Büyük Türkiye İmparatorluğu’nun doğum sancısı

Yayınlama: 08.03.2020
A+
A-

Sene 2011

Suriye’de başlayan iç savaş devletimizin bekasını ve sınır güvenliği tehlikeye koydu. Özellikle sınır hattında ve bölgedeki terör yuvalanmasından Türkiye’ye sızan teröristler ülke içinde bir çok kanlı eylem düzenledi.







Ve nihayetinde, yaklaşık 4 sonrasında, yıllar öncesinden tezgahlanan oyunu gören Türkiye düğmeye bastı.







Tarih: 22 Şubat 2015

Türkiye Suriye’de, Süleyman Şah Türbesi’nde bulunan 38 personelin Türkiye’ye getirilmesi ve türbe içerisinde bulunan Süleyman Şah ve iki muhafızının naaşı ile diğer eşyaların Suriye’nin Eşme köyüne taşınması amacıyla Şah Fırat operasyonunu başlattı. Türbede bulunan Süleyman Şah’ın naaşı ve diğer manevi değeri bulunan eşyalar alındıktan sonra Süleyman Şah Türbesi ve yakındaki karakol patlayıcılarla havaya uçuruldu.

Tarih: 24 Ağustos 2016

Türkiye, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 51’inci maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa hakkı kapsamında, güvenliğini tehdit eden terör örgütü DEAŞ başta olmak üzere Suriye’nin kuzeyinde mevcut teröristleri etkisiz hale getirmek ve sınır güvenliğini sağlamak için Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlattı.

Tarih: 20 Ocak 2018

Türkiye, ülkenin varlığına tehdit olarak gördüğü ve terör örgütü olarak tanımladığı PKK, KCK, PYD-YPG ve Irak ve Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) bölgeden uzaklaştırmak, sınır hattının ve bölgedeki halkın güvenliğini sağlamak ve kontrol altına almak için Suriye’nin Halep ilinin Afrin ilçesi ile Azez ilçesine bağlı Tel Rıf’at kentine yönelik Zeytin Dalı harekatı’nı başlattı.

Tarih: 9 Ekim 2019

Türkiye, Suriye Millî Ordusu grupları tarafından Suriye’nin kuzeyinde tek taraflı özerklik ilan eden Suriye Demokratik Güçleri’ne ve PKK ile bağları nedeniyle terör örgütü olarak tanımladığı, ABD ve diğerlerinin ise Irak ve Şam İslam Devleti’ne karşı bir müttefik olarak kabul ettiği Suriye Demokratik Güçleri’nin sınır bölgesinden uzaklaştırılması, 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturularak 3,6 milyon civarındaki Suriyeli sığınmacının bu bölgeye yerleştirilmesi ve Türkiye’nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek amacıyla Barış Pınarı harekatı’nı başlattı.

Ve tarih 27 Şubat 2020

Türkiye, İdlib’de 34 askerimizin şehit olmasının arından İdlib’e yönelik Adana, Astana ve Soçi mutabakatları çerçevesinde ateşkesi sağlamak, göçü önlemek, birliklerin, halkın ve Türkiye sınırlarının güvenliğini sağlamak amacıyla Bahar Kalkanı Harekatı’nı başlattı. Harekat hala devam etmektedir. Dünya savaş tarihinde sistematik olarak ilk defa burada toplu SİHA/İHA saldırıları gerçekleşmiştir.

Bu sebeple, yıllar öncesinden bu günleri işaret ederek;

Siz meseleyi Suriye’mi sanıyorsunuz? Onların Suriye’yi istemesinin tek bir nedeni vardır, o da Türkiye’yi işgal etmek için zemin hazırlamaktır. Eğer bir gün mesele Suriye olursa bilin ki hedef Türkiye’dir. Bu söylediklerimi bir gün anlayacaksınız. Ancak, korkarım beni anladığınızda dövecek diziniz bile kalmayacak.” Diyen rahmetli Erbakan;

Ve bu gün;

“Biz Suriye’de olmazsak onlar Türkiye’de olacak” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile “Biz İdlib’den çeklilirsek, onlar Hatay’da olur.” Diyen Devlet Bahçeli’ye rağmen;

“10 bin km uzaktaki Amerika’nın, 3 bin km uzaktaki Rusya’nın Suriye’de ne işi var” diye sormadan, “1000 km’ye yakın sınırı olan Türkiye’nin, Suriye’de ne işi var?” Diye soran kişiler bu saatten sonra net ifadeyle ancak HAİN’dirler.

***

Biz daha önceleri hiç bu kadar ‘BİZ’ olamamıştık.

Sesimiz hiç bu kadar ‘NET’ çıkmamıştı.

İstedikleri zaman istediklerini hep aldılar.

Kimliğimizi, kişiliğimizi, dilimizi, dinimizi hep ötelediler, örselediler.

Ama artık işler değişiyor.

Müjdeli günlerin sancısı çekiliyor.

Ve Türkiye artık daha önceleri ‘HİÇ’ bizim olmadığı kadar ‘BİZİM’.

Bu ülkenin çocukları artık namerde meydan okuyor. Okumakla kalmıyor meydanlara çıkıyor. 100 yıldır ördükleri ağları bir bir yırtıp atıyor.

Yeniden kurulacak, iddialı ve büyük bir devletin ayak sesleri her geçen gün biraz daha net duyuluyor.

Bunu iyi bildikleri için de; zırvalayan, ekemeyen, dikemeyen, kekeleyen ve saldırgan bir toplumu hep oldurmak istiyorlar.

Hem içimizde, hem dışımızda.

***

Mesela onlardan birisi;

Kutsal topraklarımız uğruna, geçtiğimiz günlerde verdiğimiz 34 şehidimiz sonrası sosyal medyada şu mesaj paylaşılmış, “Çok değil, bir kaç ay önce ölen Mısır’ın yeni bile olmayan, eski Cumhurbaşkanı vardı. Muhammed Mursi. Kimi tanır, kimi tanımaz. Öldüğünde sanki; babamız, abimiz, kardeşimiz, oğlumuz şehit düşmüş gibi tüm Türkiye’de salalar okutup, mevlütler yapmıştık. Şimdi ne mi oldu? Şimdi yarısı gizlenip, yarısı söylenen 34 tane evladımızı, canımızı, çiğerimizi toprağa verdik. Ama ne bir mevlüt ne bir sala gördük. Bu hale ne ara geldik biz?

Muhammed Mursi’nin kim olduğunu ve kurulacak olan o büyük devletin topraklarına atacağı tohumlardan bihaber kardeşlerimiz ise maalesef bu tür mesajları kopyalayıp paylaşıyorlar. Kaldı ki, 34 şehidimiz için edilen dua ve okunan Kur’an’ların haddi hesabı belirsiz iken.

Sanki bu toparaklarda analar ilk defa ağlıyor ve atamız Oğuz’dan bu yana hiç şehitler vermemişiz gibi, bir başkası da şunu paylaşıyor, “Ah be Anadolu. Şimdi her köşen ağlayan ANA’dolu.”

Bunların aksine bizim analarımız bakın yıllar öncesinden nasıl bir nasihatte bulunuyordu?

“Bizde üç şeye kına yakılır. Bir; gelin olacak kıza; kocasına, çoluğuna çocuğuna kurban olsun diye. İki; kurbanlık koça; Allah’a kurban olsun diye. Üç; askere gidecek gence; vatana kurban olsun diye.

***

Ama dediğim gibi,

Bu kurulacak olan yeni devletin adının Büyük Türkiye İmparatorluğu olduğunu bilenlerin bin bir türlü hile ve oyunları var.

Ve atılacak yeni adımlara ise şiddetle itirazları.

Bu sebeple, önce engellemeye çalıştılar olmadı. Sonra oyalamaya çalıştılar, o da olmadı. Şimdilerde yaptıkları teklif ise: ‘tamam olsun’ ancak kontrol da bizde olsun. Bunun kavgası veriliyor. Yani dünya genelinde uyguladıkları ‘şu meşhur ingiliz metodu’

***

Bu sebeple uyanık olmalıyız.

Atacağımız her adıma dikkat etmeliyiz.

At gözlüklü değil, at gözlü olmalıyız.

Çünkü atlar 360 derecelik alanın tamamını görebilmektedirler.

Ve hiç bir şeyi küçümsemeyeceğiz.

Ne demiş atalarımız,

“Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at ola ki savaş zamanı bir komutanı taşıyor olabilir. Çivi düşerse nal düşer. Nal düşerse at düşer. At düşerse komutan düşer. Komutan düşerse ordu düşer. Ordu düşerse Millet düşer.

***

Kardeşlerim; Her zaman dile getirdiğimiz gibi, bizim vatan sevgimiz kulağımıza okunan ezan ile başladı ve arkamızdan okunan sela ile bitecek inşaAllah ve bu gün orada bulunan askerimiz de dönerse devleti, dönmezse cenneti kazanacaktır.

Bunu bilen çakallar korkmadan üzerimize geliyorsa, bize de şaha kalkmak düşer.

***

Fatih İstanbul’u almadan önce yanındaki sadrazamı İstanbul’u alacaklarına inanmıyordu. Güçsüzdüler. Dirençleri kalmamıştı. Ama Fatih dedi ki, “Ya alırım, ya ölürüm.”

Bu inanca karşı dayanabilecek ne bir sur var, ne bir kale, ne de bir bayrak.

İşte mesele budur!

İnancın var mı yok mu?

Vesselam,

Simytech     Sifa