Yeniden birlikteyiz gönül dostları,
Maria kapıya gelmiş bu işin olmayacağını net şekilde ifade etmiş ve o merdivenlerden inerken Tufan arkasından bakakalmıştı. Devam ediyoruz.
***
Dur gitme diyemedi Tufan. Geçirdiği şoktan çoktan uyandı ve koştu merdivenlerden aşağı. Ama özel bir arabaya binip gitmişti Maria. “Neden bende diğer arkadaşlarım gibi mutlu olamıyorum! Acaba kaderi ben mi zorluyorum? Belki de kız sözlerinde haklı idi. İyi de hepsi çok iyi de, neden o zaman neden benim göğsüm yanıyor? Dokuz ay Maria sayıklamışım neleri içmişim de unutamamışım. Ölüme yürürken bile bile hayalin ile yürümüşüm! Sen bana diyorsun ki unut gitsin. Allah! Allah bağdaştıramadım. Kolay mı arkadaş? Biz gönül sözü verdik yeminler ettik. Böyle çabuk bitermi? diyerek banyoda aynaya baktı. Artık bu oyun bitmeli dedi ve tekrar aynaya döndü ’’hadi bakalım Tufan efendi bitire biliyorsan bitir’’ dedi bir kez daha.
Aradan
Aylar hatta beş yıl geçmişti. Bu beş yıl içinde Tufanın tek arkadaşı samimi dostu Jale hemşireydi.
Tufan bir Türkiye gezisinde muhteşem yaylalarımızdan birinde gerçek bir Çerkez kızı ile evlenir. Bu evlilikte hiçbir aşk yok tamamen görücü usulü. Nasıl mı? Kendi öyküsünü anlatırken o anının işaretleri yüz hatlarında beliriyor. Evet Maria’nın saygısızca ithamı. Tufan, ’’Maria’nın yaptığı aşağılama çok zoruma gitmişti. Kültürümü, beni görmemezlikten nasıl gelebilirdi. Bir yıl sonra işime üstelik çağrılmak üzere döndüm çok kısa zamanda değişecek olan teknolojiyi serdim önlerine akılları durdu. Genel müdürlük aldım ama anam canımı çok acıtıyordu. Zavallı annem çarşıya gidiyorum diyerek evden çıkıyor, taksiye biniyor ve benim büromda buluşuyoruz.
Ana oğul dertleşiyoruz. Anama söyledim bir gecede yanımda asistanlarım Fred ve Natalia ikisi de yanımda staj yapmaktalar çok dürüsttüler, iyidirler can yoldaşı oldular bana. Sıkılmıştım bunalıma girmek istemedim. Fred’e “Bodrum’a uçalım mı? dedim. “tamam” dedi.
Fred’ de beş yıllık sevgilisi Anike olmadan gitmez. Onuda alırdı. Yine biz aynı kadro Bodrum’a uçtuk iki, üç gün tadı yok. “Yeni bir yer olsun” dedik hepimiz. Antalya, orası burası derken Fred elindeki haritayı sevinerek, ’’burası çok güzel’’ İzmir’de bir muhteşem yayla. Tabi biz aynı kadro yayladayız. Yayla ama otel ahşap ceviz renginde. Otelin müdürü geldi, bize detaylı bilgi verdi. Çok müşteri yapıyormuş…
“Otele üç km kadar uzakta Çerkez evleri varmış, şayet köy hayatı hoşunuza giderse siz bilirsiniz” dedi bizim deli Fred. ’’haydi arkadaşlar birazcık macera yaşayalım çok güzel” diyerek bizi hoplattı. Bir bey refakat etti araba kiralama şansımız varmış. Sonra bitişiğiniz Türk hamamı Osmanlıdan yadigâr kalmış bir eser. Sarayda mısın, hamamda mısın? Belli değil. Muhteşem eser. Sonra evlere bayıldık, her yıl tonlarca yılan börtü böcek ilaçları yapılıyor. Ve akşam saatlerinde mazot sıkılıyor. Evler iki artı bir, üç artı bir güney doğu cepheli. Çok beğenmiştim iki artı bir bize yeterdi. Erkekler bir tarafa kızlar bir tarafa anlaştık. Hemen hamama gittim Fred bayıldı. Eve geldik yiyecek yok. Kızlar öyle bakıyor.
Kolları sıvadık Fred ile. Kapı çaldı, koştum kapıyı açtım aman Allah’ım oda neydi. Dünyalar güzeli Azeri kıyafetleri giyinmiş başında ki kendine özgü eşarbı siyah dalga, dalga saçlara mavi saten başörtüsü çok güzel yakışmıştı. Gözleri başörtünün renginden kirpikleri çok uzun simsiyah çekik gözlü orta boylu bir hanım. Yanında iki kız genç hanım, ’’gününüz aydın ola içeri girebilirmişiz’’ dedi. Buyur ettim. “İçerdeki tabloyu beğenmediğini profesyonellik yaparak başladı’’ Kiminle muhatap olmalıyım’’ dedi. Zaten kızdan gözlerimi alamıyordum. Ben telaş ile, ’’benimle muhatap olacaksınız’’ dedim
Elini uzattı bembeyaz elleri tırnakları düzgün Türkçesi çok düzgündü elini uzattı, “men Bilana (Ceylan) köyün muhtarıyım. Sizin rahatınız hem bize kazandırır hem de işimiz uzun ve başarılı olur. Bunları bana soracağınızı biliyorum. Ben de merakınızı İnşallah gidermiş oldum’’ der ve devam eder “bu iki hanım hizmetinizde. Bir hanım devamlı mutfak işleri, diğer iki hanım ev hizmeti, ev işleri. Et oalrak sadece koyun kuzu kullanmaktayız. Kahvaltı ürünlerimizin hepsi, merak ettikleriniz organik bohçalarımda üretilir. Bu beyde getir götür işlerinize bahçeye bakacak. İsterseniz araba kiralayın ama ben size yöremizin arabasını tavsiye ederim yarın deneyin” dedi. Size Hamdi çavuş getirir yarın sabah. Hadi galin sağlıcakla gayrı’’ dedi ve gitti.
Kızların biri Albina (Kafkasya’da bir ırmak ismi) diğeri Neris (her şeyin iyisini yapan) kızlar hemen işe güce sarılır. Sabah saat altıdan sonra kahvaltı tadı mecbur. O gün araba sevisinde çok mutlu oldum hepimiz olduk. İki atla büyük adanın arabalarından esinlenmişler. Hamdi çavuş bizi yaylada öyle gezdirdi ki, ben daha öyle güzel gözleme yemedim. tamamen koyun koç mamulleri lezzet. Bir et evine gittik anlatılmaz bir lezzet, fırında odunda pişiyor, yürüdükçe acıkıyor, susuyorsun, ama kuş gibi hafif, kocaman yeşilliğin içinde en yüksek oksijen, enerji uykun gelmiyor. Bu güzel beldede iki hafta kaldık, ben düzene bayıldım eve dönüşe hazırlanırken hesapları ödedik. Şöyle bir bakıyım etrafa dedim. Baktım muhtar hanım geliyor, yine alımı, çalımı ve havası ile yakıyordu. Ben belli etmeden, ’’günaydın Muhtar Bilana nasılsınız?’’ dedim. Bir kuğu gibi zarif, zarif yürüyerek yanıma geldi heyecanlanmıştı. Çünkü pembe beyaz yanakları kızarmıştı. Bilana, ’’gününüz aydın ola bay Tufan siz nasıl eğimisiniz?”
İşte böyle başladık nasılsın faslı ile buluştuğumuz bir gün, “Tufan sen bize komşu olmak ister missen?’’ diyerek sordu? Bende, ’’nasıl olacak bu iş’’ dedim. “Önce evi görmelisin” dedi. “Evet eve bayıldım üç yanı Ege’yi denizi büyük bir yanı ormanı görmekte. Zaten yukarıda üç oda var kocaman. Sağlığımı da düşününce. Bu güzel evi almaya karar verdim.”
“Bahtıma işte sahibi çok zengin, ama artık çok yaşlı adam, çocukları miras için kavga etmesin diye gayri menkullerini satıp evlatlarına paylaştıracakmış. Velhasıl evi problemsiz aldım. Hafta sonları, tatillerde sık sık oraya gidiyordum. Müstahdemler hepsi ile dostluk kurmuştum. Otelin sahibi bana ihtişamlı yemekler hazırlatıyor otelde yemek yerken, dört mevsimi yaşıyordum. Dalıyordum Maria ile rüyalarıma, hayallerime. Yine bir hafta sonu, baktım restoranın kapısından yaşlı ama dinç yakışıklı ağır, ağır biri geliyor. Yanında Bilana, koluna girmiş ihtiyarın. Adamın her adımında bir garson el göğüs, yaşlı adam elinin tersi ile tamam çekil hadi anlamındaymış.
Bizim masaya geldiler, ayağa kalktık yaşlı adam, ’’merhaba genç Türk. hoş geldin ailemize Türk bize can kandaştır. Evet ben Karadağlı Afşar derler bana. Hacı olunca hacı Afşar Bey diyorlar. Eli bu hanımda kızım, Bilana zatınızla görüş vatıdır. Çok bozuk bir Türkçe telaffuzu çok bozuktu. Tanışma Merasimi geçtikten sonra, yavaş yavaş yemeğe başladılar. Bağ bozumu şarap, mükemmel fırın kuzu ile Afşar Bey, bana şarap kadehini uzattı. Gülümsedim, elimi göğsüme koyarak, teşekkür anlamında, tebessüm ederek, ’’çok nezaketlisiniz sağ olunuz” diyerek, söze başladı ’’ ben alkol kullanmıyorum’’ dedim
Afşar beyin yüzündeki ifade hiç değişmedi, masadan gerçek meyve sularından, garson sunmaya çalıştı. Ben mütevazi bir şekilde incir şerbetini tercih ettim. Sohbet koyulaştı. Afşar bey üç kez evlenmiş, kocaman bir evde, tüm oğulları, gelinleri, kızları, torunları ve üç eşi hepsi bir evde yaşıyorlarmış. Herkes gayet mutluymuş. Afşar Beye göre tabi ki. Ben evime davet ettim, Afşar Bey, ’’olmaz! Siz bize geleceksiniz adetler böyle’’ dedi. Bilana’ya baktım? Bilana gözlerini yere indirdi. Afşar bey, ’’ hadi bakalım Tufan Bey komşu oldun, hatır bildin, işin kötüsü, sen benim kızımın, gönlüne girdin, komşu oldun beldemize, damat olmak istemez misin bize’’ dedi.
Ben dondum kaldım. Koca yaylanın ağasının teklifi beni çok şaşırtmıştı! Ama oralarda baba razı olursa kendi teklif edermiş. Teklif kabul olmazsa, kendi varlığından ağaya ödül vermek zorunda. Yıllar belki asırlardır nasırlaşmış bir töre. Düşündüm, ’’sayın Afşar Bey evinizde davetli olduğum güne dek bana zaman verir misiniz? diye sordum. Hemen doğruldu. Orman gibi kaşları, hafif çatık ama, gözlerinde ve yüzünde hafiften tebessüm ederek, çetin derin bir ses ile, ’’Tamam, tamam. Oldu, oldu, böyle olmalı’’ dedi. Daha sonra ben Bilana ile görüşmeye başladım.
Ya Bilana geliyordu Amsterdam’a, ya da ben yaylaya gidiyordum. Artık son bahar gelmeden, bir kez daha gidecektim. O da davete rastlayan tarihti. Uçakta, neler düşündüm, eledim, beledim. “Ben ne yanıt vereceğim?” diye düşünmekten üç gün gözüme uyku girmedi. Allah için güzel kız ama! “Yine Gaziantep’ ten akraba değil, yine babama uygun gelin değil.” Diye bira yandan da, seviniyordum. Zaten duyulmaya başlamış muhitte usuldan. Neyse ben ev sandım kocaman bir taş konak. Bu konak Atatürk’ ün hediyesi olmuş Afşar Beyin dedesi çok gençliğinde biri Ermeni biri Yunanlı iki mimar ahbabı ile yapmışlar.
Sonra Yunan harbinin en çetin bir zamanında bir gece yarısı bu konakta Atatürk ve silah arkadaşlarını, ağırlayarak; onlara at yiyecek ellerle yapılmış meyve suları özel yoğurtlar vermişler. Askeri silah gün ağarmadan yolcu etmiş. Sonra babamın dedesine Ankara’dan Türkçe bir mektup geliyor.
Mektupta şöyle diyor! Bu toprağın bekçisi çiftçileri, köylüsüdür. Yolumuzu açtınız tekrar yolumuz düşerse emanetçisi olunuz hayırlı olsun. Tapuyu yollamış Atatürk’ ün imzası vardı mektupta. İşte kuşaktan kuşağa devam etmiş hayat bu konakta. Aile gelenek görenekleri mükemmeldi. Afşar Bey kızını verirken söylediği cümle çok garipti! Ama güzeldi.
Bizde son derece hazırlıklı gitmiştik. Tabi ki Jale, abilerim annem babamın dışında, herkes vardı. İşte böyle bir tantana ile evlenmiştim. Gerçekten eşim eve gittimmi bana kendimi saraylarda hissettiriyor. Yemek konusunda mükemmel, saygılı, birlikte zaman geçirirken sıkılmıyorduk. Bazen bana, ’’Tufan üzülme, olurmuş? Ben senin beni sevmeni ömür boyu beklerim’’ diyordu. Ben utanıyordum, ’’Yok karıcım nerden çıkarıyorsun bunları, ben seni severek aldım. Mutluyum, neden böyle evhamlar ile kendini üzüyorsun?’’ dedim attım elimi omuzuna…
İşte böylece birlikteliğimiz evliliğe dönüştü. Orta şekerli devam ediyordu. Bir yıl sonra oğlumuz Onur dünyaya geldi, hayatımız renklendi. Bu yaşantımda, Maria aklımdan bir gün olsun çıkmadı. Zaman zaman dalgınlığım, Bilana’nın dikkatini çekiyordu! Ama büyük bir olgunluk ile geçiştiriyordu. İki yıl sonra Onur’umla ilk defa, Türkiye’ de tatil yaptık. Bilana çok merak ediyordu. Yaşadığım doğduğum yerleri görmek istiyordu. Doya doya gezdirdim, yedik içtik hatta Mardin’ de bir sarraf dostum vardı gençlikte. Gezdik tozduk. Urfa’da balıklı gölü mübarekleri gezdik. Yemekte aklıma Bilana getirdi. Mardin’in taş konaklarını merak ediyordu.
Arkadaşımı hemen aradım, ’’Biz Urfa’da Güneydoğu tatilindeyiz. Müsaitseniz yarın akşam bir kahve içeriz İnşallah’’ dedim.
Ama şaşırdım bir sevindiler ki ne kadar misafir perver insanlar, dostlar. Var olsunlar. Bilana çok sevinmişti. ’’Denizden birkaç gün kesebiliriz belki? İşimizi ön plana almalıyız öyle değil mi?’’ diyerek kibarca fikrini söyledi. Bende, ’’tamam karıcığım o zaman gidiyoruz, direksiyon sende kaptan’’ dedim. Bu kadarcık esprim bile, onu çok mutlu ediyordu. Böylece Mardin’e gittik gezdik dolaştık yöresel yemekleri zaten evde yiyorduk.
Resim makinesi dolusu resimler çekmişti. Bilana’nın olağan üstü, çok neşelendiğini gördüm. Arkadaşın kuzeninin düğünü cumartesi idi, biz Cuma yola çıkmalıydık. Bila’na çok istedi, düğünü görelim dedi. Ev sahibinden de aşırı ısrar gelince kaldık. Hatta Bilana ile Mardin’in meşhur çiftetellisini karşılıklı oynadık. Çok mutluydu. Karşımda kırmızı saten bir elbise ile çok ama çok güzeldi. Çok beğeniyordum, ama ben aşık değildim. Bunu biliyordum. Maria’nın gözlerine baktığım zaman, sanki uçsuz bir denizde oluyordum kalbim çarpıyordu. Neyse, Mardin’de düğün gecesinde Bilana ile oynadığımız çiftetelliyi misafirler çok beğenmiş, çok yakışan bir çift demişler. Bunu denize geldiğimiz otelde öğrendik.
Henüz o zamanlar cep telefonu yok. Ne gezer, normal telefon bile zor! Otele gelince, bir teşekkür telefonu edeyim dedim. Arkadaşımın dediklerini, Bilana’ya söyledim, yüzü kızardı. Çapkın bir tebessüm ederek, ’’ hadi! hadi! Yerleşelim bende, Onur’da denizi çok özledik’’ diyerek geçiştirdi. Artık onu tanıyordum. Çok güzel bir 5 gün denizin güneşin tadını çıkardık. Çukur ovanın kebabı çok güzeldi. Velhasıl arabayı şirketinden gelip aldılar. Otelin arabası bizi havaalanına götürdü. Tatlı bir yorgunluk ile evimize döndük. Yıkandık Bilana’nın her zaman buzluğunda hazır bir şeyleri mutlaka olur. Börek, köfte işte hamarat kadın! Her zaman takdir ederim.
Neyse yedik kahvelerimizi içtik, Bilana, ’’sana bir sürprizim olacak! Ama yarın İnşallah’’ dedi. Bir anda göğsüme bir ağrı çöktü! Hemen aklıma babamlar ailem geldi. Bilana salona girdi, bana, ‘iyi misin? diyerek sordu? Geçmişti ağrı, ama canım sıkıldı, ’’Evet! Evet iyiyim. Merak etme. Ben bir abimi arayım’’ dedim. İçime sıkıntı, kalbime ağrı gelince, annem geldi aklıma. Annem derdi ki, ’’hangi vakit yüreğim ağrıya! Sakındığım bir gözüme bir hal oluk’’ derdi. Aklıma geldi. Sarıldım telefona, ’ alo abi neredesiniz? Nasılsınız’’ dedim. Abimin sesi boğuk geliyordu, ’’Abi ne oldu’’ diyerek sordum?
Abim sanki ağlıyordu. “Tufan! Tufan! Babam, babam ameliyatta.” İstemedi seni aramamı! Ama istersen gel’’ der demez, ’’hangi hastane’’ dedim ve fırladım Bilana’ya olanları ne yaşadımsa sansürsüz evlenmeden önce, anlatmıştım. Babam ile, altı yıl olmuştu görüşmeyeli. Ben gitmemiştim. Anneme verdiği tehdit, çok zoruma gitmişti. Benim öleceğimi bile bile hastanenin içinde bağıra çağıra annemi tehdit ederek terk etmişti. Allah istemezse yaprak oynamaz. Bunu unutmuştu. Böyle düşüne, düşüne arabaya bindim. Bir yandan yüreğim sızlıyor acıyor derin, derin bir yanım sitemlerle doluydu.
Tufan 6 senedir görmediği babasınaı son bir kez görebilecek miydi? Helalleşme fırsatları olacak mıydı. Ya da babası şifa bulacak mıydı. Haftaya Pazartesi yeniden görüşeceğiz gönül dostları.