Hayat, bir gel-gitten ibaret adeta; ay çekince denizler bile gidiyor baksanıza, kader çekince insan nerelere gitmez ki?
Bütün varlıklar dünyaya gelir ve giderler, kalan yoktur!
Zenginler ve fakirler, güçlüler ve zayıflar, kadınlar ve erkekler, siyahlar ve beyazlar, müminler ve kafirler; kim ve ne olduğumuz önemli değildir, gelir ve gideriz.
İnsanız ve gelmeleri gitmelerden daha çok severiz. Bu yüzdendir, yazının başlığında önce git sonra gel dememiz…
Hayatı ölümden, sağlığı hastalıktan, gençliği ihtiyarlıktan çok severiz, biliriz; hastalık, ihtiyarlık ve ölüm gelişi olmayan gitmelerdir!
Bize dokunmayan gidişlerde önce gel deriz; mesela denizlerin gelgitleri vardır ama gitgelleri yoktur. Sonucu bize dokunan gidişlerin devamında bir geliş olması en büyük arzumuzdur çünkü.
Gurbetçiliğin temel hikayesidir bu gidiş ve gelişler. Anavatana gider ve geliriz çünkü hayat geldiğimiz yerde devam ediyor bizim için. Ne kadar anavatan da olsa orada hepimiz misafirizdir.
Her gidişimizde biraz daha eksik geliriz oysa; birileri eksilir, bir şeyler eksilir, hayat eksilir, mana eksilir, madde eksilir ama gitmekten ve gelmekten vazgeçemeyiz, kaderimiz gitmek ve gelmek üzerine kuruludur.
Son gidişimizden önceki tüm gidişlerimizin bir geri dönüşü olacaktır elbette. Kimsenin hesap etmediği ani gidişler gibi bir son da bekler bazılarımızı. Baksanıza her yıl yollarda ve memleketlerinde kaçımız kalıyor, gidiyor da geri gelemiyor, gelişi olmuyor bazılarımızın.
İşte o son gidişten sonra ardımızdan kalan hatıra, insanların zihinlerinde ve dillerinde dolaşan adımız, duruşlarımız ve yürüyüşlerimiz nasıl olacak acaba?
Ramazan ayındayız, oruçluyuz. Bayrama az kaldı ve kim bilir kaçımız bayrama günahlarından arınmış, affedilmiş ve temizlenmiş olarak ulaşacağız…
Hangimizin ardından, insanlar gönüllerinden gelerek ‘iyi bilirdik’ diyecekler?
Bütün mesele, geride güzel bir hatıra bırakabilmekte; gidişin kaçınılmaz olduğu ve geri dönüşün imkansız olduğu son gidişten geriye güzel bir hatıra bırakabilmekte…
Ülkeler, insanlar ve bu ikisinin getirdiği her türlü sefa da cefa da mutlaka sona erecektir. Dünyada ebedi kalan olmayacak ve bu konu hepimizin istisnasız üstünde ittifak ettiği tek şeydir belki de…
İnsanlık, aklı başında olan herkes bilir ve kabul eder ki; her doğan büyür, her yaşayan ölür ve her yeni eskir. Ardında bıraktığın hatıralar kalır, namın kalır, şanın kalır; varsa!
Ramazan’ın getirdiği manevi atmosferle dünyadan sonrasına dair hatırlatmalar yaptım belki ama gitmeden önce yapılması gerekenleri ihmal etmemek en insani durumdur. Yola çıkmadan azık hazırlamak gerekir.
Hollanda’dan Türkiye’ye kadar nelerle karşılaşacağımızı hesap etmek ve engellere, muhtemel sorunlara karşı tedbirler almak aklı başında hepimizin yaptığı iştir. Pasaport olmadan yola çıkamayız mesela, çıksakta geçemeyiz sınırları. uçacaksak bilet, değilse bakımlı bir araba lazımdır.
İşte bu 2500 km’lik yol öncesi bile her işimizi yoluna koyarak, her türlü hazırlığı yaparak ve geçişlerimizi garanti edecek belgeleri alarak hazırlanıyoruz ya; tıpkı bunun gibi ahiret yollarına da hazırlanmak gerekiyor.
İman pasaportu olmayan sınırı geçemiyor, amel evrakları olmayan yolları kullanamıyor ve neticede ana vatanına, baba yurduna cennetine kavuşamıyor. Hem öyle değil mi? Cennet babamızın yurdu, Adem babamızın. Babamızın mülkü bizim mirasımızdır, basit evrak eksikleriyle mirastan mahrum kalmayalım.
Bu kaçınılmaz ve geri dönülmez yolculuğun hazırlığını iyi yapıp hedefimize ulaşalım.
Bu duygularla bayramınızı kutluyor ve iki cihan saaadeti diliyorum.
Hayırlı yolculuklar!