Malum Ekim 2023’den beri Orta Doğu’da dünyanın gözü önünde olan bir savaş var. Artık savaş mı denir soykırım mı onu da kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Evet, o bölgede yaşananlar bir insanlık dramı. Gerçi bu savaşlarda hep olmuştur. Bosna Hersek’te ve Azerbaycan Karabağ’da yaşananlar da aklımızdan çıkmıyor. Keza Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığını unutmamak gerek. Aklımızdan çıkmıyor ama aklımıza gelemeyen veyahut görmezden gelinen bir başka soykırım var ki ne hikmetse konusu açıldığında Filistin kadar önemsenmiyor o da; Doğu Türkistan ve Uygurlar.
Neler oluyor?
Çin, Sincan eyaletindeki Uygurlara dini kullanarak etnik kimlikleri üzerinden soykırım uyguluyor. Çin toplama kamplarında uyguladıkları, sözde sağlık kontrolü adı altında, insanları kısırlaştırarak ve diğer doğum kontrol yöntemlerine tabi tutarak kendinden olmayanları ortadan kaldırmaya çalışıyor. Ve bu bilinen en hafif yöntem. Diğer bilinen yöntemler ise:
Kendi insanımız, soydaşımız, kandaşımız bu tür işkencelere mazur kalırken, sadece belirli bir milleti sanki tek zulme uğrayan onlarmış gibi servis edip Doğu Türkistan ve Uygur gerçeğini yok saymak kanımca kendi milletine ihanetten başka bir şey olamaz.
Ve yine kanımca Türk Devletlerinin bunlara sessiz kalması sadece ve sadece devlet politikası ile alakalıdır ve altında politik ticari sebepler da yatmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Dış İsleri Bakanı’nın Çin devletine gerçekleştirdiği ziyarette dile getirmiş olduğu Doğu Türkistan Davası göze hoş gelmiş olsa da akabinde yaptırım uygulanması beklenmektedir. Mesela aynı İsraile uygulanan ticari yatırımlar gibi. Neyse, olamayacak duaya amin demek pek adetim değildir de şöyle devam edelim.
Unutmamak lazım ki bazen de düşmanı içimizde aramak gerek. Yıllardır din kardeşliği adı altında Türk düşmanlığı yapanların arasında Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ı hatırlayalım mesela. Ve Haziran 2023 tarihinde Çin ziyaretindeki ettiği sözleri; “Bazılarının gündeme getirdiği Uygur meselesi (Uygur Soykırımı) bir insan hakları meselesi değildir. Bu Çin’in terörizm, aşırılık ve ayrılıkçılıkla mücadelesidir. Filistin hükumeti, Çin’in bu mücadelesini her zaman destekliyor, Filistin her zaman Çin’e inandı. Çin’in her zaman adaleti yerine getireceğine inanıyoruz”
Bana “Bunda Filistin halkının suçu ne?” diye soruyorlar, belki suçları yoktur ama “balık baştan kokar” diye de bir söz olduğunu hatırlatmakta fayda var. Ama dünya üzerindeki bazı ülkerde bir dine mensup milletlerin başlarına basiretsiz liderler seçmekte bir hayli kabiliyetli olduklarını görüyoruz.
Bizler ne yapıyoruz….
Halkımıza baktığımızda elbette yeri geldiğinde sesimizi duyuracağız, protestolarımızı yapacağız. Ama yaparken de adaletli olmaya özen göstereceğiz. Her gün sokaklarda ellerinde Filistin bayrağı ile yürüyüş yapanları ne hikmetse bir gün olsun Gök mavi Doğu Türkistan Bayrağı ile görmüyoruz. İsrail ürünlerini, kafeleri, AVM’lerdeki bazı mağazaları İsrail yanlısı diye protesto etmemiz gerektiğini anlatanların ellerindeki Çin malı teknolojiler ile klavye ve sosyal medya kahramanlığında bulunmaları da ayrı bir zeka ürünü olsa gerek.
Dünyanın her yerindeki Sivil Toplum Kuruluşlarımızın (STK) Doğu Türkistan Davası’na daha fazla önem ve hassasiyet göstermeleri gerek. Bu konuda maalesef yeterince çalışmalar olmuyor. STK’ların da birbirlerine bu konuda destek olmaları lazım. Demek istediğim, bir vakfın Doğu Türkistan davası için düzenlediği seminere davet edilen bir kuruluşun “Ne gereği var, gidelim de gençlerimizi oraya mı kaptıralım!” diye ucuz bahaneler ile destek vermeyip ama konu Filistin olunca destek vermeleri hangi insani akıl mantığına sığdırdıklarını merak ediyorum.
Bunları düşündükçe ve yazdıkça aklıma şu sözler geliyor:
“ Konuşsana Müslüman sesin neden duyulmuyor, yoksa Uygur Türk diye ümmetten mi sayılmıyor”
Doğu Türkistan ve Uygur Davası kutlu Türk Milletinin öz davası ve kanayan yarasıdır. Sahip çıkmak ise ait olduğumuz Büyük Türk Milletine borcumuzdur.
Bir sonraki yazımda buluşana dek, sağlığınız daim vatan sevginiz hakim olsun.