Hayatın değişmez kuralı sürekli bir değişim ve ilerleme olduğu gibi kaçınılmaz olarak yıpranma, eskime ve çürüme de her varlığın kaderidir. Her yeni eskir, her doğan ölür. Hatta milletler ve ülkeler de yaşlanır ve yıpranır, zamanı gelince ölür ve tarih sahnesinden çekilir. Dünyanın sonuna kadar sürecek bu işleyişi durdurmak insan için imkansızdır.
Zaman mefhumu hayatın en sevimsiz olsa da en çok takip edilen yanıdır. Geçen zamanı geri getirmek mümkün olmadığı gibi, zamanı bırakın durdurmayı yavaşlatmayı düşünmek bile akıl karı değildir.
Takvimler zamanı takip etmek için en temel çizelgelerimiz; yıllar, aylar, haftalar, günler ve saatler gözlerimizi ayıramadığımız ölçüler. Yıllar gelip geçiyor ama geçerken her toplumdan birşeyler alıp götürüyor.
Geçen yılın muhasebesini yapmak genelde şirketlerin mecburen hiç aksatmadığı bir iş olsa da her birimiz ayrı ayrı kişisel muhasebelerimizi de sık sık yapmak zorundayız. Bunun için yıl değişimlerini beklemeye hiç gerek yoktur zira biz resmi raporlar ve vergiler hesaplayan işletmeler değil, insanız.
Gerçi zekat hesapları için her yıl Ramazan ayını beklediğimiz gibi yıllık muhasebelerimizi de o ayda yapabiliriz ki bu vakitte yaklaşıyor.
Toplumumuz için geçtiğimiz yıl pek çok sıkıntı ve zorluklara sahne olduysa da en çok Türkiye ile Hollanda arasında yaşanan ve bazı vatandaşlarımızın bizzat içinde olduğu ve halen yargılandığı gerilimli günler yaşadık. Geldiğimiz noktada her iki ülke yetkililerinin sıcak ve temkinli açıklamaları zaten düşmüş olan gerilimi bitirmek için gerekli adımların atılmasının yolunu açıyor.
Dileğimiz çok eskilere dayanan politik ilişkilere sahip iki ülkenin yeniden normal zamanlarına dönmeleri ve vatandaşlarımıza kadar ulaşan gerilimi her iki ülke içinde onurlu bir çözümle bitirmeleridir.
Zaman geçiyor, takvimler değişiyor ve tabii ki insanlar ve toplumlar da değişiyor. Biz değişimlerin ne kadar farkındayız ve ne kadarına, nasıl uyum sağlıyoruz gibi pek çok sorular dolaşıyor. Farkında olmakta geciktiğimiz gelişmeler bizi istemediğimiz noktalara sürüklemeden bilinçli tercihlerimizle yollarımızı kendimiz çizmek en doğru davranış biçimi olacaktır.
Bence yeni bir yıl demek; bir çoğumuz için yeni bir yaşam, yeni bir umut, yeni bir iş, yeni dostlar, yeni bir çok şey demektir elbette. Yüreğimizde biriktirdiğimiz bu umutlarla yeni yıla girdikten hemen sonra uçuk taraflarımızı biraz yontarak yaşamımızda sağlam bir yerlere oturtmamız sanırım hayal kırıklarımızı da bir nebze de olsa bertaraf etmiş olacaktır.
Tabi ki umut etmeden yaşam felce uğrar, yaşamdan zevk alınmaz. Ancak yaşamımızı da büsbütün toto, loto, piyango veya büyük paralar getirici yasal ve gayri yasal uğraşlara teslim etmek de, bizi insan yapan “özümüze” bir kangren gibi yapışarak bitirdiğini de bilmemiz gerekir.
Belli bir yaşa gelenimiz ve hayat tecrübesi sağlam olanımız iyi bilir. Mutlu olmanın parayla, malla, mülkle çok da alakalı olmadınığını iyi biliriz. Hayatta önemli olan bir şeyleri çokça elde etmek değil, onu; alın terinle, emeğinle elde ederek, elde ettiğin mutluluğu da sevdiklerinle paylaşmaktır.
Kısacası hangi türden olursa olsun, mutluluk yalnız başına bir anlam ifade etmiyor. Zaten paranın getirdiği sahte mutluluklar da çok kısa sürüyor. Şunu iyice idrak etmemiz gerekir ki, kalıcı ve anlamlı olan mutluluk, ancak birileriyle paylaşıldığında taçlanacaktır.
Umarım girdiğimiz bu yeni yıl da gelecek nesillere daha az sorunlu, daha iyi yaşanabilir bir toplum bırakabiliriz. Ayrıca bunun için gereli olan gayreti de gösterebiliriz.
Saygı, sevgi, hürmet ve muhabbetlerimle,