnımı doyurdum, çekileyim, biraz da arkamdaki yesin. Düşünmez. Çünkü hayvan!”

Beni ve yazılarımı yakından takip eden dostlarım şimdi ister istemez soracaklar, “Bu nasıl bir giriş; domuzlar, öküzler felan fiştehan” diye.

Eh, haksız da sayılmazlar. Ancak takdirinize sığınarak şu malum domuz salgını denen illet dünyaya korku salmışken, fırsattan istifade bir şeyler aktarayım istedim.  Haa, ola ki birilerinin yanlış yorumlamasına sebebiyet verecek sürçi-lisan olursa, şimdiden affola! Zira amacım hayvanların pisliğiyle uğraşmaktan ziyade, hayvan misali, kendilerine, çevrelerine ve özellikle de bu dünyada insanca yaşamak isteyenlerin haklarına ve hukuklarına zarar veren, sözüm ona insan tayfasınadır.

Konumuza gelince:

Ya, hakikaten hiç düşündük mü acaba böyle bir domuz salgının vuku bulması normal mi diye?

İsterseniz bu soruya cevap vermeden önce “Domuz eti neden haramdır.” sorusuna bir cevap arayalım ne dersiniz?







Müslümanların, Yahudilerin ve bir kısım Hıristiyanların domuz eti yemedikleri hepimizin malumu.

Bunu İncil (kral James Versiyonu), “Ve domuz çatal ve yarık tırnaklıdır, ama geviş getirmez. Sizin için kirli sayılır” (Levililer 11:7-8) şeklinde açıklarken;

Kur’an-ı Kerim ise “Allah size sadece leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanın etini kesinlikle haram kıldı. (Bakara; 173) şeklinde izah ediyor.

Yapılan bilimsel tespitlere göre ise; domuzlar buldukları her şeyi; bitki, yaprak, otlar, solucanlar, yılanlar, çürümüş leş, kurtçuklar, bozuk yumurtalar, her türlü dışkı, çöpler ve diğer hayvanlar gibi her şeyi yiyorlar. (Dewey ve Hruby’dan)







Bununla kalsa iyi:

Yapılan araştırmalara göre; domuzlar bir çok ülkenin atık temizleme sisteminde de ciddi rol oynamış. Örneğin ABD’de domuzlar çöpleri ve zararlı hayvanları yemeleri ve temizlemeleri için caddelere salınmışlar. 1900’lerde bir çok domuz çiftliği ülkenin çöp temizleme işlemini yürütmek için açılmış. 1960’lı yılların sonlarına doğru ise domuzların her türlü çöple beslenmeleri ishal salgınlarına neden olan “trichinosis” salgınının baş göstermesine neden olmuş. (Hickman ve Elderedge: Milestones. Geçmişte şehir çöplerinin temizlenmesi yöntemi kitabı)

Bir de; ABD’de ve bazı Asya ülkeleriden Avrupa’ya aktarılan bir çok çiftlikte pişirilmiş çöplerin hala domuzların temel yiyeceği olduğu, söyleniyor. Buyrun. İşte bu domuzlar daha sonra kesilerek pazarlara sürülüyor ve temel et gıdası olarak tüketiliyor. Hal böyle olunca, böyle bir salgının vuku bulması, hatta geç bile kalmış olması sizce normal değil midir?

Sözüm sadece bunlara mı?

Değil elbette. Bir başka iddiaya göre; bu kuş gribi, deli dana ve domuz gribi gibi hayvan hastalıkları hayvanların hormanları ve genleriyle oynanması sonucu ortaya çıkıyormuş. Oynasınlar bakalım. Hormonlarla oynaya oynaya nereye götürecekler bu insanlığı.

Her şey de bir hikmet var ise eğer!

Bak hele sen şu domuzun yaptığına. Kim bilir, “Bir musibet bin nasihatten iyidir.” misali, belki de bu aymazlara İlahi Takdir’in bir ikazıdır ha, bu domuz gribi denen illet salgın.

Bakın ne diyor, Yüceler Yücesi kitanında, “Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasından, gece ile gündüzün bir biri ardına gelişinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indiripte ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzündeki her canlıyı yaymasında, rüzgarları, yer ile gök arasında Allah’ın buyruğuna bağlı hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde, düşünen toplum için, (Allah’ın varlığını ve birliğini ispatlayan, üstün güçlerini gösteren) nice ayet ve alametler vardır.” (Bakara; 164)

Ama ayet de de belirtildiği gibi ‘düşünen toplum için’ deniyor.

İyi de, ya toplum düşünmüyorsa!

Ya da düşünmek istemiyorsa!

Bütün ikaz ve alamatlere kulak tıkayarak illa da ben, illa da ben diyorsa. İşte o zaman olacağı budur. Bir salyangoz misali; sürüne-sürüne; düşe-kalka; öle-dirile salgın vebalar ve korkular içerisinde yaşayıp gideceğiz. Tabi adına yaşamak denirse…

Hasılı; benim de Hekimoğlu’ndan ziyade nacizane diyeceğim o dur ki, insanoğlu; paraya, ihtirasa, kendi çıkarlarına, şehvi arzusuna, zevki sefasına hatta kana dahi doymak için bu gidişata duyarsız kalabiliyorsa,  daha ne denebilir ki!

 

Vesselam…

Simytech     Sifa