Kıyamete kadar devam edecek olan bir Hak-batıl kavgasındayız. Bu kavganın bitme ya da durma ihtimali yok. Savaşsız bir dünya hayali kurmak, çocuksu bir masumiyet ya da şeytani bir yılanlık gerektiren boş bir ütopya. Burası dünya, burada işler kavgayla döner. Kimse size ne bir ülkeyi, ne bir şehri, ne bir evi ne de bir metrekare yeri kavgasız vermez.
Durduğumuz, mesken edindiğimiz, yaşadığımız, değerlilerimizi yaşattığımız evler ve o evlerin üstüne kurulduğu topraklar, o toprakları muhafaza eden devletler hep bir kavganın sonunda elde ettiğimiz dünya duraklarıdır.
Bu süreçte yanımızda duran ve bizimle aynı düşmana karşı yürüyen herkesi takdir ile kabul ederiz. Bu her sözlerine ve hallerine kefil olduğumuz anlamına gelmez. Bizde insan kusurludur. Mesele durduğu taraftır. Biz kendimizi de hep kusurlu gördüğümüz için başkalarında da kusursuzluk aramayız.
Dünyada dönen ve bizim çaresiz izlemekten başka bir şey yapamadığımız, yüreğimizi yakan ne kadar olay var. Bakın üzerinden geçen yıllara rağmen Suriye’nin dramı bitmedi. İnsanlar hala çadırlarda ve çamurlarda kış geçiriyorlar. Daha dün gibi zihinlerimizde ve gözlerimizde yeri bulunan Gazze katliamının üzerinden de koca bir yıl geçti ama geçen bir şey olmadı.
Tepkilerimiz ve heyecanlarımız günler geçtikçe törpüleniyor. Artık yıkımlardan etkilenmez, enkazlarda yok olan hayatları düşünmez hatta kan ve canları sayılarla söylemekten başka bir şey yapamaz olduk. Dünyanın müesses zalim nizamı bizi iyice köşeye sıkıştırdı ve gücünü sergileyip bizi de ezikliğe ve boyun eğmeye mahkûm ettiğini ilan etti.
Çaresizlik tehlikeli bir tuzaktır. İnsan çaresiz kalınca ya çılgın ve sonu belirsiz adımlar atar ya da yenilgiyi sindirip boyun eğer. Her iki halde de kaybeden biz oluruz. Bizim için çıkış kapısı, umudun kaynağı ve tuzakları bozan formül; mülkün gerçek sahibine olan imanımız, dünyanın devranını tayin eden kudretin sahibi Allah’a olan tevekkülümüzdür.
Gayet kendimizden emin ve rahat bir ruh haliyle bugünlerin geçeceğini, her şeyin bambaşka olacağını bilerek dik durmak ve başımızı dik tutmak zorundayız.
Acılara üzülme işini en yakınlarını kaybeden ve dünyalık her şeyi yok edilen insanlara bırakmalıyız. Gazzeliler istedikleri kadar üzülme, ağlama ve bize kızma hakkına sahiptirler. Bırakalım bunu onlar yapsın. Bizim yapmamız gereken ne ise, ne elimizden gelir ise, neye gücümüz yeter ise onu bulmak ve onunla meşgul olmak zorundayız.
Katliam ve yıkımları bırakın Gazzeliler paylaşsın, ölüm ve yokluğu Suriyeliler anlatsın. Biz umudu, geleceğin inşasını konuşalım. Biz hangi yolun kaldırım taşı olacağımızı değil, hangi arabanın hangi tekeri olacağımızı bulalım. Durarak ve çaresizlikle sızlanarak bir şeyi değiştiremeyiz ki bugüne kadar da değiştiremedik.
Dua edeceğiz elbet. Bizim hayatımız dua üzerine kurulu zaten. Bunu da yerinde ve zamanında yapmayı başarmalıyız. Gece namazlarının ardından dualar etmeli, sabah namazlarında kunutlar okumalıyız.
Bilmeli ve emin olmalıyız ki; bu dünya böyle kalmayacak, devran mutlaka dönecek, sevinen ve istediğini alan taraf biz olacağız. Ha bu isteklerimiz dünya saltanatı değildir herhalde. Ama adil bir dünyada yaşamayı, kendimiz ve diğer Müslümanlar için engelsiz kulluk imkân ve ortamı, insanlık için de İslam ile aralarına perde olacak her şeyin ortadan kalktığı bir dünya hedefliyoruz elbette.
Bunun yeri ve zamanını ise Allah tayin edecektir. Biz bu yolun yolcusuyuz sahibi değil. Biz kural koyamayız, konulan kuralları da değiştiremeyiz. Ancak kurallara uyar yola devam ederiz. Yolun bizi dünyada çıkaracağı yeri de ahirette götüreceği yeri de bilen ve tayin eden Allah’tır.
Şu hadisteki nüansı yakalamaya çok ihtiyacımız var.
“Her iş Allah’ın izniyle cereyan eder. Siz olacak şeylerin sırasını değiştiremezsiniz, Allah sizden birinizin acelesi gibi acele etmez. Allah’ın iradesine galebe etmeğe çalışanlar sonunda mağlup olurlar. Allah’ı aldatmak isteyenler de muhakkak aldanırlar.” (Buhari)
Çok yormayın kendinizi arkadaşlar yolun sonunda ölüyoruz. Mesele ne üzerine öldüğümüzden ibaret, gerisi hikaye.
Bu satırları yazarken Suriyeli muhalif grupların birleşik Halep harekatı başlamış ve büyük bir hızla da ilerlemeye devam ediyordu. Umudumuz böyle güzel haberlerin devam etmesi ve neticede siyasi, askeri ve stratejik olarak çok önemli olan Halep şehrinin gerçek sahiplerine kavuşması yönünde.
Allah(cc) gönlümüzdeki bir yarayı -Halep’i- sarmayı nasip etsin. Zalim ve katil sürüsü Şii/Nusayri çeteleri, Müslümanların elleriyle helak etsin. Bu soğuk günlerde kalplerimizi kardeşlikle ısındırsın. Suriye’nin vefakâr evlatlarını umduklarına nail eylesin.